13 Haziran 2014 Cuma

Bir Kara Kedi İçin Blues, B.Vian

I

Peter Gna kız kardeşiyle sinemadan çıktı. Basık, auvergne mavisiyle boyanmış oda tarafından etkilenmiş bir haldeyken, taze limon kokulu gece havası ona iyi gelmişti. Son derece ahlaksız bir komedi izlemişti, sinirlendi, hala dokunulmamış yaşlı kadını sarmalayan ceketini alıp katladı. Kaldırımlarda yürüyen insanları kokuları takip ediyordu. Sokaklar lambalarla aydınlanıyor, sinema ve arabaların ışıkları hafiften kıvrılıyordu. Her şey çapraz yolda sakinleşti ve Folies-Bergere'e doğru döndüler. Her iki evden biri bar, her barın önünde iki tane kız vardı. "Hepsi frengili," diye homurdandı Gna. "Hepsi mi?" diye sordu kız kardeşi. "Hepsi. Onları hastanede görüyorum ve bazen kendilerini sanki temizlermiş gibi sunuyorlar." Kardeşi iliklerinde korkuyla ürperdi. "Temiz derken ne kastediyorsun?" "Wasserman tepkimesi olmadığı zaman. Gerçi bu da hiç bir şeyi kanıtlamıyor. "Sadece erkeklere mahsus değil," dedi kardeşi. Sağa, sonra hemen sola döndüler ve kaldırımın altından bir şey miyavladı, ne olduğunu görmek için duraksadılar. 

IIBaşta kedinin canı pek dövüşmek istemiyordu, ama horoz her on dakikada bir, cırlak bir sesle ötüyordu. Özel bir günde yemek için şişmanlatılan bu horoz, birinci katta oturan kadına aitti. (Yahudiler bazı özel günlerde horoz yer. Tabağa kendi kendine bile atlıyor olabilir.) Horoz, kediyi canına tak ettirmişti. Ah bir de oynasaydı, ama hayır, tedbir olsun diye, dört yerine hep iki ayak üstünde. "Al bakalım!" Kedi, kafasına güzel bir tekme indirdi. Bu olay kapıcının penceresinin kenarında gerçekleşti. Horoz dövüşmeyi sevmiyordu, ama bir de şu gururu vardı. Seslice öttü ve gagasıyla yandan kediye saldırdı."Aşağılık! " diye haykırdı kedi, "Beni böcek sandın ha, fikrini değiştireceksin! " Bam! Kedi bu sefer kafasıyla horozun göğüs kemiğine vurdu. Ukala hayvan! Horoz, kedinin sırtını gagaladı ve beline sağlamca geçirdi. "Göreceğiz!" dedi kedi, horozun boynunu ısırdı ve ağız dolusu tüy tükürdü. Tam kendine gelemeden horoz kanatlarını çırptı ve kedi kaldırıma yuvarlandı. Yoldan geçen bir adam kedinin kuyruğuna bastı. Kedi havaya sıçradı, hızla geçen bir bisikletliden kaçtı ve lağımın bir metre altmış santim derinliği, yukarıdan bir metre yirmi santimlik bir açısı olduğunu tespit etti, ama dip kısmı aşırı dardı ve çöp doluydu.

III"Bir kedi," dedi Peter Gna. Başka bir hayvanın, kalleşliği bir kedinin sesini taklit etmeye kadar götürmesi ihtimal dışıdır, bu sese yankı sözcük gereği miyavlama denir. "Nasıl inmiş oraya?" "Şu aşağılık horoz," diye cevap verdi kedi, "sonra da bir bisiklet." "Sen mi başlattın?" diye sordu Peter Gna'nın kız kardeşi "Hayır. Sürekli öterek kışkırttı beni. Bundan tiksindiğimi biliyor." "Ona kızmamalısın," dedi Peter Gna. "Yakında boğazını kesecekler." "Yerinde olur," diye yorum yaptı kedi hoşnut ve alaylı bir kahkahayla. "Başkalarının talihsizliklerine sevinmek senin için iyi bir şey değil.""Hayır, pek değil," diye cevap verdi kedi, "çünkü ben de köşeye sıkışmış durumdayım. " Ve acı acı ağladı. "Biraz daha cesur ol," diye azarladı Peter Gna'nın kız kardeşi. "Lağıma düşen ilk kedi sen değilsin ." "Ama başkaları umurumda değil ki," diye homurdandı kedi ve ekledi, "Beni buradan çıkarmak istemiyor musunuz? "Evet, tabii ki istiyoruz," dedi Peter Gna'nın kız kardeşi. "Ama yine horozla kavga etmeye başlayacaksan, zahmet ettiğimize bile değmez." "Ha evet, horozu rahat bırakacağım, " diye cevap verdi kedi ilgisiz bir ses tonuyla. Başına gelenleri hak etmişti. Horoz üst kattan neşeyle bir kahkaha patlattı. Neyse ki kedi bunu duymadı. Peter Gna atkısını çözdü ve yüzüstü yere yattı. Tüm bu kargaşa yoldan geçenlerin ilgisini çekti ve lağım ağzının etrafında bir sürü insan toplandı. Geçenlerin arasından kürk ceketli ve içini görebildiğiniz, pileli pembe elbiseli biri vardı. Olağanüstü derecede güzel kokuyordu. lki Amerikan askeriyle beraberdi, iki tarafında da bir tane. Sağdakinin sol eli ve soldakinin sol eli gözükmüyordu ama adam solaktı. Ayrıca sokağın karşısındaki evin kapıcısı, bistrodaki hizmetçi, kibar şapkalı iki pezevenk, başka bir kapıcı daha ve yaşlı bir kedili kadın da oradaydı. "Korkunç!" dedi fahişe. "Zavallı hayvan. Bakmak istemiyo-rum." Elleriyle yüzünü kapadı. Pezevenklerden biri istemeden de olsa kadına gazetesini uzattı, gazetede "Dresden yerle bir oldu. En az 120.000 ölü" yazıyordu. "Erkekler!" diye alay etti kedili kadın başlığı okuyunca. "Beni ilgilendirmiyor, ama bir hayvanın acı çekmesine dayanamam." "Bir hayvan ha!" diye itiraz etti kedi. "Kendi adına konuş." Ama o an için kediyi sadece Peter Gna, kız kardeşi ve Amerikalılar anladı çünkü belirgin bir Ingiliz aksanıyla konuşuyordu. Amerikalılar iğrendi. "Sıçın şu Ingiliz kedisinin üstüne," dedi büyük olanı. "Bir şeyler içmeye mi gitsek?" "Olur, hayatım. Kesin çıkarırlar şimdi onu oradan," diye yorum yaptı fahişe . "Sanmıyorum." Peter Gna ayağa kalktı. "Atkım çok kısa, tutunabileceğini sanmıyorum." "Ne korkunç," diye uğuldadı anlayışlı kalabalık. "Susun da adam düşünsün," diye mırıldadı kedi. Bir ip buldular, ama kedi tüm tanıkların önünde tutunamadı. "İşe yaramıyor. Pençelerimin arasından kayıyor, çok can sıkıcı. Şu horozu bir elime geçirsem kafasını çöplerin içine batıracağım. Bu delik iğrenç bir şekilde sıçan kokuyor." "Zavallı küçük şey," diye sırıttı yolun karşısından gelen hizmetçi. "Miyavlamaları insanın kalbini kırıyor. Çok duygulandım." "Benim için bir bebekten bile daha dokunaklı. Fazla sinir bozucu. Ben gidiyorum." Dedi fahişe. "Kedinin canı cehenneme. Konyak nereden buluruz?" diye sordu ikinci Amerikalı. "Çok fazla konyak içtin," diye azarladı kız. "Sen de en az onun kadar kötüsün. Hadi gel, o kediyi duymak istemiyorum.""Oh, ama bu kadın ve erkeklere yardım edebilirsiniz," diye itiraz etti hizmetçi. "İsterdim." Fahişe gözyaşlarına boğuldu . "Siz yukarıdakiler, bir sussanız-" dedi kedi. "Ve acele edin. Üşütmek üzereyim." Adamın biri sokağın karşısına geçti. Kafası, ayakları çıplak ve kravatsızdı. Yatmadan önce sigara içiyordu."Neler oluyor, Bayan Grindstone?" diye sordu, belli ki kapıcıya hitap ediyordu. "Herhalde ayakçı çocuklar kediyi lağıma atmış," diye araya girdi kedili kadın. "Şu ayakçılar yok mul Yirmi bir yaşına kadar hepsini ıslah evine kapatmalı." "Horozları kapatsınlar asıl," diye önerdi kedi. "En azından çocuklar güneş doğacak diye bütün gün sokakta ötmüyor." "Eve dönüyorum," dedi adam. "Onu oradan çıkarmaya yardımı olabilecek bir şeyim var. Bir dakika bekleyin." "Umarım bu bir şaka değildir," dedi kedi. "Suyun lağımlardan neden hiç taşmadığını anlıyorum. lçeri girmek kolay iş, ama ters manevra biraz daha çetrefilli." "Ne yapabileceğimizi bilmiyorum," dedi Peter Gna. "Yerin çok kötü ve erişilmesi güç." "Onu ben de biliyorum," dedi kedi. "Yapabilsem kendim çıkardım zaten."Başka bir Amerikalı yaklaştı. Dümdüz ilerledi. Peter Gna ona durumu açıkladı. "Yardım edebilir miyim?" diye sordu Amerikalı. "Bana el fenerinizi ödünç verin, lütfen," dedi Peter Gna. "Ah, tamam!" Amerikalı fenerini uzattı. Peter Gna bir kez daha yüzüstü yattı ve kediyi görmeye çalıştı. "Aşağı göndersene şunu . İşe yarıyor gibi. Yanki, ha7" diye belirtti kedi. "Evet. Şimdi sana benim Kanadiyen ceketi uzatacağım . Tutunmaya çalış," diye talimat verdi Peter Gna. Kenarları kürklü ceketini çıkardı ve kolundan tutarak lağıma sarkıttı. İnsanlar kedinin aksanının sebebini anlamaya başlıyordu. "Tekrar dene," diye dürttü kedi ceketi yakalamaya çalışırken. Herkes kedinin ettiği berbat küfrü duydu. Ceket lağımın içine doğru kayboldu. "Her şey yolunda mı?" diye sordu Peter Gna vesveseli bir şekilde. "Hasiktir!" dedi kedi. "Kafamı bir şey çarptım. Aman tanrım nasıl zonkluyor." "Peki ya benim Kanadiyen?" diye sordu Peter. "Sana pantolonumu vereyim." Kurtarma görevine yardım etmek için Amerikalı pantolonunu çıkarmaya başladı. Peter Gna'nın kız kardeşi olaya müdahale etti. "Ceketle bile olmadı," dedi. "Pantolon da bir işe yaramayacaktır." "Değil mi ya." Amerikalı pantolonunun düğmelerini geri ilikledi. "Ne yapıyor?" diye sordu fahişe. "Sokakta pantolon mı çıkartılır, izin vermeyin sakın. Domuza bak be!" Ne idüğü belirsiz kişiler küçük bir grup halinde toplanmaya devam etti. Sokak lambasının elektrik ışığı altında, lağım ağzının garip bir çekiciliği vardı. Kedi yine homurdandı ve ettiği küfürler sonradan gelenlerin kulağında yüksek sesle yankılandı. "Benim Kanadiyeni cidden geri almak istiyorum," dedi Peter Gna. Espadril giyen adam dirseğiyle kendine yol açtı. Elinde bir süpürge sopası vardı. "A-ha. Bak bu işe yarayabilir," dedi Peter Gna adama. Ama sopayı deliğe sokmadan, dirseğin ağızda oluşturduğu kavis yüzünden uzanmayı başaramadı. "Kapağı bulup gevşetmelisin," diye bir öneride bulundu Peter Gna'nın kız kardeşi, bu önerisini Amerikalı için çevirdi. "Ah, evet," dedi. Hemen kapağı bulmaya koyuldu. Elini dikdörtgen açıklıktan içeri soktu, çekti, kaydırdı, bıraktı ve en yakında evin duvarına çarpıp kendinden geçti. "Adamla ilgilenin," dedi Peter Gna kalabalık arasından iki kadına, kadınlar Amerikalıyı kaldırdı ve denizci ceketindeki ceplerin içeriğini sağlama aldı. Özellikle, küçük bir parça Lux ve büyük bir parça kremalı Oh Henry! çikolatası buldular. Bunun karşılığında, onlara iki gün ünce Pigalle'de tanıştığı nefis sarışından kaptığı vajinal hastalığı verdi. Elinde sopayı tutan adam avuç içiyle kafasına vurdu ve"Evrek-kedi!" diye bağırdı ve eve girdi. "Adamın umurunda değilim," dedi kedi. "Dinleyin, siz yukarıdakiler, acele etmezseniz gidiyorum. Çıkışı kendim bulurum." "Ve eğer yağmur yağarsa boğulursun," dedi Peter Gna'nın kız kardeşi. "Yağmaz," dedi kedi. "O zaman sıçanlarla karşılaşırsın," dedi kız. "Umurumda değil." "E peki, git o zaman," dedi Peter Gna. "Ama bilmiyorum farkında mısın, orada senden büyük sıçanlar var. Ve mide bulandıncılar. Bir de sakın işeme ceketime." "Kirli olmaları ayrı bir hikaye," diye cevap verdi kedi. "Her durumda, bildiğim tek şey koktukları. Hayır, cidden, idare edin işte yukarıda. Senin Kanadiyen için endişelenme. Gözüm üstünde." Duyulma mesafesinin dışına çıktı. Adam tekrar belirdi. Elinde uzun iple bağlı bir alışveriş filesi vardı. "Harika!" dedi Peter Gna "Buna kesin tutunur artık." "O ne?" diye sordu kedi. "Al." Peter Gna aşağı fırlattı. "Oh, bu daha iyi," diye onayladı kedi. "Hemen çekme. Ceketi getireceğim." Birkaç saniye sonra alışveriş torbası yeniden belirdi, kedi içinde rahatça kıvrılmıştı. "Sonunda!" dedi, kendini fileden kurtararak. "Ceketin için kendin uğraşman gerekecek. Kanca ya da başka bir şey bul. Çok ağırdı." "Beş para etmez!" diye homurdandı Peter Gna. Kedinin alışveriş filesinden çıkması alkışlarla karşılandı. Elden ele gezdirdiler. "Ne güzel bir kedi. Zavallı şey! Her yeri çamur olmuş. Berbat kokuyordu. "Alın bununla kurutun." Fahişe eflatun ipek fularını çıkarıp uzattı. "Berbat olacak," dedi Peter Gna'nın kız kardeşi. "Eh, fark etmez," dedi fahişe bir cömertlik patlamasıyla. "Benim değil nasıl olsa." Kedi herkesle el sıkıştı ve kalabalık dağıldı. Herkesin gittiğini gören kedi yorum yaptı, "Kurtulduğuma göre artık ilgi çekmiyorum. Her neyse, horoz nerede?" "Kapa çeneni," diye uyardı Peter Gna. "Gel bir şeyler içelim, düşünme artık şu horozu." Espadril giyen adam, Peter Gna, kız kardeşi, fahişe ve iki Amerikalı kediyle kaldı."Gidip bir şeyler içeceğiz," diye açıkladı fahişe, " - kedinin şerefine." "Fena değil ha," diye gözlemde bulundu kedi. "Ne vücut var ama. Elimden gelse bu geceyi onunla geçirirdim." "Sakin ol," dedi Peter Gna'nın kız kardeşi. Fahişe adamları dürttü. "Gelin. içelim. Konyak," diyebildi fahişe güç bela. "Evet, Konyak!" diye cevap verdi adamlar, bir yandan hep beraber heyecanlandılar. Peter Gna elinde kediyle önden gitti ve diğerleri arkasından geldi. Richer Sokağında bir bistro açıktı. "Yedi konyak," diye sipariş verdi fahişe. "Benden olsun." "Sen bir kazanansın," dedi kedi saygıyla. "Garson, benimkinde biraz kediotu olsun." Garson içkileri getirdi ve neşeyle tokuşturdular. "Bu kedi muhtemelen üşütmüş," dedi fahişe. "Biraz sıcak biftek bulyonu versek ya şuna?" Konyak, bunu duyan kedinin boğazında kaldı ve neredeyse hepsini etrafa saçacaktı. "Ne sanıyor bu beni?" diye sordu Peter Gna'ya. "Kedi miyim, değil miyim?" Florasan ışığın altında, gerçekte nasıl bir kedi olduğunu gördüler. Sarı gözlü ve II. William bıyıklı korkunç, dev bir kedi. Erkekliğiyle destekli sivri kulaklar ve beyaz bir yara, koyu mor renkli dökülen cilveli tüyleri sırtına doğru uzanıyordu. "Bu nedir?" diye sordu Amerikalı, yaraya dokunarak, "Yaralı mısınız, efendim?" "Evet. FFI," (ölümcül ailesel uykusuzluk hastalığı) diye cevap verdi kedi, olması gerektiği gibi Ef Ef Ai diye telaffuz etti. "Şahane," dedi diğer Amerikalı, patisini güçlüce sıktı. "Bir içkiye daha ne dersiniz?" "Aynen," dedi kedi. "Bir dal var mı?" Kedinin acımasız İngiliz aksanına rağmen sigara kutusunu uzattı. Kedi adamın Amerikan argosuyla cevap vereceğini düşündü. Kedi en uzun sigarayı seçti ve Peter Gna'nın çakmağıyla yaktı. Hepsi birer tane aldı. "Bize yarandan bahset," dedi fahişe. Peter Gna bardağındaa bir kanca buldu ve bulduğu gibi ceketini tutmaya gitti. Kedi kızardı ve başını öne eğdi. "Kendimden bahsetmeyi sevmem," dedi. "Hadi bir tur daha konyak verin.""Dokunmasın," dedin Peter Gna'nın kız kardeşi. "Yok, dokunmaz," diye itiraz etti kedi. "Taşaklıyımdır. Sahici kedi taşağı. Hem, o lağımdan sonra - Eeh! Amma da sıçan kokuyordu ha." Konyağından yudumladı. "Aman tanrım! Nasıl da dikti konyağı!" diye takdir etti espadril giyen adam. "Diğeri portakal şuruplu olsun," diye sipariş verdi kedi. !kinci Amerikalı gruptan ayrılıp duvarın kenarındaki banka oturdu, başını ellerinin arasına koydu ve iki bacağı arasına kusmaya başladı."44 yılının Nisan ayıydı," diye başladı kedi. "Lyon'da, kendisi de bir Direniş üyesi olan Aslan Plouc adlı kediyle görüştüm. Bir de kendini beğenmiş. Kedi Gestaposu tarafından alıkonuldu ve Buchenkatze'ye götürüldü." "Yazık," dedi fahişe. "Endişelendiğim o değil. Kurtulur bir şekilde." diye devam etti kedi, "Ben de onu bırakıp Paris'e gittim ve trende talihsiz bir şekilde başka bir kediyle karşılaştım. Hafifmeşrep! Şırfıntı!" "Ağzınızı toplayın biraz lütfen," diye azarladı Peter Gna'nın kız kardeşi. "Kusuruma bakmayın," dedi kedi ve konyaktan büyük bir yudum aldı. Gözleri fener gibi parladı ve bıyıklan titredi. 'Trende o türden bir gece geçirdim," dedi memnuniyetle gerilerek. "Aman tanrım! Nasıl da mıhladı yerime. Hık!" diye ekledi, hıçkırık tutmuştu. "Ee?" diye sordu fahişe. "Esi - bu kadar," dedi sahte bir tevazuyle fahişeye. "Peki ya yaran?" diye ısrar etti Peter Gna'nın kız kardeşi."Kedigilin patronu kabaralı ayakkabı giyiyordu, kuyruğumu gördü ama kaçırdı. Hık!" "Bu kadar mı?" diye sordu fahişe hayal kırıklığıyla. "Pataklamasını mı istiyordun?" diye takıldı alayvari bir üslupla. "Eh, sende de ne müthiş bir kafa varmış! PaxVobiscum'a gittin mi hiç?" Bölgeden bir otel, adı çıkmışolanlardan. "Evet," dedi fahişe hiç kaçınmadan. "Oradaki hizmetçi arkadaşımdır" dedi kedi. "Fena dağıtır." "Ah, Germaine mi?" diye sordu fahişe. "Evet, hık-Gerrnaine," dedi kedi. Bardağını tek bir yudumda bitirdi. "Ben de bir üç renkliyle takılmak istiyorum." "Bir ne?" diye sordu fahişe. "Üç renkli bir dişi kedi. Ya da küçük, deneyimsiz bir kedi." Şeytanca güdü ve sağ gözünü kırptı. "Ya da horozla. Hık!" Kedi dört patisinin üstünde doğruldu, sırtı kamburlaştı ve kuyruğu sertleşti, sırtındaki tüyler havaya kalktı. "Boşver. Şu horoz canımı sıkıyor." Peter Gna'nm kız kardeşi gerildi ve çantasını karıştırmaya başladı. "Hiç tanıyor musun?" diye sordu kedi fahişeye. "Kedicik dostun yok mu hiç?" "Domuzsun," dedi fahişe. "Hadi bayanlar ve baylar." Espadril giyen adam çok konuşmuyordu, ama kedinin konuşması ilgisini çekti ve fahişenin yanma yaklaştı."Güzel kokuyorsun," dedi fahişeye. "Nedir bu?" "Kükürt Çiçekleri, Oldpal," dedi"Peki ya bu?" diye sordu, elini malum yere götürerek. "Bu nedir?" Midesi bulanan Amerikalının kalkmasıyla boş kalan yere oturdu. "Dur hayatım," dedi fahişe. "Uslu dur." "Garson! Nane likörü," diye sipariş verdi kedi. "Yok, olmaz," diye itiraz etti Peter Gna'nm kız kardeşi. "Oh, sonunda" dedi kapının açılmasıyla. Peter çöple ıslanmış ceketiyle geri geldi. Kız, abisinin yanma gitti. "Alın şunun elinden içkiyi. lyice sapıttı." "Garip - Garson - nane likörü - Hık! - Bakın kim geldi, Kurtarıcım!" dedi kedi, Peter Gna'ya tutunarak. "Gelin, hesap benden." "Olmaz moruk," dedi Peter Gna. "Üşüteceksin." "Beni kurtardı!" diye gürledi kedi. "Beni sıçanlarla dolu bir yerde ölümden kurtardı." Duygulanan fahişe, başını espadril giyen adamın omzuna yasladı, adam kalktı ve bir köşeye işi bitirmeye gitti. Kedi tezgaha sıçradı ve kalan konyağı da bitirdi. "Brrr!" Kafasına hızlıca bir sağa bir sola salladı. "Ağır geldi biraz." Sonra uludu, "O olmasaydı işim çoktan bitmişti." Fahişe, başı eğik bir şekilde bara oturdu. İkinci Amerikalı kadınının yanından ayrıldı ve dostunun yanına gitti: Aynı anda kusarak yere Amerikan bayrağını çizdiler. İkinci olan kırk sekiz yıldızı çizmeye uğraşıyordu. "Gel kollarıma. Hık!" diye işaret etti kedi. "Fahişe gözyaşlarını sildi. "Ama pek de nazik." Kafası karışmasın diye, Peter Gna onu alnından öptü. Kedi onu patileriyle tutup sıktı, bıraktı ve aniden yere düştü. "Nesi var?" diye sordu Peter Gna'nın kız kardeşi kaygılı bir şekilde. Peter Gna cebinden bir spekulum çıkardı ve kedinin kulağına baktı. "Ölmüş," dedi. "Konyak direk beynine gitmiş." Sızmasını izlediler. "Aman tanrım!" Peter Gna'nın kız kardeşi ağlamaya başladı. "Nesi var? Diye sordu fahişe sıkıntılı bir şekilde. "Ölmüş." diye tekrarladı Peter Gna. "Hayır, bunca şeyden sonra," dedi "Çok iyi bir kediydi ve muhabbet etmekten anlıyordu," dedi espadril giyen adam. "Evet," diye katıldı Peter Gna'nın kız kardeşi. Bistrodaki garson hiç bir şey söylemedi, ama uyuşukluğundan kurtuluyor gibiydi. "Sekiz yüz frank ediyor.""Durun," Peter Gna üzgündü. "Benim sıram." Fahişe kırmızı deri çantasından bin frank çıkardı. "Garson, üstü kalsın." "Sağ olun. Şunu ne yapayım?" Tiksinti belirtisiyle kediyi gösterdi. Kedinin tüylerinden karmaşık bir desenle nane likörü aktı. "Zavallı küçük şey," diye ağladı fahişe. "Öylece bırakmayın. Bir şeyler yapmak zorundayız," dedi Peter Gna'nın kız kardeşi abisine. "Sifon gibi içti," dedi Peter Gna. "Aptalca. Yapabilecek hiç bir şey yok." "Amerikalılar gittiğinden beri arka planda olan Niagara gürültüsü, bir anda sona erdi. Birlikte kalkıp gruba yaklaştılar. "Konyak!" dedi ilki. "Doda, koca adam. Gel." Fahişe her birini bir koluna geçirdi. "Kusuruma bakmayın, bayanlar ve baylar," dedi. "Gidip bebeklerimi yatırmam gerek. Zavallı kedi - gece halbuki ne güzel başlamıştı." "Hoşça kalın, Madam," dedi Peter Gna'nın kız kardeşi. Espadril giyen adam baş sağlığı diler gibi, hiç bir şey söylemeden Peter Gna'nın omzuna dokundu. Üzgün bir şekilde kafasını salladı, sonra ayak ucunda oradan ayrıldı. Garsonun artık uykusu gelmişti. "Ne yapacağız?" diye sordu Peter Gna ve kız kardeşi cevap vermedi. Böylece Peter Gna kediyi kürklü ceketine kordu ve geceye doğru yola çıktılar. Hava soğuktu ve yıldızlar birer birer patlıyordu. Kiliselerin çanlarında çalan, Chopin'in Marche Funebre'si halka saatin bir olduğunu ilan ediyordu. Yavaşça, keskin geceye doğru yol açtılar. Sokağın köşesine vardılar. Ayaklarının dibinde kara ve aç gözlü lağım duruyordu. Peter Gna Kanadiyen ceketini açtı. Tamamıyla kaskatı kesilmiş kediyi çıkardı, kız kardeşi kediyi sessizce okşadı. Sonra kedi nazikçe ve esefle delikte kayboldu. Lağımın ağzı, "Glop" sesiyle beraber hoşnut bir gülümsemeyle kapandı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder