12 Kasım 2014 Çarşamba

Tragedyalar V, E.Cansever

TRAGEDYALAR V I Odalardan odalara bu kadar çok geçmelerKapıların hiç bitmeyen açılıp kapanmasıKuru kan, ölü asker, ağustosböceğiGibi bir ses, bir yankıSonra bu yankıyı birden soğutanKurutup güne koyan bir anlamAynalardan aynalara kırılan sigara ateşleriVe alkol. Yani bir alkol yörüngesi. KocamanBir gün iskeleti konsolun üstündeDoğanın ve bütün kızgın yaratıkların bağırtısındanYanmış bir günVe sınırsız doğurganlığı ağır, kadife perdelerinBir sarnıç uğultusuyla, kaybolmuş bir anahtarınKemirilmiş kalıntısıyla.. Ve onlar ceninler gibi orada. Öyle bir rahim çıplaklığınaUzatılmış bir ışıkla buruşmuşlar gibiÇok ağır bir tabutu kaldırıyorlar gibi aradaElleri üzerinde. Ve boşluk yalpalayıncaVe dünya kımıldayınca biraz. DünyaYanıtsız bir eşya gibi. Sonra? (Sonra o geçitte, aşağıdaBir krizantem soyunup yapraklarındanAğıyor sanki işitilmedik bir güçleBir gündoğrusu hafifliğiyle, sabahsı, ıslakVe tedirgin bir yolcu biçiminde. Atışı duyulmayaBaşlayan bir yürekle gün iskeletininO garip efsanesine, geceyeBitişik bir sabah gibi ağıyorVe çocuksu düşlerin hep birden büyüttükleriyleBir çiçek olmaktan sıyrılarakDoluyor odalaraStepan, Vartuhi, ArmenakDiran ve LusinYani o altın tüveycin etkisinden koparakSonu gelmez bir durumunSonu gelmez kapılarını açarakDevinen, bağıran, çok içen bir deYani korkular, iğrenmeler, anlaşmazlıklar olarakDoluyor odalaraLusin ile VartuhiDiran ile Armenak.Belki arasıra o yorgunBedeviler geçiyorsa pasajdanStepan, Stepan!Olsa olsa Stepan.)II Kuru kan, ölü asker, ağustosböceğiBaba Armenak durmadan sıkılıyorEşyalara bakarken sıkılan bir profiliOymalarda sıkarakYeniden sıkılıyor. Bir hamamböceği sırtını parlatıyor körışıktaDüşlerdeki böcekler gibi ve düşlerdekiBirtakım kıvrımlarlaBir durumun sonu gelmez parçalarına bakarakAynı zamanda saydam bir duygu lekesi deAğır ağır yayılıyor gün iskeletinin üstündeBir insan eti lezzetinde günü dolduruyorBesliyor günüGünSıcak ve kirliYani o alkol yörüngesi onu katılaştırıyorKonsolun üstünde. Sonra bu saydam leke Diran ve Lusin’inKarışık bir evlilik fotoğrafı üstündeGiderek eroinleşiyorBaba Armenak durmadan sıkılıyor Kara giysili insanların çevrelendiğiBir kilise kapısındaBir cinayet sölentisi gibi çevrelendiğiO taşkın yüzlerinVe büyük bir taşın yöresinde ufacık taşlar gibiSanki bir Kremlek anıtı gibi.. işte oradaBaba Armenak sıkılıyorSonra artık herkes içiyor. (Ve alkol tanrının dengesini yitirdiğiGibi bir gürültüyle çıtırdıyorVe tanrının uçsuz bucaksız denizlerde güneşlendiğiBir günde alkolDünya bir sıkıntının yönetiminde ve uzunHerkes biraz içiyor.) Bu nasıl bir anlamdır ki, her yerde biraz duyuluyor StepanBir ölü gömme töreninden doğmuş olan Stepan(Armenak’ın böyle bir günün gecesindeTopraksı bir titremeyle Vartuhi’ye sokulduğuÇiftleştiği ve...) Anlaşılması değil de sayılması olan StepanGözlerinin ıssız, kara bir tabancaya takıldığıAteş etmeye hazır bir tabancayaTakıldığı StepanVe elleri annesi Vartuhi’ninKahverengi sabahlığını andıranBir iki kımıldayışla geçiştiren günü.Sonra VartuhiO her yerde dürbünleri olan kadınMineden, sedeften, bağadanVe koynundan durmadanDürbünler çıkaran VartuhiBir de çok uzaklara bakmak için din kitaplarındanDürbünler yapanVe her şeyi birden yaşamakta olan yüzüyle(Çünkü belki İsa’nınAcıdan ve uzun boylu bir korkudanÇıkarılmış bir homoseksüelliği götürüpBir gökyüzü boşluğunda biçimlendirdiği zamanVe sonra yeniden doğduğu zaman. İşte VartuhiGörmek için bunları birtakım din kitaplarından..) Stepan’la kesin anlaşmaları olanÇıldırmak, vuruşmak için geceleriVe dinsel Çin müziği VartuhiYarı kalmış bir çiftleşmedekiYarı kalmış yaratıkları doğuranBir cehennem gibi dayanılmaz yapan kendiniVartuhiStepan. Ki herkes biraz alırdıKoparıp geçerdi Stepan’danÖyle bir acı çekme kıvamında soluyanGün iskeletinin ucundaStepan. Ve Diran, Armenak’ın sinirli oğluSevimsiz bir büyücünün ellerinde dolaşanÇirişli, mavi bir kurdele gibiÜtülü pantolonu, her türlü mavi gözleriyleKül sarısı sakalları olanVe görünmez yarasaların konakladığıO pirinç karyolaların altındanBir seziş gibi çıktığıVe bir maden tadındanBaşka bir şey olmayan DiranGömlekleri ayçiçeği, ıhlamur kokanLusin’in ilk kocasıVe küçük istiridyeler gibi çabuk çabuk kapananBembeyaz elleriyleAkşamları’ garsonluk yapan barlardaÇürük ilkyaz ağacı DiranVe kadınların o çürük sesleriyle çağırdıklarıKareli yeleğiyle koştukça çocuklaşanİpekli sesler çıkaran. Unutulmuş bir erkekliğinAcısından oluşan bir Anka gibiVe yakan kendini durmadanZavallı DiranDüşlerinde eriyen balmumundan bir olayınEridikçe çizdiği o yapışkan yollardanGeçince evde olanBir dua gibi okunan Lusin’in gözlerindeBir dua gibiVe ayakta StepanO sessizlik yörüngesinin ucundaVe Diran bağıran, bağıran, bağıranBir yok olma tutkusuyla bağıranKi bundan bir daha doğan isterik Diran. III Sonra herkes içerdi, devinirdi durmadanYani bir çılgınlık yörüngesi, ağrılı, tutsakGün iskeletinin yanındaVe sallantılıDururdu. Konuşmalar olurdu. Herkes biraz olsun konuşurdu. VebundanHiç kimselerin uğramadığı otellerVe bazı lokantalar gibi karanlıklıLekeler bulunurdu konuşmalarındaHerkes bir yerlere dayanmış, öyle dururduYüzyıllar kirli dururdu. Ve alkolDökülürdü binlerce kuşun çığlığı gibiSıkıntı kımıldardı: saat kaç?Yörünge bozulurduLekeler yer değiştirirdi: temmuzun ilk günleriGibi birtakım lekelerBir gider bir gelirdiYani hiç bitmezdi ki temmuzun ilk günleriKavgalar kavgaları eskitirdi. Ve bir deArmenak’ın, Diran’ın kendi oğlu olmadığı düşüncesineBir sonsuz tortu bırakanLekeler.. (Ey alkolden ölenler, büyük ölülerÖlümle yalnızlık arasıO bilinmez ülkeyi şehvetle tüketenler!) Ve Armenak’ın gene çok içtiği bir geceden sonraBir pazar sabahıGenelev yakınlarında o falcı kadına rastlayıpŞapkasını ayaklarıyla ezdiğiVe neden ezdiği pek bilinmeyenSonuna kadar sıktığı kravatınıVe neden sıktığı pek bilinmeyenBaba ArmenakSonra yanık kelebek renkli saçlarınıEtine çok yakıştıran bir orospuylaÖlümün ekşi sarı kokusuna daldığıBaba Armenak’ınVe ölüm bulununca kendine maskot yaptığıO topaz heykelciği koynundan çıkarıpYüzüne tutaraktan ağlayıp bağırmasıÖlümün kansız rengine sığan Armenak’ınGene bir insanın kansız, soğuk parlaklığındanYani bir ölüden, ölünün devinimsiz taşkınlığındanBir mağribi gibi kayıp daO topaz taşta Diran’ınSarı bir kan gibi donuşup kalınlaşması. Ölünün Armenak’laArmenak’la Diran’ınDiran’ın ölüyle sankiBir kini, bir kuşkuyu şehvetle sanrıması. (Ve neden koz gece olmalı. Ve ölüBir denizin dengesiz ağırlığıGibi sallantılı ve yoğunBir yandan vurulunca bir yandan kalınlaşmasıÖlününGök bir kilise kavramı gibi alımlı, üstteBir ışık demetiyle bir sürü yaratığıSürüp de acıların üstüneGeri çekmesi onlarıSonra bir makasın kana batmış parıltısı. Koz ölüOlmalı. Ve bütün kozlar ölü olmalı. Sonra?Kısa bir şey, bir yoklukBir sürü ak köpeğin karlarda dolaşması.) Bir yankıYani bir olayın bir başka olaydaYeniden kazanılmasıVartuhi, kısa saçlı VartuhiBir gece gözetlerken Lusin ile Diran’ıAğzını dürbünleri gibi büyütüp küçülttüğü bir geceNeden sanki Stepan’ın onun sırtını okşayıpİncilin can alıcı bir yaprağını elineKüfürden bir dua gibi bırakması. (Sanki bir kurgu mu bu, yepyeni bir olayaBir ermiş mi yani Stepan ya da bir satranç ustasıYoksa bir insan mı yalnızca, kaçınılmaz bir önseziyiYaşlı bir âşık gibi ustaca kullanması.) Ve sonra Vartuhi’nin, kısa saçlı Vartuhi’ninArmenak’ın odasındaki yaldızlı aynayı kırıp daKaçak Beyoğlu taşlarını sokağa fırlatmasıVe işte gürültüde dinlenen Baba Armenak’ınBir Budist rahibi gibi, çok dünyasız bir sesinÖnünde hızlanaraktan kendine katlanması. Ve LusinBembeyaz ağlaması Lusin’in, dokunulmamış Lusin’inDokunan parmak uçlarına hep aynıParmak uçlarıyla. Ve gözlerineHep kendi gözleriyle bakan Lusin’inSaçlarını saçlarıyla yoklayanOrgların, ilahilerinCoşkusuyla tükenen ve yangınlaşanVe durmadan kendiniBir tebeşirle çizer gibi karanlığınaStepan-Lusin-Stepan!O ceviz çekmecelerin kokuşuncaMumların ve bütün tırnak uçlarınınAçlığınca avutan kendini(Bir ermiş mi yani Stepan ya da bir satranç ustasıUstalığınca kaydıranBir dua artığı gibi kendineLusin’i..) Ve Lusin binlerce flaşla parlatılmış gibiGünlerce korunduktan sonraBir gece yarısı: LUSİNGünlerce korudum ben kendimiKonuşmak istiyorum artık StepanSeninle konuşursam her şey aydınlanacak sanki. STEPANBeni güçlendiriyorsun Lusin. Ne var kiİstemiyorum güçlenmeyi ben. Daha doğrusuBulunmuş bir eşyayım da sanki, örneğinBir para cüzdanı, bir anahtar zinciriYa da eski bir saat... her neyseKullanıyorum kendimi bulduğum gibi. LUSİNBilmiyorum Stepan. Bildiğim bir şey varsaÖyle bir satranç taşının oyuncusuylaÇok zorlu bir durumda konuşması gibiKonuşmaya geldim seninle. STEPANMutluydun. Dokunulmaz bir içgüdüyleYaşıyordun ölümsüzlüğünü. Ve tanrıYetiyordu sanırım bütün isteklerine. LUSİNYitirdim inançlarımı Stepan. Ve nasıl alabildiğineSorumsuz dolaşırsa kan vücuttaBir yandan bir parçası olarak insanınBir yandan büsbütün yabancı insanaGiderek tanrıyı buldum ben de. TanrıysaYitirdi kesinliğini bir insan kılığında. STEPANVe sonra dayanılmaz bir yalnızlığın altındaİnsanları -gördün birden ve bütün kasvetleriDiyebilirim ki, kapatılmış bir özgürlük isteği seniÇekiverdi sanki odama. LUSİNBir özgürlük de değil bu, daha çokBir özgürlük duygusu belkiBence bu duygunun bir karşılığı olmalıTanrıya inandıkça tanrının olması gibi. STEPANBilmem ki, nasıl anlaşırız bu durumdaÇünkü ben mi yöneteceğim seni, yoksaSen mi alacaksın buyruğuna beniHiç değilse dengeyi kim sağlayacakAyrıca böylesi bir denge gerekli mi, değil mi. LUSİNKopunca inancımdan, bir insan inancından kopuncaBir de yalnızsa böyle.. ve bu durumda StepanHer şey artık insandırDenemek istiyorum bunu, anlıyor musun? STEPANBenim anladığım daha fazla bunlardanBir konyak içer misin? LUSİNÖyleyse şunu söylemek istiyorum kısacaDenemek istiyorum ben kadınlığımı daKadınlığımı ve her şeyiHiçbir şey ummadan. Akşamüstü kiliselerinBoşluğunda kaybolanSinirli dualarla tanrıda olmak gibiYa da bir esrime gibi, dayanılmaz bir mutluluk gibi.. STEPANPeki, ya Diran? LUSİNDiran’la bir ilgisi var mı sana gelmemin? STEPANGerçi aldırdığım yok benim de Diran’aVe benim hiçbir şeye aldırdığım yok, kurallara daAma var ya, bir kadeh tutma biçimi gibiYa da bir telefonu açıncaNe diyorsam karşımdakine örneğinKurtarmak için bir durumuİşte ilk cümlede, her zamanBuna benzer bir şeyler söylemeliyimYa Diran? LUSİNUnutulmuş gibiyim ben. Ve insanBir bakıma unutulmuş gibidirBilmem ki, nasıl anlatmalı, yalnız bile değilim.Belki de yalnızlıktanDaha fazla bir şey buUnuttum ben kendimi de Stepan. STEPANKopunca kendimizden. Ve her şeyden biraz kopuncaBir güç olduğunu sanırız yalnızlığınHatta bir bakıma övünürüz de onunla. LUSİNGüçlüyüm belki de bunun içinUnutmak, unutulmak, kim bilirHer bakımdan daha iyidir. Ve insanBir gün yeniden tanıyabilir kendini. Bir umut!Ve umut değil mi bizi koruyan. Bu böyle olunca daYeniden bir doğuşa hazırlanıyoruz demektirİnsan neyi daha çok özleyebilir. Ve neyiDaha çok isteyebilir bundan, bilmem ki STEPANHep aynı çıkmazlara düşmek de var sonunda LUSİNAma ben yüceltmek istiyorum kendimiEtimi, her şeyimi, yenidenYüceltmek istiyorum. Şimdi sorarım sanaBir aşkınlık değilse bu, kısa bir mutluluk olsun değilseYa nedir? STEPANİstemek daha başka. Önce mutlulukBir yer arar kendine boy atmak içinSonra bir hastalık gibi yayılır ondan onaBana kalırsa Lusin, sen ki böyle tek başınaBaşarabilir misin bu işi? LUSİN………………………… STEPANElini verir misin, elini?Benim anladığımca senBir başına yüceltmek istiyorsun kendiniBu böyle olunca da, o zamanŞaşırma bir gün mutluluk yerineDaha hiç denenmemiş bir acıyla karşılaşırsan. LUSİNBir acıyla.. daha hiç denenmemiş!. STEPANBak işte, en soylu isteklerle odama geliyorsunVe düşün, insanlığının en alımlı katındaHer şey bu kadar doğal, her şey bu kadar güzelkenSorarım, neden böyle yabancı kalıyorum sana? LUSİNBilemem ki Stepan.. STEPANBak Lusin, çünkü ben sevmiyorum kadınlarıBu tuhaf alışkanlığı, bu gereksiz yakınlığıSense bencillik diyeceksin buna. Ya daBir zevk düşkünlüğü diyeceksin. Oysa hiçbiri değil.. LUSİNPeki, ya nedir? STEPANOlsa olsa bunca çıkmazıSürdürmek benimkisi bir zevk biçiminde boyunaVe yaratmak yeniden bütün iğrendiklerimi. LUSİNKaçınılmaz bir yalnızlık seninkisi. AyrıcaKatı, ilgisiz, iğreti... STEPANVe diyebilirsin ki Lusin, soyu kalmamış hayvanlar gibiÖyle bir buz çağını yaşıyorum daİçkiyle aşıyorum, içkiyle çözüyorum bu cehennemi. LUSİNHiçbir şey yapmadan, hiçbir şey istemeden gerçekte. STEPANBelki de bir bilinci yoğunlaştırıyorum böyleceDoğarak acılarıma her an yenidenVe kendini kanatan bir bıçak gibi işte. LUSİNAnlıyorum Stepan, ne var ki, ben deÇıkmalı diyorum bu boğuntudanBu yanlış orospuluktan, bilmiyorumBana yardım edebilir misin? Daha doğrusuBir yol gösteren değil, bir uğrakOlabilir misin bana? STEPANSadece bir anlaşma! Ne çıkar anlaşsak da bizVe bütün anlaşmaların dünyadaSanırım bir anlamı var: yok gibiyiz hepimiz. LUSİNÖyleyse yalnız da değilsin sen. AyrıcaTutsaksın yalnızlığına Stepan. STEPANBunu yadsımıyorum ki Lusin. Yadsımıyorum daDemek istiyorum ki, sen de yalnızsın benim gibiBiz ikimiz de yalnızsak.. ve işte bu durumdaİki kişilik bir yalnızlık olmaz mı bizimkisi?Yok sanki bir şey yapacak.. LUSİNBelki de var.. ama nasıl? STEPANZorlasak mı acaba bizim olmayanGörünmez bir mutluluğun yollarınıHer türlü acılarla yılmadanSavaşsak mı geleceği kurtarmak içinAma gelecek ne Lusin, bilmem kiBilsem bile ne çıkar, o zaman da ben neyim? LUSİNDüşündüm ben Stepan. Düşündüm daha önce deDiyorum bir geneleve gitmeliHiç değilse bir karşıkoyma biçimi. Ve belkiO yalanlardan, o yalan ilişkilerdenDaha önemli bu, kim bilir STEPANBence bu kurtuluş yolu değil. Gerçi her şeyin hakkını vermeli.Üstelik kaygılanmadanAma bir tükenme duygusu, ölümsü bir yılgınlık daOlabilir seninkisi. Öyleyse karar vermeliBir çözüm yolu mu bu, değil mi? LUSİNHep böyle baş eğmek mi? İstemiyorum bunu StepanDüşmeli bir çirkinliğin içine. Ve yavaş yavaşAşmalı çirkinliği. STEPANBak Lusin, şu da var ki, genelevse gideceğin yer seninZaten bir genelevde yaşıyor gibisinHer türlü çirkinliğin içindeHer türlü düşmanlığın, her türlü bencilliğinİçinde anlaşıyorsun vuruşaraktanVe kırılaraktan durmadanÖyleyse bir kurtuluş bu mu? Bana kalırsaÖlümünü içinde taşıyan bir isyan. LUSİNİsyandı tanrıya başkaldırmak da. ÖyleyseBen şimdi neye inanacağımYalnızsam, beni yalnız bırakanVe yalnız değilsem, kararsız bir yargıç olanBaşkalarına mı?Yoksa kendime mi Stepan, ne dersin? STEPANKorkunçtur, bana kalırsa adımızaHazırlanmış bir oyun var bizimHepimizi yalnız bıraktıkları bir oyunVe bilirler, insanlar yalnız kaldıkçaKonuştukları dil de değişirSonunda hiç anlaşamazlar. Öyle kiBir zaman parçası içinde, bir durumunDeğişmez akışında, tekdüzeKalırlar bir sıkıntı avcısı gibiVe bir gün anlarlar ki, bir güç değildir artık yalnızlıkVe bunu anlayınca, işte o zaman LusinAşıvermek isterler bu zamanla durumuKoşarlar, koşarlar, tam sınıra gelinceSanki o tel örgülere yapışmış gibiBir duman oluverirler ya da kaskatıBir kömür parçası, bir ceset..Nedir bu durumda insanın anlamı? LUSİNAşmalı bu durumu Stepan. STEPANDuymuyorum ben acılarımı. Ve yitirdim çoktanYitirdim bütün karşıtlıkları. Ne umutNe umutsuzluk, ne hiçbir şeyKurtaramaz varlığımı benim. Ve yoğun bir anlamsızlığıniçindeSanki renksiz, boyutsuzVe göksüz, zamansız bir evrendeTek çıkar yol yaşamaksa LusinYaşıyorum ben de kaygısızDeğişmez bir anlamsızlığı böylece. LUSİNYani bir çıkmazı sürdürüyorsun kısacaBu yitiriş kendini, bu çöküşSanki bir üstünlük duygusu veriyor sana STEPANBense bir yalnızlık tarihini örüyorum ustaca. Ve gelecektekiBir önseziyi kuruyorum şimdiden. LUSİNAsıl iş bir sonuca varmakta. STEPANVarabilir misin? LUSİNÖyleyse çok uzun bir yol bu doğrusu. STEPANBir konyak daha içer misin? LUSİNAyrılalım Stepan, belki biz anlaşıyoruz amaİlkemiz ayrı yaşamakVe ne varsa işte bu ayrılıkta. STEPANAdım Stepan, Lusin. Yani benBir satranç oyuncusu olamam LUSİNElini ver Stepan, ne de olsa bir anlaşmadır buBelki de bir anlaşmadır. IV (Bir insan yaşanmamışlığı buluncaOnu artık hiç kimse anlatamazKalır sonsuz gücünün buyruğundaVe bütün kesinliklerin üstünde, yalnızDolaşır bir ateşböceği gibi kendi aydınlığında). Şimdi her yerden bakıyor gözleri. Ve bütün kaygılardanSarkıyor bir yanık lekesi gibiStepanAlkolden bir İsa gibi pencereye gerilmişElleri gökyüzünün katlarındaVe alkol korumakta onu. Ve zamanÇekmekte kıvrımlarını ağdırmak içinYalnızlığına Stepan’ıBitmeyen bir insan yapmak için onu. Ve ortaklaşaBir kasvet bağıntısına sığdırmak içinZamanÖyleyken direnmek istiyor Stepan: bir ilinti!Yani insandan bir İsa gibi arıyorGittikçe daralan boşluğunda kendini. (Sarı şey! bu dünyada ağrı varAğrıdır unutulmak, korkularÇaresizlik bir ağrıVe göğün sürüleri bu ağrıdan kopmuşlarYeryüzü bundan böyle dağınıkKi ölüm bir kurtuluşsa ağrının baskısındanYalnızlıkBir kurtuluşsa.. Sarı şey!İnsan kendini korumaktan yorgunAğrının gezegen yaratığıStepan.) Stepan, bir yağmurluğun yerini bulamamış hışırtısıKullanılmış bir jilet yere düşüyor, oBir konyak içer misin? Alıyor, işte StepanDilidir Stepan’ın “bir konyak içer misin?”Yani bir ölü gömme töreninden doğmuş olan Stepan’ın. (Armenak’ın, Diran’ın babası sandığı biriniKumar oynarken vurduğu o geceninSabahında. Ve sessiz bir düşünceninKapatılmış bir acının yavaş yavaş yayıldığıVe kutlar gibi bir rahatlığı ölününToprağa saldırdığı olağan bir vazgeçişle..İşte böyle bir günün gecesinde Armenak’ınTopraksı bir titremeyle Vartuhi’ye sokulduğuÇiftleştiği ve...Sonra deliler gibi ağladığı bu gözyaşımsı döllenmeye.) ArmenakDüğmelerini parlatıyor şimdi. Ve DiranBir Armenak’a bakıyor, bir de her şeye(Her şeyse, bu tek görünüşlü dünyamızdanBir yer mi ayırmak oluyor kendimizeKim bilir..)Ve işte kapının yanında öyleBir yer arıyor kendine VartuhiAlkolden dürbünleriyleAç, susuz bir böcek gibi kabuğuna çekilipBüsbütün yitmemek için. (Ayrıca, bu durumda hepsi deÖnce bir acıyla katılaşmakSonra o acıdan çözülmek uyumunda belki de.) VARTUHİBen demiştim, bir gün canımız sıkılacakBu kadar sıkıntının içinde. ARMENAKİyisi ne, biliyor musun, bir şakayı tekrarlayalımHey, Diran! sen kuş olsana gene. VARTUHİBırak Diran’ı canımHani şu falcı kadını görünce şapkanıNasıl ezdiğini ve sonra kravatını... DİRANSahi bir şapka aldım ben tavşan tüyünden. ARMENAKHaa, bildim, geçenlerde söylüyordun geneÜç aşağı beş yukarıHep aynı biçimde söylüyorsun bir şapka aldığını. VARTUHİŞapkanı göstersene, şapkanı! ARMENAKDiran, görelim şapkanı!DİRANHey, Diran, şapkanı göstersene! ARMENAKOlmadı, eğlenemiyoruz. Stepan!Katılsana sen de oyunaYa da.. dur bakayım.. eğer istersenKısa bir şiir okudu bize Stepan VARTUHİBoşuna yoruluyorsun, dinler mi hiç Stepan biziTam on yaşındaydı, hiç unutmamBiri dövmüştü onu, dudağı yarılmıştıVe hatırlar mısın günlerceDudağında gezdirmişti o kanı. ARMENAKVardıkça üstüne kanattıydı yeniden. VARTUHİİşte yıllarca böyleKanadı durdu Stepan kendi renginde. ARMENAKÖnce bir kan biçiminde, önce bir kan biçiminde. DİRANPeki, ne zaman doğdu Stepan, kim inanır öleceğine? ARMENAKÖlür mi hiç Stepan, nasılsa doğdu bir kereBir konyak içer misin Stepan? VARTUHİSusuyor, küstürdünüz çocuğuVer Stepan, bardağını doldurayımAaa! sahi unuttum, bugün Stepan’ın doğum günü! DİRANAman ne güzel, Stepan’ın doğum günü! ARMENAKBence kaldırmalı bu doğum günleriniİnsan bir yas gibi doğuyor yeniden. DİRANÖyleyse eğlenelim, vakit de geçmiyor zatenKiliseye gidelim, kiliseye! ARMENAKYani geldiğin yere, öyle mi?Ne de olsa tanrı çocuğu, ne dersin buna Vartuhi? VARTUHİHiiç! daha iyi bilirsin sen, kaçırmazsın çünkü cenaze törenleriniYakınsındır din adamlarına bu yüzdenHele bir töreni oldukça incelikliSen düzenlemiştin de hani.. ARMENAKBen bilmem neyi daha iyi bildiğimi.. DİRANNazlanma canım, herkes bilir ne kumarbaz olduğunu senin. VARTUHİNe yapsın, yalnızdı, vakit de geçmiyordu.Ne o, sen de mi yalnızsın Stepan? DİRANDoğrusu ben anlamam amaBir türlü insan vardır, der StepanHer yerde yalnız olanBir türlü insan vardır. ARMENAKYok canım! hangimiz benziyoruz ki Stepan’a. DİRANNiye saklayayım, ben benzemek isterim bazan Stepan’a ARMENAKBence bir başka anlamı olmalı bu sözün. DİRANBir türlü insan vardır, der StepanHer zaman böyle der de.. ama siz istersenizDokunulmamış bir anlam yükleyin bu sözeDeyin ki, Stepan her türlü kesinliğin üstündeYaşarken bir yaşanmamışlığı. ARMENAKSen mi konuşuyorsun, Stepan mı? DİRANBir türlü insan vardır, der Stepan. VARTUHİNeden anlaşamıyoruz öyleyse? DİRANSahi, biz neden anlaşamıyoruz Stepan? ARMENAKBenim iskambillerim nerde, bütün gün aradım durdum? VARTUHİKiminle oynayacaksın? ARMENAKHa, sahi, unuttum, kiminle oynayacağım? DİRANKendinle oyna, kendinle! VARTUHİSıkıldım, çıkıyorum, canınız cehennemeLusin’i bulurum belki. ARMENAKÖyle ya, Lusin nerde? DİRANKendinle oyna, kendinle! ARMENAKSöyleyin, Lusin nerde? STEPANBana kalırsa önce bizYeni bir ad bulmalıyız Lusin’e. VARTUHİDoğrusu anlamadım. STEPANBir kelime ya da bir simgeBuluyormuş gibi çirkinliğimize. ARMENAKPeki, ya Lusin nerde? STEPANYok Lusin diye bir şey yeryüzündeStepan da yok, Vartuhi de. DİRANDiran’la Armenak da yok öyleyse.. ARMENAKBen varım. Ama örücü NikolaylaPiyano tamircisi İvanofYok şimdi ikisi deÖldüler.. Biri içkiden öldüBiri de.. STEPANLusin mi nerde? gitti ya Lusin. ARMENAKNereye? DİRANZaten her zaman Lusinİsterse biraz giderdiBu kez de uzatmıştır azıcıkBelki deSeyreder gibi vitriniKalakalmıştır bir yerde. VARTUHİPeki elbiseleri nerde, şapkası? ARMENAKTerlikleri nerde, terlikleri? DİRANBelki de atlayıp gitmiştir bir trene. ARMENAKTerlikleri nerde, terlikleri?Kırmızı terlikleri, rugan terlikleri? DİRANDuruyor elbiseleri. FildişiTarağı da duruyor ve siyahEl çantası ve hepsi. ARMENAKTerlikleri nerde, terlikleriUyuyan terlikleri, hiç uyumayanİç çeken, yalvaran, ağlayan geceleri? VARTUHİHepiniz aptalsınız, canınız cehennemeLusin’i bulurum belkiBulamam belki deBulurum, bulurumYok canım! bulamam ben Lusin’iBulsam ne, bulmasam ne? ARMENAKHiç, sadece alışkanlık! Hey diran, bir şeyler söylesene! DİRANUyumak istiyorum, hazırlanmalı geceye. VARTUHİCanınız cehenneme! Lusin’i bulurum belki. STEPANHep gitmek biçiminde, hep gitmek biçiminde. ARMENAKBenim iskambillerim nerde? STEPANYok senin iskambillerin, yırtmıştın hani bir geceÇekmiştin esrarı da bütün günBen kralları, din adamlarını sevmem diyeYırtınıştın sonra onları. ARMENAKHa, sahi, unuttum, yırtmıştım ben onları. VARTUHİSonra da korkmuştun, bütün gün bağırmıştınBen cinayet işledim, ben cinayet işledim, diye. STEPANUnutmak biçiminde, unutmak biçiminde. DİRANBu sabah vardı gazetelerdeBir öğrenci babasını zehirlemiş. VARTUHİBiri de intihar etmiş yepyeni bir usulle. ARMENAKSen niye ölmüyorsun? çirkinsin, üstelik de gevezeYa Diran niçin ölmüyor? DİRANBen bayılırım cenaze törenlerineÜstelik çiçek de yaptıracağım senin için VARTUHİBiz ölümsüz aile. STEPANHa şöyle! koro halinde, koro halinde! ARMENAKYok canım, üzülme sen de. Ona bir konyakDaha versenizeBari tadını çıkarsın ölümsüzlüğün. DİRANYani biz küfürle mi anlaşıyoruz ne? VARTUHİNeden olmasın, elbette... STEPANBence bir efsaneyiz biz, acılı, mutsuzVe hayal gücüyle görünürüz sadece. VARTUHİKapı mı çalınıyor ne? Aaa! bakın, Lusin geldi. DİRANLusin mi geldi? Ne zaman?Desene, çoğalıyoruz gittikçe. VARTUHİLusin, çok kaldın kilisede! ARMENAKYok canım! Lusin değil ki o, benceAdres soran biri olmalı. DeğilseBir şirketin satış memurudur. DİRANBelki de bir orospudur, birinden kaçıyordur.. VARTUHİBelki de.. hiç böyle giyinir miydi LusinHem o kadar düşündüm ki onu benKim olsa biraz benzerdi Lusin’e. STEPANVe herkes birbirine, ve herkes birbirine! ARMENAKBence bir şirketin satış memurudur. DİRANYa da bir bankanın senedat servisinde.. VARTUHİO kadar çoğaldı ki son günlerdeŞu manikürcü kızlardan biri olmalı ARMENAKKim bilir, belki de gündelikçidir bir giyimevinde. DİRANOlsa olsa lüks otellerden birindeAsansörcüdür. Bütün gün bir aşağı bir yukarıÇene çalıyordur müşterilerle. STEPANGel Lusin! ta kendisi o Lusin’in. DİRANAl bakalım, Stepan’ı içki vurdu gene. ARMENAKHey Stepan! canın mı sıkılıyor ne? DİRANStepan sevgi gösterisinde.. ARMENAKBiz sahi neden sevmiyoruz birbirimizi? VARTUHİAlıştı sevmemeye. DİRANBakın şu ellerine, hiç Lusin olabilir mi o? LUSİNAma ben Lusin’im işteŞöyle bir uğrayayım dedim geçerken. ARMENAKNe dersin Stepan, çok mu kaçırdık yine? STEPANYok canım, ne kaçırması, Lusin değil ki o! DİRANSen değil miydin, o Lusin’dir, diyen az önce? STEPANO zaman biraz Lusin’di, şimdi değil. ARMENAKBenim iskambillerim nerde? STEPANGeri dönmüş gibiydi, Lusin’di o zaman elbette. VARTUHİCanınız cehenneme! işte ben gidiyorum. DİRANEe! gideceksen git sen de.. STEPANYani bir anlamda elbette Lusin değil. DİRANKim kime benziyor, kim kimin biçiminde? ARMENAKPeki, Stepan nerde? DİRANHay allah! unuttum gene, Stepan da kim? VARTUHİAdımı söylesenize, adımı! ARMENAKAdını bilmem ama, seni benBirine benzetiyorum, birine. STEPANOlmaz ki, işi çok karıştırdık. VARTUHİYeniden tanışalım öyleyse.İşte ben Vartuhiyim! DİRANSen Vartuhi olunca.. Diranım ben de. ARMENAKDiyelim ben de ArmenakımKim kalıyor şimdi geriye? LUSİNLusin’le Stepan kalıyor. BenseLusin olduğuma göre.. STEPANTek aday kalıyor Stepan’ın kimliğine. ARMENAKBenim iskambillerim nerde? VARTUHİŞimdi de fal mı açacaksın? DİRANHadi kuş gibi öteyim. Kanarya ya da isketeGibi öteyim, eğer istersenizVe Stepan isterseLusin de isterse, madem ki Lusinim, diyor.. VARTUHİDeğişsene üstünü Lusin! DİRANBir şeyler okusana İncilden“Ey kardeşler, size muştularım, ve...” ARMENAKBana bir konyak versene Lusin! STEPANİyi geceler! LUSİNHer şey aynı her yerde. V Ufacık meyhaneler vardı daracık sokaklardaBaba Armenak içerdi. (İçmek! şimdi hep birden neyi deneyelimNeyiSen, tanrıtanımaz kalabalık, büyük ağlamakDengesiz yoklukYerini bulamamakSeni mi, neyi? Bir akşamüstü kıyılara çıkmıştık, şöyle bir durmak ne güzeldiBir pencere açıldıBir bardak ekşi erik rakısı içildiSanki bir defaya mahsus olmak üzere dünyaya bakıldıSonraBalkonlar eski rengine boyandı ve güneş gözlükleriÇıkarıldıYeryüzü anlatıldı, dinledikKarışık olduk bir süre. GözlerimiziSallantılı bir denize bırakır gibi içimize bıraktıkSandallar bir yükü boşalttılar yaniBir kenti boşalttılar, ev içlerininKarışık, durmaz halini. Sonsuzduk. Bir sonsuz adam denirse bizeVe çılgın bir gemicinin diliyle söylersekKüçücük bir seren direğinden kocamanDünyamız görünürdü. Sonra her şey birdenbire çirkin, birdenbire çirkin, birdenbireÇirkindiBozuldu bir akşamüstü kıyılara çıkmak çünküEller bir soğuk el resmine girip dondularAy çürüdüHer şey bir hizada kaldı, bütün eşyaları kaldırdılarO kaldıBir o kaldı: gelişen korku. Yani kutsal kitaplardaki değil ve çağdaş felsefedekiSeçkin bir dili abartırkenki görkemliBir korku değilDeğil de, ne Romalı bir köleninkiNe engizisyon mahkemelerindeki, ne deBarışsever bir YahudininAvlanırken duyduğuBir korku da değil buVe bütün insan avlarında duyulanKonuşmaya ya da telaşlanmayaHiç mi hiç vakit bırakmadanTüyler, anılar bir daha yaşasın, bırakmadanKocaman bir “vur!” sesiVar yaO bile değil. Gelişen bir korku bu yalnızUmudu, umutsuzluğuBir anlama getirenAnlamsız bir soy olma korkusu. İçmek! şimdi hep birden neyi deneyelimNeyiYalnız kaldık, yalnızlığımız bizim çok büyüdüDünya ayaklarımızdaydı galiba. EllerimizAcılı bir şekilde gökyüzüne takılıVe nasıl benziyordu her şey ki baktığımızBir cambazhanenin kurumuş bir çıkartma gibiSerili her şeyineİşte burda diyebiliriz ki bay yargıçİçmek bize yepyeni bir iyilikçiliktiÖyleydiSize günlerimizi gösterelim, gecelerimiziYırtıcı kuşlarımızı ve örümceklerimiziDidik didik edildiğini gövdemizin bay yargıçAh öyle değilİçmek, içmek, içmek! ne anlama gelirdiGetiren cehennemini birlikteBaş eğmez, ama yılgın bizleriCezalandıranYapayalnız kalmaktaki eylemimiziSuçlayan bir şeydi alkolÖyleydi.Ve yaşam söylemekti bay yargıçBilip de söyleyemediklerimiziEski bir umut kadar eskidik. Ve eskiYaralarımızı gösterelim size, çürüklerimizi Koparılmış tırnaklarımızı bay yargıçO soğuk karanlıklardan soğukArtakalan gözlerimiziAh öyle değilÇünkü eski bir toplumbilimdi yargılanmakVe eskiBir cehennemi uygulamaktı bizlereBaş eğmez, ama yorgun bizlere. İçmek! şimdi hep birden neyi deneyelimNeyiYangınsız, cehennemsizBir ölüm mü kalıyor sanki geriyeVe ölüm ki nedir bay yargıçÇok garip bir şekilde kirlenmeninAdıdır ölümSonra soğuk ve eskiVe sonsuz bir dilekçeninAltındaki pullar gibidirİmzası görünmezse de çürümüş iskeletlerimizin.) Herkes biraz olsun içerdi. Kapı açılınca zil sesleriGibi her türlü acıların hep birden delirdiğiOralarda içerdiStepan evde içerdi. VartuhiÇantasında taşıdığı dürbünsü bir şişedenDeğişmesi bitince hep yeniden içerdiLusin de içerdi de.. nasıl anlatmalıBulanık bir dünyanın içinde Düşe kalka içerdiVe gündüzler olurdu sonra gecelerGeceler gündüzlere girerdiÇiçekler getirirlerdi, hiçbir şeyden yapılmamış çiçeklerBırakır gibi bir mezarın üstüneBırakır giderlerdiAdı geçerdi birinin, hiç olmayan birininSonra adı olmayan bir ülkeye giderdiZamanlar birbirine girerdi. Koz gece. (Ve cinayet gecesi Baba ArmenakYağan yağmurun altında, asfalttaÖlü bir tilkiyi hatırlıyorHerkesin ölü bir şeyi vardır. Ölüler çoğaldıkçaArtık hiçbir şey ölemez.Ve bu yüzden olacak Armenak ölümü tanımıyorYollar var arasında ölümleAşamaz o yolları. Aşmak içinHiçbir şey yapamaz ArmenakStepan da öyleBunlar ne zaman ölecekler, bilinmezBak Lusin ölebilir şimdilikDiran da, Vartuhi deVe Lusin ölmeyebilir de.. Sarı şeyÖlüm.) Peki bu yuvarlak masalar da ne, karanlık örtülerUpuzun her yerleriyle hiç alışmadıklarıBir dünyaya sarkıtılmış bu insanlar da neSonra bu gürültü de ne. Bu adamNeye uzanıyor böyle, anlamıyorum.Birini mi kaldırıyor yerden. Ve niçinOnu kaldırınca kendisiDüşüyor da yere, ötekiOnu kaldırıyor sonra, anlamıyorumBir tekdüzelik, bir ilintiBir ayakta durma biçimi belkiBelki de.. Her neyse, benim ellerimse bunlar, iskambillerim nerdeO sahi Lusin’di de ben tanımadım mıStepan! korkunç yalnızlıkStepan!Oğlanlarla kapanıp bir yerlere günlerceSapsan dudakları ve yağlanmış teniyleÇıkagelmesi bir gün. Ve nasılNefretin en çağdaş biçimiyleBir şeyler çözülüyor, bir şeyler yıkılıyor, anlıyorumÖyleyseSayılar neden böyle yumuşakNeden hiç kimseler konuşmuyorBen neden yalnızım? Benim eski bir gramofonum vardı, neredePlaklarım da vardıBen sessiz filmlere giderdim, neredeBilardo oynardım, kırmızı topÇarpa çarpa büyürdü caddelerdeKadınlar bana bakardı. O zaman Beyaz Ruslar vardıVe korkunç çalgılar vardı meyhanelerde Örücü Nikolanın evi vardı, kendi yaptığı votkalarıVardı Nikolanın. PaskalyadaÇörekler alırdı bize Nikola. O zaman ne güzel yağmurlar da      yağardıSaçak altları ne güzeldi. Biri kapıyı açardıEski resimler çıkardı, resim resim kokardı onlarBir sürü terlikler çıkardı sonra, bahçe kapıları çıkardıÜst üste odalar, saatler, yüzük kutularıKolonya şişeleri, örtüler, daha bir sürü şeylerHep durmadan çıkardıİpekli kumaşlar başka türlü alınırdı. KadınlarKapıları başka türlü açarlardıNikola, bir de Nikolanın arkadaşı İvanofPiyano tamircisi İvanofla birlikteRakılar içerdik. Benim karışık işlerim olurduNikola takılırdı bana. Gerçekte fena adamlardıkKadınlar kapıları başka türlü açarlardı gene deYumuşak sesler çıkarırlardı. Yatakları tertemizdiSahi ben Hera’yı sevmiştim bir araŞu manikürcü Alman kadınıKim bilir nereye gitti. Ben Armenakİmzasını şöyle şöyle atan ArmenakVe mektup yazardım. O zaman genç kızların ipekli şemsiyeleri      vardıBen ArmenakKaç yaşında olmalıyım. İçsem mi biraz daha, içmesem miNe diyordu İvanof, sen ne kadar içsen deİçmedin bir gün bile Nerde şimdi İvanofSaklanıyordur ölümdeKim bilir, belki de bir piyano olmuştur İvanofNikola dikiş iğnesi olmuşturYani insan ister istemezBir şey oluyor ölünceBen iskambil olacağım. Koz kupa olacak genePiyano, iskambil ve iğneBen ArmenakVartuhi’nin kocasıVartuhiO da mineli yahut sedefBir dürbün olacaktır elbetteSahi ne yapıyordur şimdi VartuhiStepanYa ne yapıyordur DiranLusin ne yapıyordur. Lusin kim bilir nerdeHerkes kim bilir nerdeİçsem mi bir kadeh daha, içmesem miNe diyordu İvanofÖlümüne saklanan İvanofSen ne kadar içsen deİçmedin bir gün bile. Ben şimdi ne yapacağım. VI (Saat kim bilir kaç olmalı. BelkiHer türlü saatlerin hep birdenTanımsız bir yeri gösterdiğiBir saat olmalı ki.. Çok karanlık bir cümlede durmuş gibiyizHerkesin, ama herkesin yanılıp bir yerlere gittiğiBir cümlede durmuş gibiyizKi bütün mektupların, telgraflarınDurmadan yanlış verildiğiSapsarı bir cümlede ve geniş.) Telefonlar kesildi evrendeyizStepanAlkolün yaslı çocuğuDenizden bir İsa gibi kaybolanKendi denizlerinde. Bir konyak içer misin? Alıyor, işte StepanAdıdır Stepan’ın “Bir Konyak İçer misin”SusuyorNiye susuyor, yok mu bir alacağı dünyadan? (Sarı bir şey oluyordu bir akşamIssız gökyüzünün içindeSarı bir şey! Bu nasıl bir anlamdır ki, elindeBitmez tükenmez duvar kâğıtları taşıyanBir adamBir zaman dışı işçisi belkiYa da bir kasvet tanrısı tarafındanGönderilmiş bir haberciTelaşsız elleriyle dünyayı yorgunlaştıran. Ve duvar kâğıtları kaplanınca gökyüzüneTam o zamanSarı bir şey yapıyorduk herbirimizBir ölüm habercisi gibi kendimizeSarı bir iğrentiyle ve sarıÇılgınlığımızla buluşanBir intihar sonrası gibi ıssızSapsarı yüreklerimize.) Saklıyız. Biri mi geziniyor dünyada neYok canım, bize öyle geliyorPeki, bu ayak sesleriMerdivenleri çıkıyor DiranYani yaşıyor olmakYaşamakla bağdaşamaz bazen. (Çok telaşlı bir şeyleri durmadan yaşamaktanYılgınızVe “ne yapsak” bizim yüzümüzdürYaşlıyız kullanmaktanKadınların aramızda olmadığı saatlerGibi soğuk uçlu ve kabaVe inatçı bir keder tanrısı tarafındanÇekilmiştir sayısızArkamızda duvar kâğıtları, fotoğraflarımız. Olmayan insanlarız. Üstelik olmamayaTanığız, kararlıyız.Sanki bir hayat komasından çıktık daGörünsün istiyoruz yenidenHep aynı biçimde yenidenYeniden, yeniden, yeniden çıldırdığımız.) Hayat ölüm istiyor, bozgundayızVartuhiBir karanlıktan bir başka karanlığaBir karanlık gibi geçen VartuhiÖlüme dalmış gibi. ÖlümeSaplı bir bıçak gibi ArmenakKara bir çılgınlığın dünyaya uzarkenkiO ilkel biçiminde. (Çılgın! şimdi bir çılgınlığı anlamanınVazgeçilmez kendisi olmalıKötü bir akşamüstüne uzatılmış ayak parmaklarınınAğır ve güneşsiz sallantısındaUykulardan vurulmuş o acaip kuşlarlaKansız ve zararsız kuşlarlaHiçbir anlama gelmeyen kuşlarla. SonraÇok uzun bir bıçağın kaçınılmaz ölümsüzlüğüBir kaktüs suyunun rahimsi yoğunluğundaVe mezarların ki kustuğu, gebe kalmış toprağınKustuğu yalnızlığaBitmeyen yalnızlığa, gelişen yalnızlığaÇılgınYani bir çılgınlığı anlamanınVazgeçilmez kendisiHangi hoş kokulu zamanların, acıyla unutulmuşÇağların katı bilinciVe taşlar arasına sıkışmış parlak taşlarınBir konyak ağırlığınca neyi ateşlediğiGibiGüçlü ve yılgın. Ey boşluksu beline asılmış tabancanlaSen, bütün imgelerin yolunu değiştirdiğinSayısız değiştirdiğin yeryüzü eşyalarınıAz bulunur bir çirkinlikle ve hızlaVe günler yarattığın korkunç ve kabaVe yanmış alkollerin, sınırsız alkollerinKimseyi sokmadığın o taşkın havasındaVe ölüm sonrası bir yaratık gibi kendiniYaşamaya zorladığın kurşunlaSenÇılgınYani bir çılgınlığı anlamanınÇağdaş ve seyircisiz tanrısıGünüyüz, görkemiyiz bir seni kutlamanın.) Şiirlerin yavaş yavaş bittiği saatlerBir çocuk yüzünün, bir sokak isminin, bir kitap sayfasınınBittiği ve uzantısını geri çektiği saattler. (Bir şeyizKaçınılmaz ölü saatler içindekiKimse artık bir şey için daha fazla bir şey söyleyemezYaşadıklarımızı ancak toplarız. DünyadanHiçbir şeysiz ancak çıkarızKi biz öldük diye yapılır bütün işlemler arkamızdanSusarız, katlanırızUçsuz bucaksız rengini alırız bir daha hiç konuşmamanınSorularımız ancak kalır, sıkıntılarımız. Arkamızdan biraz olsun gülerlerGülsünler! bu bizim boş bulunup onlara yakalandığımızOnların günübirlik yaşadıklarınaYeni doğmuş gözleriyle kaygısızBiz ki işte kendimizi ancak toplarızSon kadehlerimizi ancak içeriz. Sigara paketlerimiziCeplerimize koyarızKapılardan ancak çıkarız. MasalardaSorularımız ancak kalır, sıkıntılarımız. Ve kalır kahverengi saatler, hiç bilinmeyenlerBir çağı gerdiğimiz, süresiz kanattığımızKalır elbette bunlar, daha fazla değilVe soğuk dünyamızda yanıtsız kaldığımızSonra işte acılarımızı ancak toplarızŞehirlerimizden ancak çıkarız. Boş sokaklardaEvlerde, tezgâhlarda ve bütün olağanlıklardaSorularımız ancak kalır, sıkıntılarımız.) VII Ve onlar ceninler gibi orada. Öyle bir rahim çıplaklığınaUzatılmış bir ışıkla buruşmuşlar gibiÇok ağır bir tabutu kaldırıyorlar gibi aradaElleri üzerinde. Ve boşluk yalpalayıncaVe dünya kımıldayınca biraz. DünyaYanıtsız bir eşya gibi. Sonra? (Sonra o geçite, aşağıyaBir krizantem giyinip yapraklarınıDüşüyor sanki işitilmedik bir güçleÖlümsü bir delirgenlikle, katı ve soğukVe değişmez bir yolcu biçiminde. Atışı bitirilmeyeZorlanan bir yürekle, gün iskeletindenO sonsuz efsaneye, geceyeVe bir çiçek olmada varlaşarakDüşüyor kan görmemiş taşlaraStepan, Vartuhi, ArmenakDiran ve LusinYani o altın tüveycin etkisine koşarakSonu gelmez bir durumunSonu gelmez kapılarını açarakİniyor kantanımaz taşlaraLusin ile VartuhiDiran ile Armenak. Belki arasıra o yorgunBedeviler geçiyorsa pasajdanStepan, Stepan!Olsa olsa Stepan.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder