11 Ağustos 2014 Pazartesi

İnançlı insanlar daha umutlu olmalı

Uzun yıllar Barbaros Altuğ’u, yazar ajanı olarak tanıdık. Çok sayıda yerli edebiyatçının eserlerinin yabancı dillere tercümesine katkı sağladı. Geçtiğimiz yıl yayımlanan iki kitabının ardından Altuğ, ilk novellasıyla da okurun karşısına çıktı. Can Yayınları tarafından yayımlanan kitap, Gezi olayları temelinde üç gencin hikâyesine odaklanıyor.Kitabın ismiyle başlayalım istiyorum. “Biz Burada İyiyiz” dediğiniz yer neresi? İyi olma halinin şehirle bağlantısı nedir?Bu aslında iyi olma ihtimali demek. Ben, herkesin iyi olma ihtimalinin bulunduğu yerde olmasını arzuluyorum, yani kim neredeyse sadece iyi ve mutlu olabilmek için orayı değiştirmek zorunda kalmasın istiyorum. Bizim ülke olarak herkes için bulunduğu yerde mutlu olma yollarını sağlıyor olmamız lazım. En önemli şey özellikle gençlerin burada, bu ülkede iyi olmalarını sağlamak. Çünkü tek umudumuz kaldı elimizde, o da gençler. Belli bir yaşın üstündekilerin bize bu olanakları sağlamak için ellerini taşın altına koymayacaklarını gördük. Ve gençlerin seslerini duyurmak için son derece barışçıl ve iyicil yöntemler kullanabileceğini de gördük. O nedenle elimizde kalan tek umudu, hiç olmazsa onlara yardım ederek destekleyelim diyorum.Kitabın üç kahramanı, Eren, Yasemin ve Ali... İyi olma ihtimalini neden Berlin’de arıyorlar?İki şeyden dolayı. Birincisi, bu kitabı daha uzun yazmıştım, yarısı kadarını attım, orada çocukların arka plan hikâyeleri de vardı. Mesela Eren, ilkokulu Almanya’da bitirip Türkiye’ye gelmiş, oradan Alman edebiyatına, Almanya’ya doğru bir ilgisi var. İkincisi, Berlin 1920’lerde bir kültür adası olarak konumlandırılmış. Hâlâ öyle. Pek çok genç sanatçı Berlin’e giderken, Berlin hükümeti destek veriyor. Bir sanatçıysanız oradan burs alabilirsiniz, masraflarınızın bir kısmını Berlin eyaleti size ödüyor. Kitaptakilerden biri yazar, diğeri ressam oluyor. Onların içinde de Berlin’e gitmek ve sanat yapmak için de bir dürtü var. O nedenle Berlin...Kitapta kahramanlar burayı bırakıp gidiyor ve Eren bir yerde ‘Oysa ben artık değil dünyayı tek bir insanı bile değiştirmenin kolay olmadığını biliyorum.’ diyor. Değişime duyulan inanca ne oldu?Bence ilk anda ümitsizlik vardı. Tahmin edersiniz ki o çocuklar dönüştürene kadar orada olacaklarını düşünüyorlardı. Belki bir sene, belki daha fazla. O kırıldı ve çok vahşi bir şekilde kırıldı. Çok acımasızcaydı. Arkadaşları öldürüldü, gözleri kör edildi... Korkunç şeyler oldu. İlk anda evet o umut kırıldı ama daha sonra herkesin içinde, şu anda da bütün Gezi’ye katılan ya da katılmayan, bu yaşananları giderek daha iyi anlayan insanların içinde Gezi bir umut ışığı olarak daha çok yeşerdi.Peki, Gezi süreci sizce umutlu bir sonuca doğru gidiyor mu? Ya da nasıl sonuçlandı?Bence sonuç bir günde görülmez. Çünkü büyük dönüşümlerin çok yavaş, bizim bile görmediğimiz sonuçları olabilir. Hâlâ çok içindeyiz. Üzerinden bir sene geçmiş olan çok büyük, sadece Türkiye’yi değil, dünyayı etkileyen bir dönüşüm bu. Brezilya’da, İtalya’da ve İngiltere’de, Berlin’de hâlâ Gezi bayrakları açılıyor bütün direnişlerde. Sadece bir anlık, bir aylık bir şey değil demek ki, bir şeyi dönüştürüyor; bütün dünyada bir dinamik yaratıyor. Gençlerin direnme ihtimalini gösteriyor. Ve mutlaka bir kazanım var ki etkisini hâlâ gösteriyor. Bir dinamo gibi, onlar bir taşı yıktılar ve devamı gelecek. Gezi’den beri korkunç bir sürecin içine girdik, bu aslında Gezi’den sonra kazanımımız olduğunu gösteriyor.Bu ‘korkunç sürece’ rağmen kazanım olduğu sonucuna nasıl varıyorsunuz?Çünkü bu kadar acımasız olabilmek bence karşındakinin çok güçlü olmasını fark etmekle alâkalı. O nedenle. Ama tabii bu son bir senede, bize yapılan bütün zulümlerin bir şekilde karşılığının olacağını da düşünüyorum ben. Bu sebeple de çok umudum var. Özellikle inançlı insanların umudunun çok olması gerekir. Çünkü Kur’an’da bir sürü ayet var umuda dair. Bütün kitapları okurum, aklımda kalan şeyler de var. Mesela İbrahim Sûresi 42. ayette “Allah’ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir.” der. Ama şu anda bir şey yapmıyor, sadece gününü bekliyor. O nedenle bunların görülmediğini, bunların hesabının sorulmayacağını düşünmek bence yanlış.Siz barışçıl ve iyicil ses diyorsunuz ama öte yandan Gezi için darbe girişimi, dış mihrakların işi, hatta en son Gezi olayları olmasaydı İsrail Filistin’e saldırmazdı bile dendi.Bu atfedilen suçlamalar Gezi’nin çok güçlü bir hareket olduğunu, Gezi üzerine kafa yorduklarını gösteriyor. Bu aslında Gezi’nin bir şekilde amacına ulaşmakta olduğunu gösterir bize. İkincisi, Gezi’de ilk günden beri yaptıkları suçlamaların yalan olduğu ortaya çıkıyor. Bu yalanları kabul etmek yerine yeni yalanlar üretmek zorunda kalıyorlar. Bir nevi yalan makinesinin içerisindeyiz. O nedenle her gün eski yalanını unutturmak için yeni bir yalan söylüyor. Doğal olarak yalancı çoban gibi yalanın dozunu artırıyorlar. Yakında dünya savaşı Gezi yüzünden çıktıya kadar gelir bu yalan. Hiçbir zaman geriye dönüp o yalanları kendisine soracak olan insanları kabul etmiyorlar. Sadece yeni yalanlar üretecek insanlarla görüşüyorlar. O nedenle aslında kendini toplumun geri kalanından bölüyor. Gezi de sadece Gezi hareketi değil, biz özgürlük istiyoruz ve barış içinde burada yaşamak istiyoruz hareketi. Ve bu hareket giderek büyüyor. Bu hareketi desteklemeyenler küçülerek köşeye sıkışıyorlar.Sizce neden barış içinde yaşamak isteyen insanlardan rahatsızlar?Kendileri o özgürlük adasının içinde yer almayacaklarını biliyorlar, o yüzden. Aslında baskıcılar. Faşizme yakın bir yönetim modelini ve tek adamlığı benimsiyorlar. Bu özgürlük hayali içerisinde kendilerinin olmadığını gayet iyi biliyorlar. O nedenle sadece şahsi menfaatler uğruna diğer insanların özgürlüğünü kısıtlamayı kendilerine hak görüyorlar.Son bir yıldır ciddi anlamda ifade özgürlüğünün kısıtlanması da söz konusu...Üstelik her alanda! En son Sinema Destekleme Kurulu’na yeni bir yönerge koymaya çalışıyorlardı, belki de koydular biz başka şeyler tartışırken. Destek almak için senaryoların onaydan geçmesi gerekiyor. Sizin ne yazacağınızı ne çekeceğinizi önceden görmek istiyorlar. Bu nereye gidecek, içeriğine göre destek verecek. Halbuki bu paralar onun parası değil, bu para devletin parası, bizim vergilerimiz bu paralar. O nedenle her alanda, sinemada, kitapta... gazeteci zaten mümkünse kalmasın istiyorlar. Birkaç tane çok küçük kara delik kaldı onlar için. Onları da yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.Dünya savaşı Gezi yüzünden çıktıya kadar gelir bu yalanGenelde edebi eserlerde, güncel toplumsal konularla karşılaşmıyoruz. Siz ilk novellanız için neden Gezi’yi seçtiniz?Gezi’yi ben seçmedim, Gezi romana girdi. Geçen sene bir novella yazıyorum diye açıkladım. Çünkü çoğu genç buradan gitme düşüncesindeydi ve beni buradaki genç insanların umutsuzluğu çok ilgilendiriyordu. Bu düşünce bu kadar şiddetliyse burada büyük bir mutsuzluk var demektir. O mutsuzluğu yazmaya çalışıyordum. Fakat bir türlü yazamıyordum çünkü kavrayamıyordum. Nedir bu mutsuzluk? Çok büyük bir neden olması lazım ve daha sonra Gezi oldu. Ben o arada romanın bir kısmını yazdım ve bıraktım. O karakterler neye göre davranacaklar onu bulamıyordum. O büyük mutsuzluğu parka gittiğimde anladım. Gezi kitaba kendi girdi, o nedenle de hep alttan gidiyor. Bizim ilgilenmemiz gereken, esas olan o genç insanların hikâyeleri. Gezi mutlu sonuçlansaydı bu kitap olmayabilirdi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder