18 Şubat 2015 Çarşamba

Attila József, A.Oktay

ATTILA JÒZSEF

Çamaşırcı anam! Siyah

bir gülün rüzgârda

titrediği an'

sın. Bir tülbent

gibi emdim yıllarca,

sızdırdığın kederi. Bir düş

bir koku gibi sindirdim

ruhuma.

            Kim bilebilir

bir kucaklayıştaki yabanıl

utancı ve çağıldayan

öfkeyi gözyaşında? Aç

oğuldan başka.

            Belleğimdedi

hâlâ, delinip örselenmiş

belleğimde; kırılan

bir vitrayın sesi gibi: "Oturup

kalmıştın elinde fincan

ve hafif bir gülümseyiş

dudaklarında."

            İlk Melek

böyle mi görünmüştü

inanmışa?

Gündüzün övgüsü! Bahçenin

övgüsü! Koşuyor biri tarhların

arasından, koparmak için

bağrımdaki kapkara mührü. Ey yitik

sevgililer! Hanginizsiniz

Martha mı Flora mı? Bir tan

atımı ya da yaprağın

üzerindeki sabah

çiyi gibi.

Buydu tek istek.

Buydu özlem.

            Oysa kucaklıyor beni

bir ırmak gibi delilik.

Tanıdım! Tanıdım! Güzün

sesi: Bir kanayış

gibi. Değdi değecek toprağa

bir yaprak: Çok Acıyor               

Kırık aynada da evlatlığın

yüzü: Hüzün

ve dehşet

tüm geçmişinde: Çok Acıyor

Mevsim! Akıt ölülerini,

dudağındaki kanı sil. Yolcu

sarkmış camdan, bir gök

parçası her mendil: Çok Acıyor.

Sarıl bana doktor. İkizim

ol. Gezdirdim yeraltımda

seni. Döküldü çürüyen

dalın üstündeki kabuk.

Bir uçurumdu, öğrendik birlikte

her yeni sözcük. Hortlaksıdır

gördün ki kimi ruh.

                                      Bölüş!

Bu çığlığım: Tarihin

ve zamanın dibinden

geliyor ve sesleniyor

umarsız soydaşına.

                                      Bul beni

doktor. Giyindim işte kışın

ve yasın rengini.

Zalim gün! İlenç

var dilimde. Korku var

dilimde.

             Dizelerimde

beyaz terörün, sıkıyönetimlerin

ve yoksulluğun lekesi.

Tanıdım! Tanıdım! İçimde

ilk yağacak karın sesi.

Uğurluyor beni, zamanın

kalbine, istasyondaki

her mendil:

Kapanmayan

yarasıyla doğandım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder