28 Ekim 2014 Salı

İşçi ölümlerinde çözüm ‘kan parası’ mı?

Soma’da ölen 301 işçinin ardından bölgeye din görevlileri gönderildi, halkın öfkesini yatıştırsınlar diye. Bol ‘şehit’li cümleler kuruldu. Ardından yüklü miktarda para yardımı yapıldı. Mecidiyeköy’de ölen işçilerin aileleri de aynı ‘büyük para’ teklifleriyle karşılaştı. Ancak mağdurlar maddî manevî sakinleştirilirken ne sorumlular yargılanıyor ne de denetimler artıyor.Türkiye, iş kazalarında Avrupa’da ilk sırada. Son dönemde yaşanan işçi ölümleriyle birlikte zihnimize iyice kazınan bu gerçek, yakın zamanda değişeceğe de benzemiyor. Daha cuma günü Kadıköy’deki bir rezidans inşaatında iskelenin parçalarının düşmesi sonucu bir işçi öldü. Neredeyse her gün yenisini duyduğumuz bu ölümleri işçi hakları için mücadele edenler ‘cinayet’ olarak niteliyor. Öte yandan güvenli çalışma ortamını sağlamaktan sorumlu işverenlerin davası ya takipsizlikle sonuçlanıyor ya da komik cezalara çarptırılıyor. Bu duruma karşı tepkisini giderek daha sesli dile getiren işçi aileleri için geliştirilen çözüm ise yüksek tazminatlar, başka bir deyimle ‘kan parası.’ Öyle ki, insanların hayatını kaybettiği kazalardan sonra iş güvenliğinin artırılmasından çok ailelerin şikâyetini geri çekmesi için ödenen paralar konuşuluyor.Bunun son örneği de Mecidiyeköy’de 10 işçinin ölümüyle sonuçlanan asansör faciası. Geçtiğimiz günlerde sonuçlanan davada Torunlar İnşaat’ın sahiplerine takipsizlik kararı çıktı. Bu tartışmalı karara tepkiyi daha da büyüten ise ölen işçilerin ailelerine teklif edilen paralar. Şirketin, ailelere şikâyetlerinden vazgeçmeleri karşılığında verdiği kan parasını kimi kabul etti, bazıları ise ahlaksız buldukları bu duruma isyan etti. Bir nevi ‘sus payı’ olarak da görülen parayı kabul etmeyenlerden biri de ölen işçilerden İsmail Sarıtaş’ın kardeşi Ferit Sarıtaş. “Ağabeyimin kan parasıyla hayatımı geçindiremem.” diyen acılı kardeş, yaşanan benzer kazaların artık olağan bir şeymiş gibi algılanmaya başladığını söylüyor.Hatırlanacağı üzere inşaat işçileri için bulunan bu çözüm Soma’da denenmişti. Maden şehitlerinin ailelerine de yüklü miktarda paralar ödenerek şikâyetçi olmalarının önü alınmıştı. Öyle ki Somalı bir genç kız yardım gönderen gönüllülere, “Bize artık yardım göndermeyin. Olayı idrak edemeyen küçük kardeşimiz neredeyse babamızın öldüğüne sevinecek.” diye bir mesaj göndererek durumun vahametini anlatmıştı. Nitekim Soma’nın Kurtuluş Mahallesi Muhtarı Nihat Şehit de, “Yardımlar ayyuka çıktı. Gıdadan tutun, parasına kadar… Bunlar artık biraz kapanmalı.” diyor. Nihat Şehit, yardımları oluk oluk akıtmak yerine başka işçilerin ölmemesi için madendeki denetimlerin ilerlemesi gerektiğini düşünüyor.Taraf Gazetesi yazarlarından Nusret Ezer de Soma sonrasında bile iş cinayetleri konusunda hiçbir şeyin değişmediğini düşünenlerden. Ezer, hükümetin üzerindeki baskıyı hafifletmek adına torba yasada kesenin ağzını Soma mağdurları için açtığını düşünüyor. Ancak bu yapılırken daha önce Zonguldak’ta ölen işçi yakınlarının acımasızca hiçe sayıldığını söylüyor. Bu tip vakaların kamuoyunun dikkatini çekmesi için illa çok sayıda kişinin ölmesi gerektiğini belirten Ezer, “Ateş düştüğü yeri yakıyor. 2013 yılında 1425 işçimiz ölmüş. Ama biz sadece Soma’da ağladık.” diyor.Yasalar uygulansa ölümlerin yüzde 95’i gerçekleşmezdiAdalet Arayan İşçi Aileleri Platformu’nun gönüllü hukukçuları ise işçi ölümleriyle ilgili davalardaki gidişatın durumu gözler önüne serdiğini savunuyor. “Mesela, ihmali bulunan kamu görevlilerinin yargılanmasında alınan tutumlara bakabiliriz. Yetkililer yargılama sürecini engelliyor mu, destekliyor mu?” diyen avukatlar, Davutpaşa, Ostim ve Kozlu davalarını hatırlatıyor. Soma ve Mecidiyeköy davasında şirket sahiplerinin yargılanmasını engelleme ise bu konudaki samimiyetsizliğin son örnekleri.Platformun hukukçuları, idarecilerin ilk adımda iş güvenliği ile ilgili yazılı mevzuattaki hükümleri uygulaması gerektiğini anlatıyor. “Hâlihazırda mevcut ‘işçi sağlığı ve iş güvenliğine’ dair mevzuatın gerekleri yerine getirilirse, ‘iş kazası’ olarak tanımlanan bu cinayetlerin yüzde 95’i gerçekleşmezdi.” diyor. İşverenlerin maddî ve manevî tazminatları peşinen vererek aileyi adalet mücadelesinden alıkoymaya çalıştığını söyleyen avukatlar, “İşveren bu tazminatı verse de dava kapanmıyor. Ancak aileler ve vekilleri tarafından gereken önemde takip edilmemiş oluyor.” görüşünde.İşçiysem günahım ne!Adalet Arayan İşçi Aileleri Platformu’nun takip ettiği bazı örnek davalar:Davası 3 yıl sonra açılabildi10.9.2010’da BEDAŞ’a bağlı taşeron Alkama’da çalışan, bayram günü arızayı gidermek için çıkarıldığı elektrik direğinde akıma kapılarak hayatını kaybeden işçi Erkan Keleş’in (31) ceza davası 3 yıl sonra açılabildi. Erkan Keleş, hiçbir işçi sağlığı ve iş güvenliği alınmadığı, kendisine hiçbir iş güvenliği malzemesi, hatta elektrik olup olmadığını kontrol edebileceği ıstanka bile verilmediği için hayatını kaybettiği halde sorumlu kurumlar BEDAŞ ve Alkama birbirlerini ve Erkan Keleş’i suçladılar. Ailesinin ve avukatlarının isteği üzerine Aralık 2012’de olay yerinde yapılan keşifte Keleş’in ölümüne neden olan ihmal ve eksikliklerin hiçbirinin giderilmediği görüldü. Davanın 3. duruşmasında haklarında zorla getirilme kararı olduğu halde hiçbir sanık duruşmaya gelmedi. 4. duruşma, 25 Aralık 2014’te görülecek.Ölen 20 işçi için adalet arayışı sürüyor3 Şubat 2011’de Ankara Ostim ve İvedik Organize Sanayi Bölgelerinde meydana gelen patlamalarda 20 işçi hayatını kaybetti, 43 işçi yaralandı. 18 kişinin sanık olarak yargılandığı davada aileler ve avukatları denetim sorumluluğu bulunan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, OSB yetkilileri, Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) yetkilileri, Ankara Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, Yenimahalle Belediyesi yetkilileri ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı yetkililerinin yargılanması yönünde ısrar ederek adalet mücadelesini sürdürüyor. İşçi ailelerinin avukatları İTÜ’den alınan ve sadece gaz firması yetkililerini kusurlu gösteren birinci bilirkişi raporuna ve heyetine itiraz etmişlerdi. İTÜ’lü öğretim üyelerinin hazırladığı ikinci bilirkişi raporu da ilk rapordan farklı çıkmadı. 24 Ekim 2014’te görülecek 23. duruşmada yeni bir bilirkişi raporu alınıp alınmayacağına karar verilecek. Aileler 3,5 yıldır tüm sorumluların yargılanmasının önünü açacak, bilim, hukuk ve vicdana dayanan bilirkişiler arıyor.50 liralık gaz maskesini esirgediler 7 işçi hayatını kaybetti17 Haziran 2013’te Muğla/Milas Güllük’teki Akfen’e ait atık su arıtma sistemi işletmesi terfi merkezinde yapılmayan gaz ölçümleri ve esirgenen 50 TL’lik gaz maskeleri nedeniyle 7 işçi hayatını kaybetti. Akfen’in şikâyetçi olmamaları karşılığında teklif ettiği “kan parası”nı 5 aile kabul etmeyerek, şirket yönetim kurulu üyeleri ve yetkilileri, bu işyerlerinin denetiminden sorumlu olan bütün kurum ve kişilerin yargılanması için adalet mücadelesini sürdürüyor. 3. duruşma 28 Kasım 2014’te görülecek.18. yaşını göremeyen çocuk işçi için 5 ay sonra olay yeri keşfi!31 Ekim 2013’te TDS Reklam hiçbir etüt çalışması yapmadan, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemi almadan, tabela montajı için hastaneye 2 işçisini gönderdi. Çocuk işçi Eren Eroğlu (17) elektrik akımına kapılarak hayatını kaybetti. Ailenin çabalarıyla iş cinayetinin basına yansıması sonucu bilgi alma isteğini bile reddeden hastane yönetimi aileyi ziyaret etmek istedi. TDS Reklam’ın sahibi Erol Mutlu ise aracıyla “kan parası” önerdi. Aile teklifleri reddederek adalet mücadelesine başladı. Cumhuriyet savcılığı 5 ay aradan olay yeri keşfi gerçekleştirdi. Eroğlu cinayetinden, yüksek gerilim hattı geçen bir arsada, yönetmelikte belirtilen kesinlikle girilmeyecek alanı ihlal ederek bina inşaatına ruhsat ve kullanıma izni verdiği için Esenyurt Belediyesi yetkilileri, kesinlikle girilmeyecek 5 metre mesafeyi tapuya şerh ettirmediği için TEİAŞ yetkilileri, bu ihlale rağmen binaya hastane binası ruhsatı verdiği için İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü yetkilileri ve gerekli önlemleri ve eğitimleri aldırmadan binaya çıkaran işveren şirketleri TDS Reklam ve Özel Doğa Hastanesi yetkilileri sorumlu olduğundan yargılanması isteniyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder