8 Eylül 2015 Salı

Anlık yaşamanın kursu mu olurmuş?

Eğer siz de böyle düşünenlerdenseniz yanılıyorsunuz. Ne kadar sosyal, yardımsever, iletişimi kuvvetli kişiler olduğumuzu göstermek için katıldığımız faaliyetler aslında bizi mutlu etmeyebiliyor. Planlar, programlar, hedefler derken anlık fırsatları kaçırabiliyoruz.

Çalıştığınız işte başarıyı yakalama yolunda teknik detaylardan anlamak yetmiyor. Özellikle beyaz yakalılarla rekabetteyseniz ne kadar sosyal, yardımsever, iletişimi kuvvetli kişiler olduğunuzu da kanıtlamalısınız. Bunun bir yolu; CV'nize ekleyebileceğiniz dernek ya da kulüp faaliyetleri. Sokak hayvanlarını koruma derneğiyle hayvansever yönünüzü, dağcılık kulübüyle doğaya merakınızı, hobi kursuyla sosyal ilişkilerdeki başarınızı gösterebilirsiniz. Hiç haz etmediğiniz halde popüler olduğundan şirketlerin yarıştığı bowling turnuvalarına katılırsınız. Böylece takım ruhunuz da ortaya çıkmış olur. Fakat ortada bir sorun vardır. Bütün bunları içinizden geldiği için değil görev olarak yaparsınız. Başarının formüllerine kurban gidenler sadece beyaz yakalı plaza çalışanları olmuyor elbette. Öğrenciler, serbest meslek çalışanları, işini bir şekilde geliştirmek isteyenler hatta popüler olmayı seven ev hanımları... Hemen herkesin hayatında aslında kendini yansıtmayan ama rolü icabı mecbur hissettiği görevleri var. Boğaziçi Üniversitesi akademisyenlerinden felsefeci İnanç Ayar, bu manzarayı şöyle özetliyor: “İnsanlar artık kendi CV'lerini yaşıyor. Aslında yaşamıyor da bir CV oluşturmaya çalışıyor. Çeşitli faaliyetlere de bu nedenle katılıyorlar.” Hal böyle olunca özünde keyif barındıran uğraşlar, doğa yürüyüşü bile bir göreve dönüşüyor. Modern hayatın hepimize bir rol biçtiğini ve bu rolü başarıyla oynamak için kendimizi programladığımızı anlatan Ayar, bu noktadaki kayıpları şöyle sıralıyor: “Fırsatları, her türlü çeşitliliği, zenginliği bir planla tutarlı olmadığı için kurban ediyoruz. Garanticilik, güvenli limanda yol almak, risk istememek gibi bir sürü nedeni var bunların.”

Ayar, işte bu kayıplardan yola çıkarak ortaya attığı fikirle özellikle beyaz yakalılara yönelik atölye çalışmaları yapıyor. ‘Format gereği aslında sadece birer kez düzenlenen atölyeye ilgi o kadar yoğun olmuş ki beşincisi düzenlenmiş. Atölyede karşılıklı tiyatral çalışmalar felsefî; temele sahip teorilerle destekleniyor. Katılımcılara verilmek istenen ise ezbere yaşanan hayattan sıyrılıp spontane yönlerini keşfetmek. Ya da kişiye kendi tercihlerini yaşayabileceği alanlar açmasını sağlamak. Her şeyin planlı programlı yürüdüğü, garantiye alındığı bir hayat düzeni ise ezberlerle ilerliyor. Böyle bir ortamda anlık fırsatları fark etmenin zorlaştığını anlatan Ayar, “Çoğunlukla karşı tarafın ne dediği, ne yaptığı hiç önemli değil. Sizin kafanızda aldığınız bir plan ve yol var. Oysa anın modunu iyi algılamak ve olasılıkları da gözden geçirerek yaşamak mümkün.” diyor.

Zihniniz bir şey üretmediğinde başkalarına odaklanın

Programlanmış hayatın getirdiği zorluklardan biri de performans kaygısı. Bu sadece iş yaşamında değil, hayatın her alanında karşılaşılabilecek bir endişe hali. İnanç Ayar, insanların kaygıya odaklandıkça üreticiliklerinin düştüğü görüşünde. Tavsiyesi ise kişinin kendisiyle uğraşmaktan vazgeçmesi: “Mesela çok sıkıştınız, zihniniz artık bir şey üretemiyor. Büyük ihtimalle o noktada kendinizle uğraşırsınız. İç sesiniz sizinle mücadele halindedir. Bu durumda dışarıya odaklanın. Birilerinin elbiselerinin rengine, mekâna odaklanın ve kendinizi unutun. Bu durum performans kaygısı yaşayanlara ciddi bir farkındalık sağlıyor. Spontane bir çalışma içine girmek için kendi iç sesinizden kurtulmanız lazım.”

Kişisel gelişim formülleri insanları boğuyor

Felsefeci İnanç Ayar'a göre insanları paniğe sevk eden en büyük etkenlerden biri, kişisel gelişim önerileri. Başarıya ulaşmak için birçok formül veriliyor ve bunlar insanları paniğe sevk ediyor. ‘Artık formüller elimde ve mutlaka başarmam gerekiyor' diye düşünülüyor. Yaptığı işleri kişisel gelişim çatısı altında tarif etmediğini söyleyen Ayar'a göre formüller sıralamak yerine felsefî; temeli olan ilkeler paylaşılmalı. Çünkü insanlar zaten içlerindeki huzursuzluktan dolayı formülden formüle koşuyor ancak kendilerini tatmin edemiyor. Bu yüzden genel geçer ve birilerinin garanti olarak sunduğu yollardan değil, herkese kendi yolundan ilerlemesini tavsiye ediyor. İkinci tavsiyesi ise kurallarla uğraşmak yerine estetik, mantık ve etik konularına biraz olsun kafa yormak. Zira bu şekilde kişi hem kendi varlığına anlam katacak hem de hayatla ilgili zevkleri ve fikirleri gelişecek.

Beyaz yakalıların rahatlama alanıyız

Beyaz yakalılara yönelik atölye çelışmaları düzenleyen tezgahçılardaki bir ders de spontane davranış kursu. Üç kişilik kurucu ekipten Burçak Yıldırım, kendisinin de beyaz yakalı diye tabir edilen kurumsal bir geçmişten geldiğini anlatıyor: “Onun verdiği sıkıcılıktan kurtulmam gerekiyordu ve böyle bir atölyeye karar verdik. Biz bütün bilgilere eşit değerle bakıyoruz. Bu sebeple kendimize ‘tezgahçılar' dedik. Eğitimcilerimiz tezgâhın arkasında eğitim veriyor. Geldiğimiz alanlardan dolayı ihtiyaçları az çok okuyabiliyoruz. Bu yüzden beyaz yakalıların iş çıkışında geldiği, kendini iyi hissedip birşeyler öğrenmek istediği mekâna dönüştük zamanla. Biz de daha çok onlara yönelik eğitimler yapıyoruz. Bunaldıkları hayattan biraz olsun çıkıyorlar.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder