19 Ocak 2016 Salı

İnsan, Vladimir Mayakovski

İnsan

(1916)

O bütün günahları bağışlayan, o dünyayı kutsallaştıran güneşavucunu başıma koydu.Bütün rahibelerin en dindarı gece de örtüsünü omuzlarımakoydu. Öpüyorum sevdamın bin sayfalı İncilini.Acı ve çın çın öten dualar ettim aşka,ruhum bir başkagelişi beklerken,duyuyorum yeryüzüsenin«Esenlikle git şimdi!»*ni ben.Gemisinde geceninben yeni Nuhbekliyorumaba dalgalan arasmdagelsinler,gelsinler de beni götürsünler diye,bölsünler diye tan kılıçlarıylayeryüzü düğümünü ikiye.Geliyor tan.İşte!Büsbütün açıla yayıla.Her yere ışıkları girmiş detırmalıyorlar her yeri.* ihtiyar Yahudi Simeon’un tapmakta çocuk İsa’yı gördükten sonrasevinerek söylediği sözler. (Luka İncili, n , 25).Ötüyor büklümlerive günler yavaşça kayıyor içlerineçalkanıp duran bağa kabuklarıyla.Güneş çağırıyor yineateşten voyvodalarını.Trampet çalıyor tanileri,yeryüzü çamurunun üzerine!Güneşunutma sakınhiç yoktançığırtkanınolduğumu.MAYAKOVSKİ’NÎN DOĞUŞUÇağdaşlarından yüz bulmuş budala tarihçiler şunu yazsınlarvarsın: «Bu ilginç ozanın hiç de ilginç olmayan, sıkıcı bir yaşamöyküsü var.»Bilirimgünahkârlarinlerken cehennemdeadımı anarak yalvarmaz,inmez Golgota*nın üstüne perdem depapaz alkışlarıyla.Ben efendi efendi yinegiderim içmeye kahvemiYaz bahçesi*ne.Beytüllahm*ımın göğündeparlamazdı hiç bir işaret,bozmazdı hiç kimseuykusunumezarlarındasaçları lüle lüle çoban kıralların* elbet.Size doğru indiğim gün isebir umutsuz,bir kesin,bir ötekilere benzeyen gündüve hiç kimseninaklına gelmemişti kınamak komşu yıldızısavgısız eksik diye :«Yıldız.nedir bu üşenme parıldamaktan?Kutlamayacaksan eğerdoğuşunu bir insanınyalnızşeytanolmaz mı yıldızövüp ululadığın?»Düşünün :alsak ağların içinden* Golgota, İsa’nın çarmıha gerildiği tepe.* Yaz bahçesi, Sen Petersburg'un büyük parklarından biri.* Beytüllahm, Filistin’de İsa’nın doğduğu yer.* Çoban kırallar, çocuk İsa’nın önünde bağlılıklarını bildiren çoban krallar.konuşan, ufak bir balığı* dipdiri,övgüler düzer,türküler yakarız bütünbu altından mucizeye.Ya ben nasıl göklere çıkarmamkendimi,inanılmaz bir harikaysambaştan aşağı,anlaşılmazkoskoca bir mucizeysedavranışlarımın her biri.Bakın ne güzel,bakın da hayran olun her yandanbu beş kat ışıltıya.Bunlara «el> derler işte.Harika bir çift el!Bakın görün :oynatabiliyorum sağdan sola,soldan sağa.Bakın görün :seçebiliyorumen güzel boynusarılıp dolanmağa.Açançekmecesini kafatasımıngöriir kıvılcımlar saçaneşsiz bir aklı.Var mı dersinizelimden gelmeyen şey?İstersenizyaratabilirim deyeni bir hayvan.* Slav mitolojisindeki altın balık. Puşkln’in «Balıkçı ile küçükbalığm masallarında geçer.Hem de iki kuyruklu,üç bacaklı.Beni öpensöylemez mi kivar mı, yok mutükrüğümden daha tatlı bir içki?Ayrıcaeşsiz bir dil var bendekıpkırmızı.Bir bağırsam «ha-ha-ha» diyeyankılanır sesim yükseklerde, çok yükseklerde.Bir bağırsam «HA-HA-HA»iner usul usul süzülüpava çıkmış ozanın şahini gibialçaklara perde perde.Ne söyleyeyim daha!En sonra dadönüştürebileyimdiye kışlarıyazave şaraba suyu,yeleğimin yünü altındaduyulur çarpışlarıufacık, eşsiz bir yumrunun.Sağa vurması — bir evlenme.sola vurması — titreyen seraplar bunun.Gene kimi örtmem gerekaşk uğruna benim?Kim tekmelemeye geleceksarhoş,geceyle maskeli, kim?Bir çamaşırhane.Çamaşır yıkayan kadınlar.Çok insan, çok ıslaklık.Sabun köpüklerinden de ne zevk alırlar?Bakın bakın,yağlı kırkayaklar kayboldu artık!Peki bunlar da ne?Gök ve şafak kızları mı?Bir ekmekçi fırını.Bir ekmekçi.Ekmek pişirmeye çalışır.Nedir bir ekmekçi?Una bulanmış bir sıfır.Tam o anörülen ekmekleroluyor mu sana bir keman!Keman çalıyor ekmekçi.Her şey ekmekçiye sevdalı.Bir kunduracı dükkânı.Bir kunduracı.Bir sefil birikinti.Üç beş çivi dahaçakması gerekbir çizmeye şimdi.İşe bakın siz :harp gibi açılıyor çizmenin konçları giderek,başında da bir taç kunduracının.Usta ve şenbir prenstir şimdi o.Görün beni iştebir bayrak gibi yükselmiş yüreğimle.Akıl almaz mucizesi yirminci yüzyılın!Ve uzaktan, efendimizin mezarından hacılar gelmekte.Müminler ayrıldı da boşaldı eski Mekke.

MAYAKOVSKİ'NİN YAŞAMI

Böğürmelerimle telaşa düştü büyükler, bankacdar, nazırlar.Ortaya çıkıyoryaldızlızırhlar.«Yürekse her şeyin başıne demeye,ne haltetmeye topladımparacıklarını, sizi ben?Nerden geliyor bu çalım,kim bu hakkı veren?Kim temmuz havasına çeviren her günü?Kapatın gökyüzünü telgraf telleriyle!Sokaklarla kıvırın yeryüzünü!Kim ki övünmüştürelleriyle,tüfek verin!Okşadığı mı var onu sıcak günlerin?Hepsi olsunkirpi gibidikenli.Kirletin dilini ağız dalaşlarıyla onun!»Yeryüzü ağılına kapatılmışım nasılsa,boyunduruğunu sürüklüyorum günlerin.Beynimin içindedörtnala at sürüyor«yasa».Yüreğimi bir zincir sıkıştırıyor :«din».Yan ömür geçti bile, elden ne gelir.Fenerler gözetliyor beni her yerde, fenerler bir bir.Tutsağım çoktan beri.Kurtaramaz beni hiçbir şey;yok olası yeryüzü tutuyor beni prangasında.Yetse de yıkayıp arıtmağa sevgim sizlerigönlümün okyanusu çepçevre evler arasında.Bağırıyorum...Duyduğum dahep anahtar gürültüsü!Zindancının sırtarması.Fırlatıyor önümebir ışının ucundaçürümüş bir et parçası.Sırıtıyorlar :«oh. oh!»bense başıboş dolaşıyorum işteateşler içinde, sayıklayarak.Gümbürdüyor yeryüzü güllesiayağıma zincirlenmiş de.Gözlerimi anahtarla kapattıaltınBir körü kim tutar elinden?Sonsuzluğa dekbenkapatılmışım demeksaçmasapan bir serüvene!İşte başkaldırıyorbağımlı suçlunun esin perileri.Yere batsın yüce varsayımların yükü!Sîzler, Brem'in uydurduğutavuslara inananlar,sizler, bitki uzmanı kuşkafalılarm zırvaladığıgüllere inananlariletin, e mi,kuşaktan kuşağabenim bu eşsiz yeryüzü betimlememi.Meridyenlerdenve atlas kemerlerden fışkırıpköpük köpükçınlamada altın kasırga :franklar,dolarlar,rubleler,kuronlar,yenler,marklar.Boğuluyor içinde her şey, kemanlar, tavuklar, atlar, cinlerve fillerve yaşamın ıvır zıvırı.Burun deliklerinive boğazı tıkıyorbu yapışkan gürültü.«İmdat!»Bu inilti bile çıkamıyor dışarı.Ve ortadakımıltısız, büyük bir ada,çiçekli halılardan yapılmış.İşte oradayaşıyor o benimher şeyin efendisihasmım,yenilmez düşmanımın ta kendisi. • Alfred Edmond Brem (1829-84) Alman hayvanbilimclsi ve gezgini.Zar yok çoraplarından daha ince.Şık pantolonları en göz alıcısından yollu kumaşın.Alaca bulaca renklikıravatına gelince,kalın mı kalın boynundan sarkıpkümbetine sürünüyor işkembesinin.Ölüyor insanoğlu çevrede.Ama yükseliyor göğe bir orman gibikutlamayaululuğunu :Yaşa!Bravo!Aferin!Hurra!Viva!Hoh!Hosanna!Maşallah!Peygamberlerin gücüne verirler yıldırımı.Aptallığa bak!Ama ookumuş Lokke*yihem de pek hoşlanarak!Üzerinde işkembesiningülüşüışıldatıyor,çınlatıyor kösteğinin zincirlerini.* William John Lokke (1863-1930), romanları mutlu sonlarla biten İngiliz romancısı.Tutulurdilimizşu Yunanlının eserine bakınca.Düşünürüz :«Kimnerede,ne zamanyaptı bunları?»Amakendisidir ısmarlayan merhum Fidyas’a :«Kadınlar istiyorumetli butlu,mermerden.»İyi bir bahanedört s a a t:«Canım bir şeyler yemek istiyorköleler, yine!»Onun acar ahçısıtanrı dasülün eti pişirir efendisinekille.Gerinirbir dişiyi okşadıktan sonra da.«İster misinstoklarımdaki en umulmaz yıldızı bile?Bu aradaonun içinbir sürü Galileteleskop gözleriyle araştırırlar göğü.İmparatorlukların altın danasını sarsıyor devrimler,çoban değiştiriyor insan sürüleri,amagönüllerin taç giymemiş sultanısenin kılını bile kıpırdatmıyor hiç bir ayaklanma.Mayakovski, F: 7

MAYAKOVSKİ'NİN TUTKUSU

Duyuyor musunuz?Duyuyor musunuz bu at kişnemelerini?Duyuyor musunuz?Duyuyor musunuz otomobillerin ulumasını?Bunlaryıkanmaya giden kentlilerdir Onun bereketinde.Bir insan bataklığı tüm.Sürüklüyor beni kalabalıkrasgele bir yereşaşkın, süklüm püklüm.Dizginlere asılıyorum bense,eteklere,etekliklere.Bu gördüğüm de ne?Sen misin?Oraya mı götürüyorlar?Yalan, zındıkça bir küfür!Gözümün bebeğini kan bürümüştürkızıl feneri gibikerhanelerin.Niçin sen ama?Dur!bildiğim daha tatlı zevkler var!Ulu ormanında kirpiklerin yok bir kırmldama.Dur!Geçti gitti bile...İşte oralarda, başı başlar üstünde.Işıldıyor kafatası,bir kundura dense yeri,dazlak,pırıl pırıl cilalı deri.Ancakson boğumu üstündeyüzük parmağınınüç pırlanta yanındabir iki tüy vardikilmiş.Yaklaşıyor yosma, görüyorum.Eğiliyor öpmek için elini.Dudakları fısıldıyorküçük tüyler arasındabirine «küçük flütüm» deyip,birine «küçük bulutum*»,üçüncüsüne deişitilmemiş, ünlü bir ad vererekyaratmakta olduğum.

MAYAKOVSKİ’NİN GÖĞE ÇIKIŞI

Ozanım ben. Hani çocuklara belletirsiniz ya: «Güneş pelinlerüstünden doğar stepte» . Sevilen kadının başıdır aşk yatağında,bu küçük tüyler arasında beliren.Ok fırlatıyor o gözler.Sil gözlerinden bu gülümsemeyi.Yüreğin isteği tabanca,gırtlak usturayı özler.»Büyüyor gönülsemem tutarsız ve şeytancabir sayıklamaya gömülüp.* Küçük flüt ve Küçük bulut, Mayakovski’nin Omnrga’nın flütüve Pantolonlu bulut adlı uzun şiirlerini simgeliyor.Geliyor ardımdan kadın,suya doğru çekiyor beni,ya da eğimine doğru damın.Ortalıkta kar.Kar veriyor baskın.Kıvrılıp donarak,aynanın üzerineyenidendüşüp konarak,kımıltısız bir zümrüt gibi.Ruh ürperiyoraynaların eline düşüp,kaçmasına yok bir olanak.Ve büyülenmişbir adam gibi zorarşınlıyorum Neva rıhtımlarını.Yürüyorum,bir de bakıyorum hep aynı yerdeyim,kaçmak istesem deboşuna.Burnumun dibinde bir ev beliriyor,donmuş pencereler ardındançekiliyor şiş karınlı bir şafak.Orası!Bir kedi miyavlıyor acı acı,tütüyor yanarakbir idare lambası.Bir zili çalıyorum.Eczacı!Eczacı!Asılıyorum bacaklarımın direklerine.Büyüyor düşüncelerim,birbirine dolanarakgeyikboynuzları.Gözyaşlanm ıslatıyoryerde buzlan.Anıyorum o yitikcennetimi, yere yatıp boylu boyunca.Eczacı!Eczacı!Nerde diner,neyle dineryürektekibu onmaz acı?Gökyüzünün sınırsız ovalarında,çılgınlığında Büyük Sahra’nın,çölün o kupkuru deliğindekıskançlara yer var mı peki?Kavanozların ne sırlar saklar?Bilirsin yüce tüzeyi.İzin ver şunaeczacı:fırlatayım ruhumuhiç üzülmedengök boşluğuna.Uzatıyor bana gereken!Bir kafatası.«Zehir».İki de çapraz kemik.Benim için mi bu?ölümsüzüm ben ama,benzemem başka müşterilere!Gözlerim kör,konuşmam yok,aklım örtmüş kapısını bir kere.Ne buluriçimdeparçalamayabenim bu zehir?Azbuçuk anlıyor zavallı.Meraklılar doluşuyor pencerelere,dimdik oluyor saclar.BirdenbireDükkânın ortasında yüzmeye başlıyorum.Tavan açılıyor kendi kendine.Çığlıklar.Gürültü.«Evin üstüne vardı bile!»Süzülüyorum yukarda enikonu.Batan gündekor kesilmiş bir odun gibi kilisenin haçı.Aşıyorum onu!Ormanın üstündeçığlık çığlığa kargalar.Onları da aşıyorum.Sözde çırağım daha!Bütün bildiklerimiz, bütün öğrendiklerimizhiçlik kırıntısı,fiziği, kimyası, gökbilimi hep saçma!Bir istemek yetiyor ama,ben de süzülüyorumarasında bulutların.Dilediğim yere gidebilirim şimdi!Her yere.Baladların şiirsel çamurunu çalkalayın datürküsünü yakın şimdi, türküsünü yakınAmerikan ceketli,cilalı sarı papuçluyeni şeytanın.

MAYAKOVSKİ GÖKTE

Geldik bile!Konuyorum bir bulutun üstüne,yükümlüyorumişlerimleve yorgun bedenimle bulutu.Gönülaçıcı bir ver, ilk kez geldiğim.Bakıyorum sağına soluna.İşteiyice yalanmış bir yüzey,öve öve bitiremediğimiz gök.Görürüz enine boyuna!Bir kıvılcım,bir parıltı,bir ışıldamavebir gürültü —ya daruh gibi bir şeyler midirki usul usul kaymada.«Kadın oynaktır, değişir...*** Verdi’nin Rigoletto operasından bir arya: La donna t mobile.Burada,g ö k k u b b ed emüziğini dinlemek Verdi’nin!Yarığından bir bulutunbakıyorum gizli gizlişarkı söyleyen meleklere,öyle sevimli, dingin,öyle yollu yordamlı yaşayan meleklere.İçlerinden biri çıkıptatlı tatlı bozuyoruykulu dilsizliğini:«Hoşunuza gitti miVladimir Vladimiroviçbu sonsuzluk, uzayıp giden?»Aynı tatlılıkla karşılık veriyorum :«Sevmez olur muyum hiçbu hoş sonrasızlığı ben!»Önce sinirleniyor adam :ne bir köşe varkendine,ne çay,ne içerken okunacak gazete.Yavaş yavaş alışıyorum gök törelerine.Yeni gelenler oldu mubakmaya gidiyorum ötekilerle birlikte.«Ne! siz misiniz!»Sevinçle kucaklaşıyoruz ikimiz.«Merhaba, Vladimir Vladimiroviç!«Abraham Vasiliyeviç, merhaba!Şanına yaraşırbir ölümle geldi mibu ölü buraya acaba?»Ne ince şakalar, değil mi?Çok hoşuma gidiyor bu iş,iyice tadını çıkarıyorumhep kapının dibinde kalıp.Bir bakıyorum eşikteölü tanıdıklar belirmiş,yanıma alıpgösteriyorum burçlara varan yokuşu,o gözalıcı süsünü dünyaların.Bütün olayların merkez istasyonu,bir düğmeler, manivelalar, levyeler kumkuması.Burası—dünyalar eriyip gidiyor tembel tembel—burası—daha güçlü, daha hızlı çeviriyor bir sürü el.«Böyle dönmeli hep —budur istedikleri—dünya batıp gidinceye dek.Nedir anlamı bunun?Kanla sulamak mı yeryüzünü?»Canı cehenneme topunun.«Gülüyorum telaşlarına, öfkelerine.Sularlarsa sulasınlar,bana ne?»Olabilecek bütün ışınların baş ambarı.Sönmüş yıldızların atıldığı yer.Eski bir taslak,—kimbilir kimden kalmış—balinalarla ilgili, yarım kalmış bir tasan.Burada herkes ciddi.Herkesin işi başından aşkın.Kimisi bulutları ütülüyor,güneşin fırınını besliyor kimisi.Her şeyde korkunç bir uyumyatkın,rütbe sırasına göre.İlişip kakışan yok.Daha ötesini de gerektirmiyor bu durum.Önce homurdandılar bana karşı.«Aylak, boşgezenin biri!» dediler.Ama yürektir bence her şeyin başı.Yürek ne gezer gövdesi olmayanlarda?Ben de şunu ileri sürdüm :«İstemiyorsanız siz burda beni,bir kenardagüzelce uzanıpüzerinde bir bulutunoradan seyredeyim olan biteni.»«Ama pek yakışık almaz bu dedikleriniz.»«Ya, öyleyse bana siz bir şeyler öneriniz.»Körükler iç çekiyor zaman, fırınında,bitmiştir hazırlığıbiryeni yılın.Yılların öd patlatan çığıgeçmektedirgümbürtülerle.Sayıya vurmuyorum haftaları.Bizler kizaman kadranına kapatılmışız,aşkı neden bölmüyoruz günlere peki,değiştirmiyoruz sevilen adları?Büyük bir durgunluk.Serilmişimay ışınlarının dibine,içim yatışsın diye düşlere eğilmişim.Bir güney plajında vatmışım desem yeri.Ama daha bir uyuşuk, daha bir sersem.Aşıp gidiyor her dembeni okşayışlara gömerekbaşımın üstünden sonsuzluk denizleri.

MAYAKOVSKİ'NİN DÖNÜŞÜ

1, 2, 3, 4, 8, 16 yıl, binlercesi, yüzbinlercesi.Ayağa kalk!Yeter!Güneşe bak!Böyle dilsiz, böyle miskin yatmak da neyin nesi?Mırıldanıyorum uykulu uykulu :«Bu böyle ne kükremesi?Yüreğimi yerinden oynatmağa yeltenen de kim?»Sabah mı,akşam mı?Göklerin solgun aydınlığı hep o bildiğim.Nice,nicenice yüzyıl geçti gittigünlerin uzaklığında parçalanıp toz olmaya.Saman yoluna göz gezdirincebelki diyorumkırçıl sakalım yayılmıştır uzaya.Düşüyor bir sürü yıldız.Gözlerimle izliyorum.Yeryüzüne doğrugitmedebu hız!Unutulmuş istekleri canlanıyor gönlümünve hastabeynimdüş yapıları kurmakta.—Şimdiyenidir elbet dedimne varsa yeryüzünde.Ağırlıklar takınır köyler mis kokulu baharla bütün.Kentler pırıl pırıldır elbet.Al yanaklı bir ailenin türküsü duyulur bu mutlu günde.Büyüyor özlemim.Özlemim gitgide daha sert, daha yaman.Gözalıcı bir sis yükseliyor görmeyim,bir bulut geçmesin öteden,beliriyor sanıyorumzaman zamanbir yerlerden yeryüzü.İyice kendimi veriparıyorumdünyayıöteki noktalar arasında,işte, işte!Diktim oraya gözümü.Seziyorum denizleri,kartal sesi içindeki dağlan.işte orada babam.Hep bildiğim gibi, hiç değişmemiş adam.Daha ağır işitiyor kulakları yalnız,biraz da aşınmışkolcubaşı ceketinindirsek bükümü.O da sinirli.O da gözlerini dikmiştoprağa.Neler gcçiyordur kafasından kimbiMırıldanır kendi kendine :«Belli geldi Kafkasya'yabahaı dönemi.»Ruh sürüleri deduyuyorsıla özlemi.Kentli haydutun öfkesi çınlıyor kaba kaba.Baba,canım sıkılıyor!Canım sıkılıyor, baba!Ozanların aptalını çekermiş gökyıldız nişanlarınıniğneleriyle!Ne yayarsın kendini papaz cüppeleri gibi,tutarsın kendini bir kardinale eş?Yaladığın yeter uykulu ışınlarını.Düş arkama!Ayaksız mı böyle yalnız?— Demek kirletecek şeyin yok senin?!Yeryüzü çamurunda gereği yok demek çizmenin?Bırakın örmeyiyıldızlarçevresindeyeryüzününişkence tacını!Onlarsa yıkanıyor kan renginde batan günün.Kanadını parıldatankim ötede bilmiyorumyakınında yeryüzünün.Olmasın ağaran tan?Dur!Bu yol benim de yolum.Kimi uzanıyorum kuyrukluyıldız gibi,kimi ebemkuşağmca büzülüyorum.Yay biçimleriyle bu oyun da ne?Nedir kıvrılışlarındaki iç daralması? jKuleler,kuleler gösteriyorumdünyaya, kuleler kiinanılmaz bir hızla geçer.Çoktan beribaşıboş ruh düşünüyoreskigünleri.Görüyorum avuçlarımkentlerle dopdolu /yarımkürelerin.Kulak ayırt ediyor bazı sesleri şimdi.Tam yolla!«Günaydın nine!»Kaydım asfalt üzerine.Dikildim.Alışılmamış gücünden şaşırıyor herkesbu gök yolcusunun.Bir sürü ses :«Bakın bakın,dam aktaran bir adamçatıdan düştü.Herifin şansı varmış!Ekmek parasını çıkarmak çok zor».Kalabalıkitiş kakışuğultulu gününe dalıyorişlerinin tasmasıyla artık.Ah! öyle bir gırdakolmalı,olmalı da daha beter,daha korkunç bir kükreme salmalıkentin gürültüsünü bastırmak için.Sokakların çılgınca koşusunu kim durduracak?Trenlerin yeraltı çilesini kim çözebiür?Kim durduracakhavaya kapkara is salanları,ki delip geçer her uçako dumanları!Ekvator boyuncaŞikago’lardanTombov’lara değinyuvarlanıyor rubleler.Herkes kovalıyor onlarıboyunları gergin,çiğneyerek uçtan ucadağları,denizleri,yollan.Yönetense hep aym dazlak,hep aynı görünmez varlık onları,yeryüzünde kankan dansı oynayan büyük efendi,Kimi bir düşünce kılığına bürünüp,kimi şeytan,kimi de bulutlar arkasından parlayan tanrı.Susun artık filozoflar!Bilirim niçin—bırakın tartışmayı—niçin verilmiştir onlara yaşam.Koparmakve yok etmek içintakvim yapraklarım.Acımak mı onlara?Onlar bana acır mı?Bulvarlar, bahçeler,dış mahalleleryedi yuttu beni.Burda antikacı var mı?Gösterin bana!Almak istiyorum bir hançer.Ne güzelduymak yaklaştığınıöç saatinin.

MAYAKOVSKİ YÜZYILLARDA

Nereye gidiyorum,niçin hem?Koşuyorum her yöneinsan kalabalığınınuğultusu arasındadöne döne.Petek pencereleri dolaşıyor gözlerim.güçtür onlaratemmuz,yabancı, tiksinç.Söndürdü kentcamlarını, camekânlarım bu ara.Yorgun ve başı düşük.Yalnız iştebatan güneş, o kanlı kasapbulut cesetlerinin karnım deşmekte.Sürüklenip gidiyorum.Masalsı bir köprü.Çıkıyorum üstüneve garip bir coşkunlukla bakıyorum yukardaıi.Oradaydım, iyi anımsıyorum yeri,Tam bu parıltıydı gördüğüm.BuyduöyleyseNeva dedikleri.Bir kent vardı burada,fabrika bacalarının tüten ormanına batmışçılgın bir kent.Ve bu kenttenerdeyse başlayacakelbettesolukve camsı geceler.Temmuzun ölümü.Mayakovski, F: 8Kor kesilmiş bembeyaz, yok artık gecesi.Kaçıyor ağzından sayıklamaları fısıltılarla.Kimi bir hasta arabasının haçı geçmede,kimi duyulmadan bir el ateş sesi.Ve yenidensessizlik.Bir evin üstündeha düştü ha düşecek saçaktanışınlar arasında yürüyorsun, görüyorum,bunları bir güzel demetliyorsun.Ben eKmi uzattığım ankaçıverdin burnumun dibinden sis gibi.Oradayım yinetaş kesilmişcesine.Dağıldı geceleyin aylak gezenler,teninin dokusunu duyuyorum sanki,soluğunu sanki,sesini sanki,ansızın yenidenhortladın sanki.Kaçıp gidiverdi büsbütün,kurtuldu havanın incecik bağlarından.Gitgide—yapayalnız—eridi bir topluluğun içinde.Dirilen yüreğim titredi ağırdan ağırdan.Tanıdı beni yeryüzü işkenceleri.Çok yaşadeliliğimçok yaşa!Ne iyiydi lambalar böylesokak ortalarına dikilmiş.Evler de öyle.Bir debu kabartma at kafası*,üzerindegirişin.«Jukovski sokağı mı bu sokakyolcu?»Yüzüme bakıyornasıl bakarsa bir çocuk bir iskelete,kocaman açılmış da gözleri;savuşmak istiyor elbette.«Mayakovski sokağı derler bu sokağa bin yıldan beri.Canına kıydığı yer burası işte sevgilisinin kapısında.»Kim?Ben mi? Canıma mı kıydım ben?Lafa bak!İnce ince oy sevincini, işle yüreğim!Uçuyorumpencereye doğru.Gök alışkanlığı, ne olacak.Pencere yukarda.Yükseliyorum kattan kata.Pencere perdeyle örtülü.İpeğin ardından seçtim,odabildiğim oda benim.* Lili Brik’in Leningrad’da, Jukovski sokağındaki 7 no. lu evinincümle kapısı üstünde kabartma bir at kafası varmış.Bin yıl geçmiş aradan, kalmışsın yine gencecik.Uzanmışsın ışıldayan aydan mavileşmiş saçlarınla.Bir an...Ne var kiaysaçsız bir pembelik.Sonunda geldim.Uyuyorlar daha.Elimsıkıyor hançeri.Kayarakbir göz atıyorum içerive başlıyor bende aşkyeniden,aşkve acıma.Merhaba!Elektrik yanıyor.Yuvalarından uğramış iki çift göz.«Kimsiniz siz?»«Kim olacak, Nikolayev’im,mühendis.Bu ev de kendi evim.Peki ama siz kimsiniz?Ne diye karımı tedirgin ettiniz?»Başka bir oda butitreştiği sabahın.Çırpıntılı dudak uçlanve çırçıplak gövdesiyleyabancı bir kadm.Dar attım kendimi dışarı.Tüylü,kocaman,cam yanmış bir gölge gibiiniyorum ay ışığı örtülüduvardan aşağı.Kiracılar koşuyor savurarak geceliklerini.Taşlara çarpıyorum küt diye.Kapıcı bir köşede sıkıştırıyor beni.«Nereye gitti yoldaşkırk iki numaradaki kadın?»«Bakarsan söylentiyefırlatmış pencereden kendinierkeğe doğru.Yatarlarmışsarmaş dolaş.»Nereye gitmeli şimdi?Ne çıkarsa bahtımıza,ha kır, ha deniz.Nasıl isterseniz!Tralya-ya, dzin-dza,tralya-ya, dzin-dza,tralya-ya-ya.Boynumda ışıkların akan düğümü sımsıkı,sürükleneceğim kavrulan yazda!Şakırdayacak ellerimdekelepçeler gibi tıpkıaşk yüzyılları.Yok olacak her şey.Hiçliğe dönüşecek.Ve devindiren varlıkyaşamıson ışığını kullanacakson güneşin artıkkaranlığına karşı gezegenlerin.Daha sert,daha keskinacım sürecek yine,beııse kalakalacağımgömülüp alevlerin içinesönmeyen odun yığınındayasak aşkın.SONYeniden toplanıyorsonsuzlukcezaevineserseri!Hangi göğe doğru gitmeli,hangi yıldıza doğru gitmeli yine?Altımdayeryüzü,o binlerce kiliseliyeryüzü başladıölüm duasına.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder