10 Kasım 2014 Pazartesi

Urfa İçin Füg, A.Oktay

URFA İÇİN FÜG1.Saatlerce, saatlerce geçtikSar'anın içinden. Hummalı bozkırsayıklıyordu titreyerek:                               "Yeşilolsun geldiğinde ölüm. Hocalarve ağlayıcılar yeşil. Ve binlerce kırmızı gülolsun üstümde. Yeşil çocuklarkoşuşsun ve yeşilbir tipiye yakalansınlar"                              Ah! ÜrkünçGeliyor yabancıya bilmediğitanımadığı yer. Hastalıklı sayıyordoğal olanı. Zikr'i bilmeyentuhafsıyor kıpırdayan dudakları;Yerleşik de sizi yadırgıyor,Şeytansı, kötücül saydıklarınıtartıyor, sonlandırıyor. Korkutuyor çünkübedenin ve iliğin içi. Gözlerdeparıldayan tutkulu merakı, cinnetsanıyor böyle;Birbirinin yabanları.2.Ölümcül bir alkımınbüyülenmişi miyim ben? Hangitoprağı kazacağım, bulacağımpınar kandıracak mıbeni doyasıya? Kutsayacağım taşçözeceğim bilmece nerde? Bulmamgereken eril ve dişilayak izi, eflâtunsu seshangi gecenin dibinde bekliyoruyanmayı? Ey güneştenkörleşmeyen yolcular! Tıklatabilirsemyollarda paslanan şu daktiloyualevsi sözcükler fışkıracakbildiğim, bilmediğim dillerin harflerinden.3.Koltuk komşum emzirmesini bitirentazenin kucağından alıyor doymuş"bebe" yi. Havaya kaldırıp bir an-yıllar berisi ve ötesi- bakıyor:Pheidias'ın bir yontusu sanki,"Torun" diyor, yüzünde bir çeşme başıserinliği. Bana söylenmişilk söz. Kopmaz bir bağla mıbirleştik artık? Düşler düşlerekemikler kemiklere. Uz anlatımbu, kesinlik bu:Yoksul ve acılı Bir ömürden çıkan toplam. Tarihböyle küçük izlerden yazılıyor; ayıklananbinlerce sayfa, kurgulanan binlerce olay,sevinçler ve kederli akşam saatleri. Mevsimlikişler: pamuk tarlaları. İnşaatlar. Daha şimdidenbindi omuzlarına torunun,dedesinin nasibi.4.Eski düşlerimde görmüştüm;tükenmiş bir ansiklopedideokumuştum belki -kitaplar ve düşlerözdeşleşti artık-yıkıldı yıkılacak bir dükkânda,İlyada'nın ilk iki bölümününSüryanice metnini. ÇevirmenPiskopos Theophilos'un sesiydi demekkulağımda çınlayan geceden beri;Onu aramaya gelmişim buralara.5.Olgunlaştı mı diye yokladığımızmeyve, ölü bir ağustos böceği,eksik haritalar. Halil-ür Rahmandiye bir ad döllüyor hemenyola doğmuş kişiyi. Çıkışgününü, saatini bilmez ama herkesintekinsiz bir güzergâhı var, ucundaduraksayacağı bir uçurum. Sybilletaşını koyup üstüne çıkacakbir tan vakti ve fısıldayacak rüzgâra:tohum için bir kehânetsağlık için bir kehânetsavaş için bir kehânet.6.Torunlar! Zengininki zenginyoksulunki yoksul. Kayıtlarçıkarılsın, kanlı kayıtlar. Doğum ve tapusicilleri. Kaç fetih, kaç talangördü Atalar. Roma ordularının adaleti de birTimur ordularının da. Nurettin Zengî ve Eyyubîkimlere toprak bağışladı? Verdikleri mühürkimin elindeydi? Türkülerin acısıbir türlü dinmiyor ağıtlar genç ölümlerineyakılıyor hâlâ, yoksul sevdalara,gurbetlere.7.Ağalar çoktan döndüsürgünlerinden. Silahlı korumalarkonaklarında. Tripleks villalarda da yenizenginler türedi elbet. Büyüyen köylerkenar semtlerde. "İneklerin duş saatibilgisayarla belirleniyor" diyor coşkunbir kadın gazeteci ve ekliyor: "Urfa dahamucizesinin başında". Bir başka yazarfarklı şeyler söylüyor oysa; Kentnüfusunun yüzde 70-80'i hâlâ yoksulona göre. Ölçütleri de değiştirdideğer yargılarını da zamane.8."Görmeyi öğreniyorum" diyor Ulucami'ninkapısında çarpıştığım beyaz bastonlu.Fısıldıyor muydu, yağmurmu kesiliyordu? Parmaklarınıdolaştırdı yüzümde. Katmanları okudubir bir. Ve şunları söyledi: "Yabancı,orayla bura, hem yakın hem uzak,Aradaki perdeyi kaldıracak uzletibulacaksın araya araya... Anlamakistiyorsan yoksulu, sadakaverme, birlikte dilen. Çanağını tutve yorul...Daha var Tuba'nın gölgesindeserinlemene. Acınla övünme ve âyânetme dövünerek. Ötekinin acılarıylaaşıla acını. Çoğalt, sürgün versinBuluttan çıkarken ay. Gideceğinülkelere git; görgöreceğin hayalleri.Meleği ve Fırtınayı tanıdığındaYol seni nasılsa götürür".

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder