23 Haziran 2014 Pazartesi

Boğaziçi’ne Değgin Efsaneler (BOSPHORUS), Halikarnas Balıkçısı

BOĞAZİÇİ’NE DEĞGİN EFSANELER,BOSPHORUS

Karadeniz Boğazının adı Bosfor (Bosphorus), şu efsaneden alınmadır:

Argos kralının kızı İo’ya tanrılar tanrısı Zeus abayı yakar. Zeus, güzel İo ile seviştiğini, çok kıskanç karısı Tanrıça Hera’nm görmemesi için kendisini ve sütbeyaz İo’yu bir kara buluta sarar. Ama Hera, hileyi çakar ve bulutu üfler. Zeus ne yapmakta olduğunun meydana çıkmaması için İo’yu hemen bir buzağıya çevirir. Hera bu oyuna da aldanmaz. Güzel ak buzağıyı Zeus’tan ister; Zeus da vermek zorunda kalır. Hera, buzağıyı sığırtmaç, yüz gözlü Argos’a teslim eder. Argosun birkaç gözü uyurken birkaç gözü açık kalıp gözetlermiş. Zeus buzağıyı kurtarmak için Hermes’i sığırtmaca gönderir. Bir çoban kılığına giren Hermes, kavalıyla bir ninni çalarak ve uzun uzun masallar anlatarak Argosun yüz gözünü de uyutup kapattıktan sonra onu öldürür. Hera, Argos’un yüz gözünü alıp renk renk açılan haleler biçiminde sevgili kuşu tavus kuşunun kuyruğuna serper. Ama İo yine kurtulmuş olmaz. Hera ona (yani buzağıya), ısırıcı bir atsineğini musallat eder. Bu sinek İo’nun ot yemesine ve uyumasına engel olur, onu habire, bir yerden başka bir yere sürer. İo, böyle diyar diyar kaçarken Boğaziçi’nden geçer. Onun için Boğaziçi’ne Buzağı geçidi anlamına gelen Bosphorus adı takılır. 

Bu efsanenin en güzel yanı, Argos’u uyutmak için Hermes’in son olarak söylediği masalla, İo ’nun Kafkas dağlarında Prometheus’a rasgelerek onunla konuşmasıdır. 

O günlerde Prometheus bir narteks dalı almış (narteksler yalnız Anadolu ve Yunanistan'da yetişen bir bitkidir), tanırların sarayını taşıyan Olympos dağının tepesine gizlice çıkıp orada tanrıların kutsal ateşini çalmış ve ateşi narteks sapının içinde insanlara taşımıştı. İşlediği bu suç için Prometheus, «Kafkas dağının yalçın ve ıssız bir uçurumuna zincirlenir. Her an büyüyen yüreğini bir kartal durmadan yiyordu. (Prometheus, kesinlikle ateş yapmak için bir alet, bir kolaylık icadeden pek eskiden yaşamış bir dahîydi. Ateş, tanrılar tanrısı Zeus’un tekelinde olduğu için papazlar, tanrının işlerine karışıyor diye onu Galileo’nun Vatikan’a karşı düştüğü duruma düşürmüşler ve hayalen —belki de gerçekten— onu Kafkas dağlarına zincirleyerek cezalandırmışlardır. Sonradan halk onu tanrılaştırmıştır). 

Prometheus’un zincirlendiği kuş uçmaz, kervan geçmez tepeye günün birinde, bir kız sesiyle konuşan ve umutsuzlukla bunalan bembeyaz bir buzağı tırmanır. Bunu gören Prometheus şaşırır. Buzağı İo ’dur ve Prometheus’u tanıyarak ona, «Ey suratı fırtınalarla biçilip harabolmuş, yüce ateş çalıcı dev! Ey ölümsüz bakışı ölümlü insanların acılarını görerek onlara yardım özlemiyle yanan koca Prometheus! Senin tanrısal cinayetin insanlara acımaktan kaynaklanıyordu. Merhametinin armağanı ise nedir? Sessiz bir işkence, kaskatı kaya ve ağır zincirler. Ama senin o sabırlı gayretin ve yerle göğün sarsamadığı o sağlam iraden biz insanlara güçlü bir ders oldu. Söyle ey ulu kudret, sonum ne olacak?» diye yalvarır.

Bu sözleri duyan Prometheus’un sesi tatlılaşır; İo ’yu avutmaya kalkışır. Ama bu avuntu uzak bir geleceğe aittir. İo daha birçok yerler gezecektir; buzağı olarak kıyılarında ilk koştuğu denize «ioniyen» diye onun adı verileceğini ve Kafkasya’ya gelirken geçtiği yere, uzak zamanlara kadar Buzağı geçidi (Bosforus) denileceğini ve onun torunlarından Herakles adında bir kahraman doğup onu bağlayan zincirleri koparacağını ve ona özgürlüğünü yeniden vereceğini söyler. 

Gelelim Hermes’in Argosu uyutan masalına: Zeus, Hermes’i çağırıp ona, «Hemen şimdi çoban Argos’a git, İo'yu yüz gözlü heriften kurtar!» diye buyurunca Hermes, başına kanatlı külâhmı, ayaklarına kanatlı terliklerini, eline de uyku getirici âsasını (kaduse'sini) aldı. Gökteki kulelerden yeryüzüne sıçradı. Orada kanatlarını bir yana bıraktı ve Argosun önüne çoban kılığında çıktı. Çağrılısı olarak Argos’un yanına çömelip, orada yedi düdüklü sirinks (syrinks) ya da pandean (doğa tanrısı Pan’m müzik âletidir) flütünü çalmaya koyuldu. Hermes’in Argosu uyutmak için söylediği öykü şuydu:

«Syrinks adlı bir orman perisi varmış. Bu güzel periye keçi ayaklı «satir»ler ve derin ormanların daha başka gizemli varlıkları âşık imişler ve onu kovalarlarmış. Ne var ki, Syrinks Artemis’e sadık perilerdenmiş (Artemis sonsuzluğa değin kız oğlan kızdı, perileri de öyleydi). Hattâ bazen onu Artemis'in ta kendisi sanırlarmış. Biricik farkları, Artemis’in oku gümüşten, Syrinks’inki ise boynuzdanmış. Pan bu peri kızını görüp sevmiş. Ona diller dökmüş, peri dinlemek istememiş. Pan onu kovalamış. Bir ırmak kıyısında tam ona yetişip kollarıyla onu sarmak üzereyken, Syrinks, kardeşleri su perilerinden imdat istemiş. Pan’ın kolları Syrinks’i değil, bir kucak dolusu sazı bağrına basmış. Pan, içini acıyla derin derin çekince rüzgâr da sazlıktan yüreği «cızz.» diye yakan hazin ve tatlı bir ses çıkarmış. Pan, «Hiç olmazsa bu biçiminle benim olacaksın!» diyerek başka başka uzunlukta yedi sazı balmumuyla yan yana yapıştırarak «sirinks» adını verdiği müzik âletini icadetmiş.»

Bu efsanede, Anadolu’da icadedilen kromatik yedi notalı düdüğe değinilmektedir. Bu âlet ve müzik Yunanistan’da icadedilen dört telli lire (lyre) kat kat üstündü. Bu iki müzik âletini çalanlar arasındaki rekabet yarışmasında Apollon’un ve yine Pan’a karşı Apollon'un müzik yarışmasına ait masallarda adamakıllı belirtilmiş bulunuyor. Bu efsaneler Salihli’de ki Bozdağ (Traolos dağına) ve Aydın’daki Çine çayına (Marsyas çayına) ait oldukları için, onları oralara vardığımız zaman anlatacağız.

Her ne kadar bu Syrinks ve Pan masalı insanı esnetici ve uyutucu nitelikte değilse de, Argos bazı karaborsacılar gibi açık gözlü kurnazlığına karşı kalın kafalıymış ki, esneyip uykuya dalmış. 

İstanbul Boğaziçi’nden başka bir de Karadeniz'i Azak denizine bağlayan Kerç boğazı, Simer Bosforus’u vardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder