30 Mart 2015 Pazartesi

Bunlar da AKP dönemi faili meçhulleri

Recep Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının ‘Faili meçhuller dönemi bizimle birlikte kapandı’ sözleri, başta iktidara yakın medya olmak üzere sıklıkla dile getiriliyor. Oysa daha geçtiğimiz günlerde altıncı yılını dolduran Muhsin Yazıcıoğlu’nun ölümü bile aydınlatılabilmiş değil. Diğer birçok karanlık cinayette de tetikçiler yakalanmasına rağmen failler bulunamadı.

Bundan tam altı yıl önce bir seçim döneminde Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun içinde bulunduğu helikopter bilinmeyen bir sebepten düştü. Resmi makamların bizzat takip ettiği arama çalışmaları tam 48 saat boyunca enkazdan yüzlerce kilometre uzakta yapıldı. İki gün sonra Yazıcıoğlu ve beraberindekilerin naaşını bulanlar ise aramaya gönüllü katılan civar köylülerdi. Keş Dağları’nda karların altında bulunan helikopter ve yolcularının başına neler geldiği ve kazanın sebebi hâlâ aydınlatılabilmiş değil. Ancak ortaya atılan vahim iddialara göre bu bir kaza değil suikast. Daha da vahimi ise bu cinayetin dönemin başbakanının bilgisi dâhilinde işlendiği şüphesi.

Kazanın aydınlatılmasını bekleyenlere göre ise bugün AKP’lilerin ve iktidara yakın medyanın ileri sürdüğü, “Faili meçhuller dönemi son buldu.” iddiası bir algı yönetiminden ibaret. Zira altı yıldan bu yana ortaya onlarca iddia atılmasına rağmen kaza ile ilgili dava henüz sonuçlanamadı. Araştırmacı yazar Faruk Arslan, ‘Muhsin Başkan Efendi Kurbanı mı?’ başlıklı yazısında Bülent Arınç’ın failleri bulacağı sözü verdiğini, dönemin cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Devlet Denetleme Kurulu’nu harekete geçirdiğini hatırlatıyor. Helikopterin düştüğü ve cenazelerin bulunduğu 3 günlük süredeki dezenformasyonu hatırlatan Arslan şöyle devam ediyor: “Bazı özel harpçiler tutuklandı ve dava açıldı. Ancak oklar Erdoğan’ı göstermeye başlayınca bu davada takipsizlik kararı verildi. Gül’ün ifadesiyle helikopterdeki yön gösteren cihazları keçilerin söktüğünü savcılık kabul etmiş oldu. Toplum aptal yerine kondu.”

Türkiye’de doksanlı yıllar faili meçhul kalan cinayetlerle anılıyor. Bahriye Üçok, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı başta olmak üzere birçok ünlü ismin gerçek katilleri yakalanamadı. Ancak bu dönemde de faili meçhul cinayetlerin devam ettiğini düşündüren sadece Yazıcıoğlu’nun ölümü değil. Zira son on yılda işlenen onlarca cinayet aydınlatılmayı bekliyor. İktidara yakın yazarlardaki ‘faili meçhul dönemi kapandı’ söylemlerini algı operasyonunun bir parçası olarak gören CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, “Karanlık cinayetleri aydınlatmada hükümetin engelleyici tutumu var. Madem aydınlatıyorlar neden yirmi tane davayı Ankara’ya, Kayseri’ye ya da Samsun’a naklettiler?” diyor. Bütün bu gelişmelere bakıldığında faili meçhullerin devam ettiğinin görüleceğini anlatan Tanrıkulu, “Bunların döneminde cezasızlık hükümet politikası olarak etkili şekilde devam ediyor. Ayrıca önceki faili meçhul davaları için de engelleme çabaları var.” fikrini savunuyor. Söz konusu tartışmaların genel seçimler yaklaştıkça Meclis’te ve kamuoyunda daha da alevlenmesi beklenirken son 10 yılda işlenen ve aydınlatılamayan cinayetler hatırlatılıyor.

Devlet cezasızlığa son veremiyor

İHD'nin her yıl hazırladığı Türkiye İnsan Hakları İhlalleri raporlarına göre 2002 yılından bu yana 456 faili meçhul cinayet işlenmiş. İHD Genel Sekreteri Av. Hasan Anlar 90'lı yıllarla kıyaslandığında faili meçhullerin azaldığını ancak varlığını sürdürdüğünü söylüyor. Faili meçhul cinayetlerde, gözaltında kayıplarda ve yargısız infazlarda devletin izlediği cezasızlık politikasının görüldüğünün altını çizen Anlar, “Cezasızlık adli makamlarca uygulanıyor. Ancak bu konuda cezasızlığa son verecek politik irade siyasi iktidarlar tarafından da gösterilmiyor.” görüşünde. Buna göre cezasızlık bir politika olarak uygulandığı ve bir gelenek, bir kültür olarak yerleştiği için kamu görevlileri rahatlıkla ihlalleri tekrarlıyor. İHD Genel Sekreteri Anlar, cezasızlığın uygulanmasında en sık başvurulan yöntemleri ise şöyle sıralıyor: Soruşturmanın zamanaşımına uğraması, davanın beraatle sonuçlanması ya da dava nakilleri yoluyla takibin zorlaştırılması. Nitekim daha önce bahsettiğimiz cinayetlerin bu sebeple aydınlatılamaması da Anlar'ın tespitini doğrular nitelikte.

Faili meçhullere ilişkin AKP'nin reddettiği araştırma komisyonlarından bazıları

ASELSAN mühendislerinin yakın zamanlarda şüpheli şekilde ölmesi için MHP araştırma komisyonu kurulmasını önerdi ama AKP karşı çıktı.

2014 yılında HDP, Bingöl'de iki polisin şehit edildiği olayın aydınlatılması için araştırma komisyonu önergesi verdi. AKP'li vekillerin oylarıyla reddedildi.

BDP Roboski katliamına ilişkin Meclis Araştırma Komisyonu önergesini AKP vekilleri reddetti.

2011 yılında BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan faili meçhul cinayetlere ilişkin önerge verdi, süresi içinde cevaplandırılmadı.

2010 yılında CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, BDP Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan, CHP İstanbul Milletvekili Mustafa Şükrü Elekdağ farklı zamanlarda faili meçhul cinayetlere ilişkin önerge verdi, süresi içinde cevaplandırılmadı.

Tetikçiler yakalanıyor ama...

İşte AKP döneminde işlenen ve birçoğunda sadece tetikçilerin yakalandığı gerçek faillere ulaşılamayan cinayetlerden bazıları.

Hrant Dink: 19 Ocak 2007’de Agos Gazetesi’nin önünde uğradığı silahlı saldırıda hayatını kaybetti. Üzerinden sekiz yıl geçmesine rağmen tetikçilerin öne sürülüp asıl faillerinin hâlâ bulunamadığı cinayet en son paralel yalanı üzerinden Hizmet Hareketine yüklenmişti.

Muhsin Yazıcıoğlu: 25 Mart 2009 tarihinde seçim gezileri dolayısıyla Kahramanmaraş’a giderken helikopteri düşen Yazıcıoğlu’nun davası henüz sonuçlanmadı. Mahkeme son duruşması 17 Şubat’ta görülen davayı 21 Nisan’a erteledi.

Rahip Santoro: Santa Maria Kilisesi Rahibi Andrea Santoro, 5 Şubat 2006’da uğradığı silahlı saldırıda öldürüldü. O tarihte 16 yaşında olan katil zanlısı Oğuzhan Akdin 18 yıl hapis cezası aldı. Davada sadece tetikçinin cezalandırıldığını düşünen hukukçular olayın derin devletle bağlantılı olduğu görüşünde.

Uludere: 29 Aralık 2011’de Şırnak’ın Uludere ilçesinde 34 sivil TSK uçaklarının bombalamasıyla hayatını kaybetti. Katliamla ilgili dava dosyası kapatılırken olayın üzerindeki sis perdesi hâlâ aydınlanmış değil.

Zirve Yayınevi suikastı: 18 Nisan 2007 tarihinde Malatya’daki Zirve Yayınevi’nin çalışanları öldürüldü. Suçüstü yakalanan 5 gencin ve diğer şüphelilerin yargılandığı davanın seyri de 17 Aralık operasyonlarından sonra değişti. Gelinen noktada beş genç dâhil bütün sanıklar serbest kalırken davada yargılanan tutuklu sanık kalmadı.

Ceylan Önkol: Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Şenlik köyünde, 28 Eylül 2009 günü hayvan otlatırken askeri mühimmatın patlamasıyla 12 yaşındayken öldürüldü. Olayın üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen sorumlular hâlâ bulunamadı.

Necip Hablemitoğlu: Evinin önünde uğradığı suikast sonucu 18 Aralık 2002 tarihinde hayatını kaybetti. Suikastın failleri halen bulunamadı.

ASELSAN mühendisleri: ASELSAN’da görev yapan 3 mühendisin şüpheli ölümleri henüz aydınlatılamamışken 28 yaşındaki Erdem Uğur da evinde, yatağının içinde ölü bulundu.

Hacı İrfan Atsız: Çevresinde sevilen ve dindar kimliği ile tanınan 60 yaşındaki Yüksekovalı Hacı İrfan Atsız, maskeli kişilerce evinin önünde ensesine kurşun sıkılarak öldürüldü.

Bingöl Emniyet Müdür Yardımcısı: Geçtiğimiz yıl Bingöl il emniyet müdür yardımcısı ve bir başkomiser sokak ortasında silahlı saldırıya uğradı. Yapılan operasyonda 4 kişi öldürüldü ancak daha sonra bu kişilerin olayla ilgili olmadığı ortaya çıktı. HDP’nin olayla ilgili Meclis araştırma komisyonu kurulma talebi ise reddedildi.

Kobani eylemlerinde öldürülenler: Kobani eylemlerinde 46 kişi hayatını kaybetti, failleri ise hâlâ bulunamadı.

27 Mart 2015 Cuma

Seni Sevdim, Olur mu?, Ü.Tamer

SENİ SEVDİM, OLUR MU?Büyüsem asarlar beni, çınar olur ağacım,Elmaların gümüşten çekirdekleri olur;İstersen ellerini bağlarım, on kuruş alırım,On kuruş alırım, yolculuğa çıkarım,Oradan bir elma ağacına çıkarım;Bütün komşular üzülür buna.Asarlar beni belki bir yıldız ağacına,Ay ışır belki cebimdeki kupadan,Çünkü her yolculukta on kuruş vardır,Çünkü şarap içilir, düğme dikilir;İstersen gece olur, bıçaklar olur,Bütün komşular keserker elma.Çekilir kepengi denizin, başlar usulca koru,Kahverengi bir gömlek giyerim sana doğru.

Tura katılacaklar için Ak Saray rehberi

Ülke olarak tarihi mirasımızın zenginliğiyle övünürüz. ‘2. Bayezid dönemi eserleri’, ‘Kanuni dönemi eserleri’ başlıklarıyla dönem dönem sayarız bu mirasın unsurlarını. Her yıl yurtiçinden ve dışından milyonlarca ziyaretçi bu eserleri ziyaret eder.

Şimdilerde Çankaya Köşkü yerine inşa edilen tarihi Ak Saray da yeni bir ziyaret mekânı olarak öne çıkıyor. Baharla birlikte turizm sezonu açılırken biz de son dönem eserlerinin başyapıtı olarak anılacak Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı tanıyalım istedik. Mekânın sakini Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da sarayı kendisi için yaptırmadığını, halkın ziyaretine açılacağını söyleyerek gezgin ruhlulara mesajı çoktan vermişti. Cumhurbaşkanı, sarayda yapacağı ‘halk günleri’ ile vatandaşıyla burada kucaklaşacağını müjdelemişti. Halk arasından seçilecek kişiler bu görkemli yapıtı görme şansına sahip olacak. Biz de o şanslı insanlar için, halka açık olan Beyaz Saray, Buchkingham hatta görkemiyle ünlü Kremlin Sarayı’ndan bile büyük olan Ak Saray için gezi rehberi hazırlamak istedik. Ultra görkemli saray, ziyaretçilerine neler vaat ediyor? Gezmeye gidenler nasıl bir manzarayla karşılaşacak, hangi devasa kapının önünde şaşıracak, neleri fotoğraflamak isteyecek? Sarayla ilgili resmî; makamlardan bildirilen detaylı bir envanter açıklaması yok. Ancak özellikle Mimarlar Odası Ankara Şube Başkanlığı’nın derlediği bilgiler (ayrıntıların büyük kısmının kaynağı orası) bize ışık tutacak nitelikte.

1. Neden Kaçak Saray?

300 bin metrekare, yani elli futbol sahası büyüklüğündeki saray kompleksine girerken yapının kaçak başladığını hatırlatmakta fayda var. Büyük oranda tamamlandıktan sonra ruhsatı alındığı için kaçak saray tartışmaları bitmiyor.

2. Maliyeti sır gibi saklanıyor

Dönemin başbakanı Erdoğan tarafından önce Başbakanlık konutu olarak başlanan Ak Saray, daha sonra dönemin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Cumhurbaşkanlığı konutuna dönüştürüldü. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, sarayın bütçeye maliyetinin 1 milyar 370 milyon lira olduğunu söylerken, TOKİ başkanı maliyet açıklanırsa ekonominin zarar göreceğini belirtti. Mimarlar Odası ise gerçek rakamın 5 milyar lira oluğunu belirtti.

3. 2 bin 500 ağaç kesildi

Meclis gündemine de gelen iddialara göre saray inşa edilirken Atatürk Orman Çiftliği’nde 2 bin 500-3 bin arasında ağaç kesildi.

4. Aylık ısınma maliyeti Bayburt kadar

Giderleri konusunda gündeme gelen devasa rakamları sade vatandaşın ölçebilmesi doğrusu biraz zor. Durumun vahametini daha anlaşılır kılmak için başvurulan yöntem ise şöyle: Örneğin elektrik giderleri Aksaray ilinin elektrik giderleriyle aynı. Altı aylık ısınma maliyetiyle ise bir sezonda Bayburt’un tamamı ısınabiliyor.

5. Avluya döşenen taşlar göz dolduruyor

‘Türk halkın itibarını yükseltecek’ denilen Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda lüks ve ihtişam dolu manzara, ziyaretçileri daha avluya girerken karşılıyor. Avluya döşenen dolomit ve Ege bordo tamburlu taşlarını gören yabancıların zevkimize hayran olmaması işten bile değil. Zaten bu ilk intibanın sağlam oluşması için avlu taşlarının döşenmesine tam 1 buçuk milyon lira harcandığı söyleniyor.

6. İthal ağaçlar tutmayınca Almanya’dan gürgen geldi

Taşlardan gözünü alamayan ziyaretçilere saray rehberleri tarafından etrafa bakmaları istenebilir. Zira çevrede görülmesi gereken milyonluk ithal ağaçlar var. Örneğin Almanya’dan getirilen 280 TIR ıhlamur, gürgen ve çınar ağacı… Aslında ilk niyet ıhlamur, gürgen gibi herkesin bildiği ağaçları kullanmak değildi elbet. Bunun için sarayın ihtişamına yakışır bir şekilde tanesi 2 bin Euro’dan ithal edilen ağaçlar getirildi. Ancak ağaçlar tutmadı.

7. Fuaye alanı granit ve pirinç kaplamalı

Görkemli taş ve ağaçlarla kaplı avludan sonra binaya giriş yapılıyor. Burada ziyaretçileri varak süslemeli ve pirinç kaplama holler karşılarken akıllara varakların altın olup olmadığı geliyor. Ancak bu soru henüz cevabını bulabilmiş değil. Geniş ve devasa yükseklikteki hol denilebilecek alanda yeşil ve bordo granit kullanılmış. Buradan büyük bir süs havuzunun olduğu bahçeye kapı açılıyor. Bahçede tanesi 2 bin Euro’ya varan ithal 20 ağaç ziyaretçileri karşılıyor. Alanın aydınlatması ise küçük kubbeler şeklinde düşünülmüş.

8. Oda sayısı biraz karışık mevzu

Türkiye halkının ve devletin itibarı için yapıldığı ileri sürülen Ak Saray’ın oda sayısı da hâlâ netlik kazanmış değil. Erdoğan, kaçak sarayda bin değil bin 150 küsur oda olduğunu söyleyerek rakam konusunda ufak bir düzeltme yapmıştı. Ancak daha sonra Mimarlar Odası’ndan yapılan açıklamada oda sayısının 5 bini bulacağı söylendi. Yapılan hesaba göre 1. blokta 750, 2. blokta 750 oda, ana binada ise 500 oda var. Yani yerin üstünde 2 bin, yerin altındaki 4 katta da en az 2 bin oda olduğu tahmin ediliyor.

9. Sağır odada hiç priz yok

Sarayda ayrıca Beyaz Saray’daki Oval Ofis benzeri bir oda da düzenlendi. Dinlemelere karşı son teknoloji kullanılarak tasarlanan odada hiç priz yok. Sağır oda olarak bilinen odada konuşulanları dinlemek ve böcek yerleştirmek de imkânsız hale getirildi. Bu oda en çok Türkiye’yi yönetenlerin yıllardır dinlediğini açıklayan Almanya’yı üzecek olsa gerek!

10. Saray’ın camları Amerika’dan

Kullanılan malzemelerin büyük bölümü yurtdışından gelen sarayda camlar da Amerikalı bir firmadan alınmış. Yapının tamamı düşünüldüğünde tam 22 bin metrekare cam yüzeye sahip. Söz konusu alan için kullanılan ithal camların devlete maliyetinin ise en az 700 milyon lira olduğu tahmin ediliyor. Sarayın inşasının dudak uçuklatan maliyetini eleştirenler için Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘Bunlar ülkenin büyümesine karşı’ yorumunu yapıyor. Siz siz olun, gezerken ‘Ülkenin itibarını kurtaracak sarayda camın bile ithal edilmesinin büyümeye nasıl bir olumlu etki yapacağı’ gibi sorularla kafanızı meşgul etmeyin ve herkese nasip olmayacak sarayı görme fırsatının keyfini çıkarın.

11. Dinlenme ve keyif mekânları da var

Cumhurbaşkanı’nın kabullerini yapacağı binada sadece resmî; temas için gerekli odalar yok. Diğer yaşam alanları da düşünülmüş. İdari bina ve Cumhurbaşkanı’nın kabullerini yapacağı binanın yanı sıra misafirlerin ağırlanacağı mekânlar da mevcut. Konutta bulunan havuzun mekanik aksamının maliyeti 75 bin Euro civarında. Hamam, spa ve buhar odaları ve jakuzilerin birim metrekare fiyatı ise 3 bin Euro. Bunun yanı sıra kış bahçesi, botanik parkları ve dev kongre merkezine kadar birçok şey Ak Saray yerleşkesi için düşünülmüş.

12. Kapı kollarından halılara tarihten senfoniler

Sarayı gezip görenlerin dönüp bir kez daha bakacakları bir unsur da devasa makam kapıları. 1.1 milyar liraya mal olan makam kapıları büyüklüğü kadar işlemesi ve süslemeleriyle de dikkat çekiyor. Kapı kollarından halılara kadar her şeyin kendine has olduğunu anlatan yetkililerin saray yorumu şöyle: “Türk motiflerinden esinlenip modernleştirip kendi stillerine uydurup bir senfoni gibi her tarafa yaydık.”

13. 5 bin kişilik cami yapılacak

Sarayın maliyeti ve yok ettiği ormanla ilgili eleştirilere karşı kullanılan argümanlardan biri de yapılacak olan 5 bin kişilik cami.

14. Kostümlü askerleri göremezseniz üzülmeyin

Abartılı dekorasyonu ve maliyetiyle daha uzun yıllar konuşulacağa benzeyen Ak Saray’ı, nam-ı diğer kaçak sarayı daha şimdiden dünyaca ünlü yapan anıları var. Bunlardan biri de ilginç kostümlü karşılama alayı. Ancak bu alay sadece resmi törenlerde ortaya çıkıyor, ziyaretçilerin o alana girmesi mümkün değil.

15. Aylık sabit gideri Aksaray ilinin giderine denk

Başta Vladimir Putin olmak üzere gören herkesin imrenerek baktığı bu görkemli yapının vatandaşa aylık faturası 21 milyon lirayı buluyor. Ayrıntılı aylık gider kalemleri ise şöyle sıralanıyor: Soğutma 600 bin, ısınma 1 milyon 600 bin, elektrik 1 milyon 200 bin, peyzaj 9 milyon lira. Dört kişilik bir ailenin elektrik, su, doğalgazdan oluşan temel giderler maliyeti yaklaşık 350 lira civarında. Sarayın aylık sabit gideri 240 bin kişinin yaşadığı 60 bin hanenin aylık giderine denk. Kaçak sarayın 1 aylık sabit giderleriyle Aksaray ilinin köyleri hariç; il ve ilçe merkezlerindeki tüm hanelerin bir aylık temel giderleri karşılanabilir.

16. 250 odalı saray yavrusu

Bu kısım ziyaretçilere açık değil. 2 bin civarında odası olan muhteşem sarayın haricinde Erdoğan ailesi ve konukların kalması için 250 odalı konut inşa edildi. Pencerelere güvenlik gerekçesiyle kurşun geçirmez cam takıldı. Pirinç ve kristal avizelerin aydınlatacağı sarayda yok yok. İki havuz bulunuyor. Kuaförlerin de olacağı konutta hobi salonu, çamaşırhane ile bir de sinema salonu olacak. Fitness, mescit, abdesthane, hamam, şok duş, çiftler için masaj odası, sauna alanları da yer alacak. Konutta, dev bir kasa için de yer ayrıldı. Kasanın olduğu bölüm, özel bir geçitle yatak odası ve Erdoğan’ın çalışma ofisine bağlandı.

17. 63 asansör hizmet veriyor

Saray’da toplam maliyetinin 17 buçuk milyon TL olduğu ileri sürülen 63 asansör, konuklara ve ev sahiplerine hizmet veriyor. Bu asansörlerin aylık bakımı için gereken miktar ise 12 bin 600 lira.

18. Halıların metrekaresi 100 EURO

Metrekaresi 100 Euro olan özel üretim halıdan 4 bin metrekare sipariş edilirken, 400 bin Euro harcandı. Bu rakam ise 600 öğretmenin bir aylık maaşına bedel.

19. Kadehlerin tanesi 1000 lira

İddialara göre özel davetler için kullanılan altın yaldızlı bardakların tanesine 1000 lira ödendi.

20. Çevreye zararı 4 buçuk milyon ton çöpe bedel

Çevrecilere göre saray, 4 buçuk milyon ton çöp kadar sera gazı yayarak evrenin ve dünyanın kirletilmesine de neden oluyor.

21. ZEHİRLENMEYECEĞİNİZ GARANTİ

Sarayda size ikram edilen yiyecekleri gönül rahatlığıyla yiyebilirsiniz. Etleri nereden aldıkları hakkında bilgi yok ancak hijyenik ve zehirsiz olduğunu garanti edebiliriz. Çünkü sarayda oluşturulan beş kişilik ekip, Erdoğan’ın yemeklerini özel testlerden geçiriyor; radyasyon, kimyasal madde ve ağır metal taraması yapıyor. Gıdalar alım aşamasından, pişirilme aşamasına kadar adım adım takip ediliyor. Uyuşturucu ve zehirlenme analizlerinde de kullanılan bir cihaz için yarım milyon dolara yakın para ödendiği iddia ediliyor.

22. 10 bin TL’lik klozetler

Saraya alınan klozetler tek çeşit değil. Akıllı klozetler kullanılmış. Fiyatlar ise 5 bin ile 10 bin lira arasında değişiyor. Klozetler hiyerarşik sıraya göre yerleştirildiği için ziyaretçilere açık olan tuvaletlerde 5 bin TL’lik klozet kullanılmış olması muhtemel.

23. Her ay temizliğe 4 buçuk milyon lira harcanıyor

Ziyaretçilerin kirli manzarayla karşılaşmaması adına saray için harcanan temizlik parası aylık 4 buçuk milyon lirayı buluyor. Yılda iki kez yapılan dış cephe temizliği de hesaba katıldığında bir yıllık temizlik maliyeti 104 milyon lira civarında. Bu rakam Ankara’daki devlet okullarının tamamının 1 yıllık temizlik giderine denk geliyor.

24. 50 milyonluk kamera

Sarayda her şey düşünüldüğü gibi güvenlik de ihmal edilmemiş. Can ve mal güvenliğinizden emin olabilirsiniz. Çünkü tanesi yaklaşık 2 bin 500 Euro olan 3 bin adet güvenlik kamerası kullanılmış. Bunun için ise 50 milyon lira harcanmış.

25. Laleler için 1 milyon 600 bin lira

Saraya üç aylık ve mevsimlik olmak üzere 100 binin üzerinde lale dikilmiş. Dört mevsimin toplam maliyeti düşünüldüğünde yıllık gider 1 milyon 600 bin TL oluyor. Mimarlar Odası’na göre tohum ithalatının yüzde 90’ını İsrail’den yapan Türkiye, saraya dikilen lale tohumlarını da bu ülkeden getirdi. Çünkü başka ülkelerden soğan alsak bile tohumu dolaylı olarak İsrail vermiş oluyor.

26. Bir koltuğa 25 bin Euro

Sarayda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullanacağı alanlar ve makam odası için mobilyaların, dünyanın bir numarası olarak kabul edilen İtalyan firması Giorgietti ile Fransız Daisy Simon’dan alındığı iddia ediliyor. Yurtdışından gelen mobilyalar arasında yer alan koltukların tanesinin 25 bin Euro olduğu ifade ediliyor.

27. 2 bin 700 kişi hizmet veriyor

Çankaya Köşkü’nde Abdullah Gül döneminde 718 kişi çalışırken Erdoğan’ın yeni makamında 2 bin 700 personel görev yapıyor. 550 milletvekilinin olduğu TBMM’de ise 5 bin 12 kişi çalışıyor.

16 Mart 2015 Pazartesi

Vay Kurban, A.Arif

VAY KURBAN Dağlarının, dağlarının ardı, Nazlıdır. Uçurum kıyısında incecik bir yol Gider dolana dolana, Bir hastan vardır, umutsuz, Belki Ayşe, belki Elif Endamı kuytuda başak, Memesinin, memesinin altında, Bir sancı, Bir hayın bıçak...Ölüm bu, Fıkara ölümü Geldim, geliyorum demez. Ya bir kuşluk vakti, ya akşam üstü, Ya da seher, mahmurlukta, Bakarsın, olmuş olacak. Bir hastan vardı umutsuz, Hasreti uykularda, Hasreti soğuk sularda. Gayrı, iki korku çiçeğidir gözleri, İki mavi, kocaman korku çiçeği, Açar, derin kuyularda...Dağlarının, dağlarının ardı korkunçtur. Hiç akıl edip de düşünen var mı? Gün kimin hesabına tutar akşamı, Rahmetinden kim demlenir bulutun, Hayırlı evlat makina Nasıl canavar kesilir. Kurdun, karıncanın rızkını veren Toprak nasıl ayartılır, Yüz vermez topal öküze, Ve almaz koynuna kara sabanı.Sepetçioğlu'm kömür işçisidir, Mavzer değil, kürek tutar Urfalı Nazif Mal, haraç mezattır, Can, pazar pazar. Kırmızı, ak ve esmer, Yumuşak ve sert buğdaları Yaratan ellerin sahibidir bu, Kör boğaz, nafaka uğruna, Haldan düşmüş, tebdil gezer...Dağlarının, dağlarının ardı Nasıl anlatsam... Ağaçsız, kuşsuz, gölgesiz. Çırılçıplak, Vay kurban... "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda." Yiğitlik, sen cehennem olsan da bile Fedayı kabul etmektir, Cennet yapabilmek için seni, Yoksul ve namuslu halka. Bu'dur ol hikayet, Ol kara sevda.Seni sevmek, Felsefedir kusursuz. İmandır, korkunç sabırlı. İp'in, kurşun'un rağmına, Yürür pervasız ve güzel. Sıradağları devirir, Akan suları çevirir, Alır yetimin hakkını, Buyurur, kitabınca...Gün ola, devran döne, umut yetişe, Dağlarının, dağlarının ardında, Değil öyle yoksulluklar, hasretler, Bir tek başak bile dargın kalmayacaktır, Bir tek zeytin dalı bile yalnız... Sıkıysa yağmasın yağmur, Sıkıysa uykudan uyanmasın dağ. Bu yürek, ne güne vurur... Kaçar damarlarından karanlık, Kaçar, bir daha dönemez, Sunar koynunda yatandan, Hem de mutlulukla sunar Beynimizin ışığında yeraltı.Her mevsim daha genç, daha verimli, Sunar, pırıl pırıl, sebil, Ömrünün en güzel aşk hasadını, Elimizin hünerinde yeryüzü. Dolu sofra, gülen anne, gülen çocuklar, Bir'e on, bir'e yüz'le akşama gebe Şafakla doğan işgücü. Yalanım yok, sözüm erkek sözüdür, Ol kitapta böylece yazılıdır, Ol sevda, böyledir çünkü...

Vidaların da duyguları var!

Sanatçıların duygularını dile getirmesinin en yaygın yolu resim, edebiyat, şiir sayılabilir. Bu sanatçı ise iç dünyasını duygu kattığı "vidalar" ile dile getiriyor. Bir nalbantın güçlü darbeleriyle kor ateşten çeliği döverek ürettiği çelik bir vida insani olarak duygusallığı tanımlayacak en son neslelerden biridir. Fakat, Oslo’da yaşayan İsveçli nalbant Tobbe Malm, sıradan çelik vidaları ve somunları sıradışı eserlere dönüştürerek ve onlara duygu yüklüyor. Tobbe Malm, Vida Şiiri (Bolt Poetry) adını verdiği seriyi nasıl oluşturduğu şöyle anlatıyor: "Bu vidalar, somunlar İsveç’te Bergsladen bölgesinin kalbinde eski bir çiftlikten geliyor. Ben onları bir ahırda buldum. Vidalar bana insan şekillerini hatırlattı ve bunu gösterebileceğimi hissettim. Onları ısıttım, dövdüm, büktüm ve kıvırdım. Bağlar, kavuşmalar ve durumlar oluşturmaya çalıştım ve birden bire keder, acı, sıcaklık ve mizaç hakkında hikayeler ortaya çıktı. Bir tür şiir oluştu. Bu nedenle yaptığım seriye bu ismi verdim."

13 Mart 2015 Cuma

Şimdi Bir Ürüzgâr Geçer, T.Uyar

ŞİMDİ BİR ÜRÜZGÂR GEÇERBana yollardan bahsedin artık,Büyüsün yalnızlığım.Bir kadın ve bir gecelik sarhoşluğun peşindeÖlüme benzer duraklardan.Şimdi bir garip ürüzgâr geçer bilir misiniz?Perdesiz, yataksız, ateşsizSaplı'nın hanındaki kavaklardan.Halbuki ben yıldızlara bakandaAğlamalıydım.Bulutlar bir yeşil, bir beyaz öyleceKalbimde bir üzüntü kimsesiz, ürkekTatlı baş dönmelerine benzer bir geceSonra bir eski şarkı hatırlar gibiBir ses, yabancı ve güzel, uzaklardan.Herkes kendi hürlüğünde ölmeliÖlmek, ölmekse.Asırlarca evvel bu dünyaBaşka insanlarındı.Kardeşçe uzatıyorum yanaklarımı, işteİnsanca ateşler yakmak içinGelip geçtikçe öpen dudaklardan.Şimdi bir rüzgâr geçer kavaklardanSaplı'nın hanındaki.Hancı ısınır, yolcu üşür yalnızlığında,Bir uzun iç çekiş büyür dağlara doğruBu son gecesidir artık ağladığımın,Bırakın yeniden üzüleyimİçimdeki yıllanmış meraklardan.

11 Mart 2015 Çarşamba

Giacomo Joyce, J. Joyce

Giacomo Joyce, J. Joyce

Kim? Hoş kokulu kürklerle çevrilmiş solgun bir surat. Hareketleri ürkek ve gergin. Büyüteç gözlük kullanıyor. Evet: kısa bir hece. Kısa bir gülüş. Gözkapaklarının anlık inip kalkışı.

Sessiz bir kibir ve boyun eğişin izleriyle bezenmiş örümcek ağını andıran güzel bir el yazısı: nitelikli genç bir insana ait.

İsteksiz ama bir o kadar da rahat, konuşmaya başlıyorum. Swedenborg, Psödo-Areopagite, Miguel de Molinos, Joachim Abbas. Söyleyeceklerim bitti. Sınıf arkadaşı, halihazırda çarpık olan bedenini daha da eğip bükerek aksansız bir Viyana İtalyancası ile mırıldanıyor: Che Coltura! Uzun gözkapakları açılıp kapanıyor. Kadifemsi gözbebeklerinde iğne gibi yakıcı bir pırıltı titreşmekte.

Yüksek topukların çıkarttığı ses taş basamaklarda yankılanıyor. Şatoda kıştan kalma bir hava; duvara asılı zırhlar, döner merdivenin tırabzanlarının gerisinde kaba, demir aplikler. Ayakkabı topuklarının çıkarttığı yüksek, içi boş ses. Aşağıda birisi siz hanımefendiyle görüşmek ister.

Burnunu hiç silmiyor. Bir ifade biçimi: daha çoğu için daha azı.

Sylvia Beach and James Joyce, outside her store, Shakespeare & Company, 1921 from The Publishing History of Ulysses

9 Mart 2015 Pazartesi

Suriyeli kadınlar sistematik bir şekilde istismar ediliyor

KADINLARIN EVLİLİĞİ KISA SÜRÜYOR

Cinsel istismar, fuhuş ya da kadın ticareti gerçeğini düşünecek olursak; evlilik dışı doğmuş (ya da imam nikâhlı) çocuk sayısını tespit etmek oldukça güç. Ancak savaşla birlikte Suriye-Türkiye arasındaki evlilikler çoktan sektör haline dönüşmüş bile. Suriyeli kadınlar da bu yüzden ciddi baskı altında. Yetkili makamlar tarafından çocuk felci, sıtma gibi hastalıklara karşı çocuklara yeterli derecede aşı yapılmadığı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) raporuna da yansımıştı. Cinsel yollardan bulaşan hastalık riskiyle birlikte kontrolsüzlüğün devam etmesi halinde salgın hastalıkların da artacağı kaygı duyulan konular arasında. Çünkü evliliklerin ömrü kısa sürüyor. Bir anlamda kadınlar da tekrar tekrar evlenebiliyor. Bu da cinsel yollarla hastalıkların bulaşmasına kapı aralıyor, hastalık riskini artırıyor.

TRAVMATİK VAKALAR ÇOK FAZLA

Kamp içi hizmet noktasında Türk hükümeti yardım kabul etmiyor. Bu istismarların önüne geçmek için güvenlik tedbirlerinin alınması oldukça önemli. Artık kamp dışındaki Suriyeliler görmezden gelinmemeli ve devletin görüş alanına girmeli. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına da büyük bir sorumluluk düşüyor. Zira kamuya karşı sivil baskı önemli. Özellikle kadın ve çocukların yaşadığı sorunlar göz önüne alındığında en çok iş Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'na düşüyor. Sosyal entegrasyon sağlanarak travmatik durumların tedavi edilmesi oldukça elzem.

İSTİSMARIN ÖNÜNE GEÇİLMELİ

Sorunlar açısından kritik eşikte olan iller ise Reyhanlı, Kilis, Nizip... Sınırda açık kapı politikası uygulanıyordu ancak bir süredir geçişler yasak. Kaçak geçişlerin artması istismar riskini de artırıyor. Göçmen kaçakçılığı ile bir Suriyelinin ülkeye girişi 100 dolar demek. Bu durum adeta sektör haline gelmiş durumda. O yüzden ülkeye girişler resmi olmalı ve kayıt altına alınmalı. Hükumetin bir an önce kamp dışına yönelik daha ciddi adımlar atması gerekiyor. Travma denilecek sorunlar ortadayken en büyük sorumluluk yine yetkili mercilerde. Çözüm için STK'ların istekli olup hükümetin de bu noktada destek olması gerekiyor. Uzmanlara göre, hükümet, bir an önce kamp dışına yönelik daha ciddi adımlar atmalı. Uluslararası toplumla etkin işbirliğinin sağlanması ile bu insanların istismar edilmesinin önüne geçilebilir. Devlet yetkilileri STK'lardan da yardım alarak bütün kurumları ile daha etkin bir şekilde çözüm üretebilmeli. Görünürde birtakım çalışmalar var; fakat elle tutulur ortak bir proje yok.

]]>

6 Mart 2015 Cuma

Rindlerin Ölümü, Y.K.Beyatlı

RİNDLERİN ÖLÜMÜ Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle.Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmışEski. Şirâz’ı hayal ettiren ahengiyle.Ölüm asûde bahar ülkesidir bir rinde;Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter,Ve serin serviler altında kalan kabrindeHer seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

4 Mart 2015 Çarşamba

Rough for Theatre I, S.Beckett

TİYATRO OYUNU TASLAĞI I

(Rough for Theatre I)

Çeviren: Uğur Ün

1950'li yılların sonlarında Fransızca yazılmıştır. İngilizce çevirisi ilk kez 1976'da Grove Press'ce, New York'ta yayınlanmıştır.

(Sokak köşesi. Yıkıntılar. Açılır kapanır bir iskemleye oturmuş olan kör A kemanını gıcırdatır. Üzerine bir çanak yerleştirilmiş keman kutusu yanında yarı açık ve diklemesine durur. A çalmayı bırakır, başını sağ kulisten yana çevirir, dinler. Sessizlik.)

A: Yaşlı fakire bir sadaka, yaşlı fakire bir sadaka. (Sessizlik. Yeniden çalmaya koyulur, yeniden durur, başını sağ kulise doğru çevirir, dinler. B bir sırık yardımıyla hareket ettirdiği tekerlekli sandalyesinde girer. Durur. Snirli.) Yaşlı fakire bir sadaka.B: Müzik! (Susar.) Bir rüya değildi demek ki. Nihayet. Hayal de değildi, hayaller sessiz oluyor, benim de hiç sesim çıkmıyor. (İlerler, durur, çanağın içine bakar. Heyecansız.) Zavallı biçare. (Susar.) Artık geri dönebilirim, gizlisi saklısı kalmadığına göre. (Geriler, durur.) Bir araya gelip de ölüm bizi ayırana kadar beraberce yaşarsak işler değişir tabii. (Susar.) Buna ne dersin Billy, size oğlum gibi Billy diyebilir miyim? (Susar.) Arkadaşlıktan hoşlanır mısınız Billy? (Susar.) Konservelerden hoşlanır mısınız, Billy?A: Hangi tür konservelerden?B: Salamura sığır eti, Billy, salamura sığır eti. Yaza kadar vücudu ve ruhu sağlam tutmamız gerek. (Susar.) Hayır mı? (Susar.) Bir parça da patates var, iki üç kilo. (Susar.)  Patates sever misiniz Billy? (Susar.)  Onları filizlenmeye bırakır, sonra vakti gelince toprağa gömerdiniz, denemeye değerdi. (Susar.) Ben yeri seçerdim, siz de toprağa gömerdiniz. (Susar.) Hayır mı? (Susar.)A: Ağaçlar nasıl?B: Söylemesi güç. Biliyorsunuz kış. (Susar.)A: Şu anda gündüz mü yoksa gece mi?B: Eee...(Gökyüzüne bakar.)...gündüz denilebilir. Güneş yok tabi, olsa zaten sormazdınız. (Susar.) Düşüncemi izleyebiliyor musunuz? (Susar.) Aklınız başınızda mı Billy, aklınız bir parça olsun başınızda mı?A: Peki, aydınlık mı?B: Evet. (Gökyüzüne bakar.) Hava aydınlık, başka bir sözcük bulamıyorum. (Susar.) Tanımlamam şart mı? (Susar.) Bir fikir edinmeniz için bu aydınlığı tanımlamam gerekiyor mu?A: Bana öyle geliyor ki burada kimi geceleri çalarak ve dinleyerek geçiriyorum. Eskiden akşamın olduğunu hisseder, hazırlık yapardım. Kemanımı, çanağımı yerleştirir, o elimden tuttuğunda, ayağa kalkmaktan başka bir şeye gerek duymazdım. (Susar.)B: O kim?A: Benim kadınım.(Susar.) Kadının biri. (Susar.) Ama şimdi...(Susar.)B: Ya şimdi?A: Yola koyulduğum zaman, ya da bir yere geldiğim zaman, ya da orada olduğum süre içinde, gece mi yoksa gündüz mü hiç bilemiyorum.B: Hep böyle değildiniz. Başınıza neler geldi? Kadınlar mı? Kumar mı? Tanrı mı?A: Ben hep böyleydim.B: Yapmayın.A: (Şiddetle.) Ben hep böyleydim, karanlıkta çömelmiş, yedi iklim dört bucakta kemanımla hep ama hep aynı şeyleri tıngırdatır dururdum.B: (Şiddetle.) Bizim de karılarımız yok muydu? Seninki elinden tutar yol gösterir, benimki de sabah yeniden yerleştirmek üzere, akşam beni koltuğumdan kaldırır, sokağın köşesine kadar arkamdan iterdi, aklımı yitirene kadar öylece sürdü.A: Sakat mısınız? (Heyecansız.) Zavallı biçare.B: Tek bir sorun vardı: Dönüş. Sık sık, dümdüz gidip bir dünya turu yapsam çırpınmalarımdan daha kısa sürmez miydi diye düşünürdüm. Geri geri giderek eve dönebileceğimi anladığım güne kadar sürdü bu. (Susar.) Diyelim ki A noktasındayım. (Bir parça ilerler, durur.) B'ye kadar ilerliyorum.( Bir parça geriler.) Ve yeniden A'ya dönüyorum. (Çoşkuyla.) Düz çizgi! Boş alan! (Sessizlik.) Sizi heyecanlandırmaya başlıyor muyum?A: Kimi zaman ayak sesleri duyarım. İnsan sesleri. Birileri, yeniden oturmak ya da unuttukları bir şeyi ya da ter terkettikleri birini aramak için yeniden dönüyor derim kendi dendime.B: Dönmek mi? (Susar.) Buraya kim dönmek ister? (Susar.) Hiç kimseye seslenmediniz mi? (Susar.) Bağırmadınız mı? (Susar.) Hayır mı?A: Dikkatinizi çeken bir şey olmadı mı?B: Bilirsiniz ya benim dikkatimi çekmesi için ... Barınağımda, sandalyemde, karanlıkta, yirmidört saatin yirmiüç saati oturur dışarı adım atmam. (Şiddetle.) Ne dikkatimi çeksin istiyorsunuz? (Sessizlik.) Şimdi beni bir parça tanıdınız diye iyi geçineceğimizi mi sanıyorsunuz?A: Salamura sığır eti mi demiştiniz?B: Neyse, bunca zamandır neyle yaşıyorsunuz? Açlıktan ölüyor olmalısınız herhalde?A: Ortalıkta bir şeyler bulunuyor.B: Yenilecek türden mi?A: Eh, kimi zaman.B: Niye kendinizi ölüme terk etmiyorsunuz?A: Genelde şanslı sayılırım. Geçen gün ayağımı bir ceviz çuvalına çarpmıştım.B: Olamaz!A: Yolun ortasında, ağzına kadar ceviz dolu küçük bir çuvaldı.B: Bunu anladım da kendinizi neden ölüme terk etmiyorsunuz?A: Bunu çok düşündüm.B: (Rahatsız.) Ama bir türlü gerçekleştirmemişsiniz.A: Yeterince mutsuz değilim. (Susar.) Yeterince mutsuz olamamak, hep mutsuz etmişti beni.B: Ama her gün mutsuzluğunuz bir parça daha artıyor olmalı.A: (Şiddetle.) Yeterince mutsuz değilim. (Susar.)B: Bana sorarsanız biz birbirimiz için yaratılmışız.A: (Anladığını gösteren bir hareket yapar.) Şu anda her şey nasıl görünüyor?B: Bilirsiniz ya, ben ... Hiç uzaklara gitmem, kapının önünde gider gelirim. Buraya kadar ilk kez uzanıyorum.A: Ama hiç çevrenize bakmaz mısınız?B: Hayır, hiç bakmam.A: Karanlıkta geçen tüm saatlerden sonra hiç-B: (Şiddetle.) Hayır! (Susar.) Etrafıma bakmamı isterseniz, elbette bakarım. Beni dolaştırmak isterseniz yolculuk boyunca gördüklerimi elimden geldiğince tanımlamaya çalışırım.A: Bana kılavuzluk edeceğinizi mi söylüyorsunuz? Artık hiç kaybolmayacağım öyle mi?B: Elbette. Size, yavaş ol Billy, büyük bir çöp yığınına doğru gidiyoruz, dönüp sola çark edelim diyeceğim, gerektiğinde.A: Diyeceksiniz!B: (Durumunu güçlendirerek.) Yavaş ol, Billy, yavaş, su birikintisinin içinde yuvarlak bir kutu görüyorum, çorba ya da kuru fasulye olabilir.A: Kuru fasulye mi? (Susar.)B: Beni sevmeye mi başladınız? (Susar.) Ya da ben hayal mi görüyorum?A: Kuru fasulye mi? (Ayağa kalkar, kemanı ve çanağı iskemlesinin üzerine bırakır ve el yordamıyla tekerlekli sandelyeye gider.) Neredesiniz?B: Buradayım dostum. (A sandalyeyi yakalar, körü körüne itmeye başlar.)A: (Sandalyeyi iterek.) Ne kolay! Ne kolay!B: Durun! (Sırıkla arkasına vurur. A sandalyeyi bırakır, geriler. Sessizlik. A el yordamıyla iskemlesine ulaşmaya çabalar, durur, kaybolmuştur.) Özür dilerim. (Susar.) Affet beni Billy.A: Neredeyim? (Sessizlik.) Neredeydim?B: İşte onu yitirdim. Beni sevmeye başlamıştı ki ona vurdum. Beni terkedecek, onu bir daha göremeyeceğim. Bir daha kimseyi göremeyeceğim. Bir daha hiçbir insan sesi duyamayacağım.A: Yeterince işitmediniz mi? Hep aynı inlemeler, sızlanmalar, beşikten mezara değin.B: (Sızlanarak.) Gitmeden önce bir şeyler yapın benim için.A: İşte! Duyuyor musunuz? (Sessizlik. Sızlanarak.) Gidemiyorum. (Sessizlik.) Duyuyor musunuz?B: Gidemiyor musunuz?A: Eşyalarım olmadan hiçbir yere gidemem.B: Ne işinize yarıyorlar?A: Hiçbir şeye.B: Ve onlar olmadan gidemiyorsunuz.A: Evet (Yeniden el yordamıyla ilerlemeye koyulur, hareketsizleşir.) Sonunda bulacağım onları. (Susar.) Eğer büsbütün uzaklaşmadıysam bu arada. (Yeniden el yordamıyla ilerlemeye koyulur.)B: Battaniyemi düzeltin, ayaklarım dışarıda kaldı. (A hareketsizleşir.) Kendim de becerebilirim ama çok uzun sürer. (Susar.) Benim için yap, Billy. (Susar.) Sonra artık eve dönebilirim, her zamanki yerime yerleşip kendi kendime, son kez bir insan gördüm, ona vurdum, o da bana yardım etti derim. (Susar.) Bana öyle bakmanız için bir neden mi var? (Sessizlik.) Ruhum neye benziyor? (A el yordamıyla ona doğru gider.)A: Gürültü yapın. (B gürültü yapar. A ilerler, durur.)B: Üstelik koku alma duyunuz yok.A: Her yer aynı kokuyor. (Elini uzatır.) Elinizin eriminde miyim? (Elini uzatmış, hareketsiz durur.)B: Bir dakika, bana karşılıksız bir hizmette bulunmayacaksınız ya? (Susar.) Ulu Tanrım. (Sessizlik. A'nın elini tutar ve kendine çeker.)A: Ayağınız.B: Ne?A: Ayağım demiştiniz ya.B: Bir bilseydim! (Sessizlik.) Evet, örtün ayağımı. (A el yordamıyla eğilir.) Diz çökün, diz çökün, daha rahat edersiniz. (Tam ayağının dibinde diz çökmesine yardımcı olur.) Orası.A: (Rahatsız.) O halde bırakın beni. Hem size yardım etmemi istiyorsunuz hem de elimi tutuyorsunuz. (B,A'nın elini bırakır. A battaniyeyi karıştırır.) Bir tek bacağınız mı var?B: Hepsi bu.A: Ötekine ne oldu?B: Çürüyordu, kesip aldılar. (A örtüyü örter.)A: Oldu mu? (B görmek için eğilir.)B: Biraz daha sıkı olsun. (A biraz daha sıkıştırır.) Ne biçim ellerimiz var. (Susar.)A: (B'nin gövdesini elleriyle yoklar.) Geriye kalan her şey yerinde mi?B: Şimdi ayağa kalkıp sizin için bir şeyler yapmamı isteyebilirsiniz.A: Geriye kalan her şey yerinde mi?B: Gerisi mi? Başkka bir yerimi kesip almadılar, eğer öğrenmek istediğiniz buysa. (A'nın eli daha yukarılara çıkarak yüze ulaşır, hareketsizleşir.)A: Bu yüzünüz mü?B: Evet. (Sessizlik.) Ne olsun istiyordunuz? (A'nın parmakları yüzde dolaşır, hareketsizleşir.) Bu mu? Yağ berem.A: Kızıl mı?B: Mor. (A elini çeker, diz çökmüş kalarak.) Ne biçim elleriniz var. (Susar.)A: Hâlâ gündüz mü?B: Gündüz mü? (Gökyüzüne bakar.) Dilerseniz. Başka bir sözcük bulamıyorm.A: Birazdan akşam olmayacak mı? (B, A' ya doğru eğilir, onu sarsar.)B: Hadi Billy, kalkın, beni rahatsız ediyorsunuz.A: Birazdan gece olmayacak mı? (B gökyüzüne bakar.)B: Gündüz... gece... (Bakar.) Bazen dünya sanki akşamın griliğinde, kış ortası güneşsiz bir günde geliyor bana, (A' ya doğru eğilir, sarsar.) Hadi, ayağa kalkın, beni sıkıyorsunuz.A: Bir yerlerde ot var mı?B: Göremiyorum.A: (Ateşli.) Etrafta hiç yeşillik yok mu?B: Bir parça yosun var. (Susar. A ellerini battaniye üstünde birleştirir ve başını buraya koyar.) Tanrım. Umarım dua etmeyeceksiniz?A: Hayır.B: Ağlamayacaksınız da.A: Hayır. (Sessizlik.) Sonsuza kadar böyle kalabilirim, yaşlı bir adamın dizlerine başımı dayamış olarak.B: Dizimde mi? (Hoyratça sarsarak.) Hadi, kalksana.A: (Daha da yerleşerek.) Ne huzur. (B, A'yı hoyratça iter. A diz ve ellerinin üzerine düşer.) Dora yeterince kazanamadığı günlerde bana, sen ve armonikan derdi. Babanın madalyaları kıçına iğnelenmiş, boynunda bir kumbara dört ayak üzerinde dolaşsan daha iyi ederdin. Sen ve armonikan! Kendini ne sanıyorsun? Beni yerde yatırırdı o zaman. (Sessizlik.) Kendimi ne sanıyordum ... (Sessizlik.) Bakın bunu hiç ... (Sessizlik. Ayağa kalkar.) Hiç ... (İskemlesine doğru el yordamıyla ilerlemeye koyulur. Durur, dinler, sessizlik.) Yeterince dinleseydim duyabilirdim, bir şeyler çağrıştırırdı.B: Armonikan mı? (Sessizlik.) Bu armonika hikâyesi de ne oluyor?A: Eskiden küçük bir armonikam vardı. Susun dinleyin beni. (Susar.)B: Daha ne kadar böyle kalacaksınız?A: Bütün bu sesleri dinlemek için saatlerce durabilirim. (Dinlerler.)B: Hangi sesleri?A: Artık bilmiyorum ne olduklarını. (Dinlerler.)B: Ben onu görebiliyorum. (Sessizlik.) Ben-A: (Yalvararak.) Susmayacak mısınız?B: Hayır. (A başını elleri arasına alır.) Ben onu görebiliyorum, orada iskemlenin üzerinde. (Susar.) Billy, onu alıp kaçsaydım ne olurdu? (Susar.) Ha, Billy, buna ne dersin? (Susar.) Belki de bir gün, yaşadığı delikten çıkan bir başka yaşlı adam gelip burada sizi armonika çalarken bulurdu. Siz de ona eskiden çaldığınız küçük kemandan bahsederdiniz. (Susar.) Ha Billy? (Susar.) Ya da şarkı söylerken bulurdu sizi. (Ssar.) Ha Billy, buna ne dersiniz? (Susar.) Orada armonikanızı kaybettiğinizden kışın soğuğunda karga gibi gaklarken bulurdu sizi. (Sırtına sırığı batırır.) Ha Billy?(A kafasını çevirir, sırığın ucunu yakalar ve B'nin elinden çeker alır.)

2 Mart 2015 Pazartesi

Süper kahramanları hiç böyle görmediniz

7’den 70’e milyonlarca kişinin ilgi duyduğu çizgi roman karakterleri kaliteli figürler ve photoshop programı sayesinde günlük hayata da uyum sağladı.Hrjoe Fotoğrafçılık tarafından gerçekleştirilen neşe dolu ve uzmanlık eseri fotoğrafları süper kahraman figürlerinin sadece çocuklar için olmadığını ispatlıyor.Projenin arkasındaki fotoğrafçı Edy Hardjo, süper kahramanlarımıza eğlenceli ve bazen de ilginç şekillere yerleştirmek için detaylı, yüksek kaliteli hareket figürleri kullanıyor.Figürleri mükemmel pozlara yerleştirdikten sonra resimleri desteklemek ve daha anlaşılır hale getirmek için Photoshop kullanıyor. Hobi olarak fotoğraf toplayan birisi için bu fotoğrafçı fevkalade bir iş yapıyor.Fotoğrafçı, fikirlerinin kaynağı olarak günlük yaşantısını kullandığını belirterek, yaptığım hepsi sıradan olanı sıradışı olanla değiştirmek dedi.