31 Aralık 2013 Salı

Kitap Yorumu: Sen Gittiğinde - Gayle Forman

Serinin ilk kitabı Eğer Yaşarsam/If I Stay için yazdığım yoruma buradan ulaşabilirsiniz.

Henüz Eğer Yaşarsam'ın yorumunu yazarken Sen Gittiğinde/Where She Went önümde açık duruyordu. İlk kitabı bu kadar acımasızca bitiren Gayle Forman adeta beni kolumdan tutup ikinci kitabı okumaya sürüklemişti. Ben de itaat ettim ve Sen Gittiğinde'ye başladım. Bu seriyi üst üste okumak ne kadar doğru bilemiyorum ancak bu kitaplar yüzümde hüzünlü bir gülümseme ile kapandı benim için.

Aslında Türkçe adları tadını biraz bozuyorlar ama bu serinin kitaplarının adları içeriğe son derece uyumlu bence. İlk kitapta Mia'nın "yaşaması/kalması" için mücadelesini okurken Sen Gittiğinde/Where She Went'te Adam'ın Mia'dan sonraki hayatını okuyoruz.

Evet, bu kitap tamamen Adam'ın bakış açısıyla anlatılıyor. Bu yüzden ilkinden oldukça farklı bir yerde dursa da Gayle Forman'ın tanıdık kelimeleri size yine çarpıyorlar, merak etmeyin. 

Ondan ailesini alan trajik trafik kazasından sağ kurtulan Mia ilk kitabın sonunda Adam'ın çabalarıyla komadan uyanmıştı hatırlarsanız. Ve Adam ona bir söz vermişti; eğer yaşarsa ve bunu ondan isterse onu yalnız bırakacaktı. Yeter ki yaşasın. İsterse eski hayatından sonsuza dek kurtarabilirdi. Aslında Adam'ın tek amacı âşık olduğu kızın hayatta olduğunu görebilmekti. Mia'nın seçeceği yolun bu olacağını bilemezdi.

Mia, uyandıktan kısa bir süre Julliard'a gitmek üzere Oregon'dan New York'a taşınıyor. Ve bu kadar. Bir daha geri dönmüyor. Sen Gittiğinde, bundan üç yıl sonrayı anlatarak başlıyor. Mia'yı üç yıldır görmemiş bir Adam var karşımızda. Hayallerine ulaşmış, grubu artık ünlü. Turnelere çıkıyor, röportajcıları peşlerinden koşturuyorlar. Ama Adam eski Adam değil. Bir şeyler eksik. Ne olduğunu tahmin edersiniz.Ben bir nehrin akıntısına kapılmıştım, o ise kıyıda kalmıştı.İlk kitapta hatırlarsanız Adam'a o kadar da çok yer verilmemişti. Son kısımda finalini yapıp, bizi kendine âşık ettikten sonra ortada dımdızlak bırakmıştı. Fakat bu kitapta onu çok çok daha yakından imkânı buluyoruz. Mia gittikten sonra yaşadıklarını öğreniyor, onunla beraber biz de Mia'yı merak ediyoruz. Ve sonra birden hepimizin karşısına dikiliyor.Mia ve Adam New York'ta, Mia'nın resitalinin bitişinde karşılaşıyorlar. Adam için onu böyle karşısında görmek acı verici. Elbette onun neler yaptığını az çok biliyor. Hayallerinin peşinden koştuğunu, tanınmış bir çellist olma yolunda hızla ilerlediğini... Aynı zamanda da hiçbir şey bilmiyor. Böylece koca bir geceye beraber geçiriyorlar. Birbirlerini, daha doğrusu yeni Adam ve Mia'yı, yeniden tanıma fırsatı buluyorlar.Yazar, yine çok kısa bir dönemi ele almış. Tabii geriye dönüşler var. Ve tıpkı Eğer Yaşarsam/If I Stay'de olduğu gibi hiç sıkılmadan, fakat boğazımda bir yumruyla okudum.Beni paylaşmıyorsun. Ben seninim.Galiba bu seride en sevdiğim şeylerden biri karakterlerin "fazla" gerçekçi olması. Mia'nın geriye kalan tek sevdiğini terk etmesine ve kendisine yeni bir hayat kurmasına kızamıyorsunuz. Sadece ona üzüldüğünüz için değil, gerçekten anladığınız için yapıyorsunuz bunu. Adam'ın ise yeni alışkanlıklarına ya da dönüştüğü kişiye bakıp suratınızı buruşturamıyorsunuz. Aksine, daha çok seviyorsunuz. Çünkü ikisi de bu kitapta daha çok "gerçek" olmuşlar. Büyümüşler. Değişmişler.Kısacası seri aklımda her zaman yer edecekler arasında yerini aldı. Gayle Forman'ın tarzını sevdiğim için diğer kitaplarına da göz atmayı düşünüyorum.Son olarak; yaklaşık iki gündür dönüp dönüp dinlediğim Lea Michele'nin bu yeni şarkısının kitaba ne kadar uyumlu olduğunu bugün fark ettim. Paylaşmadan olmaz.

Puan: 5

Die Dreigroschenoper (Üç Kuruşluk Opera), B.Brecht

Georg Wilhelm Pabst

Die 3 Groschen-Oper (1931)

30 Aralık 2013 Pazartesi

19. ÜKG Blog Turu: Sins & Needles - Karina Halle

Ellie Watt hayatına sürekli sıfırdan başlamaya alışık biridir. Soyguncu bir çetenin kızı olarak çocukluğunu ailesinin son dolandırıcılığı için kullanılmaya alışık şekilde geçirmiştir. Şimdi daha büyümüş, akıllanmış ve dolandırıcılığı sanat haline getirdiği hayatından emekli olmaya hazırdır. Ama kuru topraklardan oluşan California'daki Palm Valley'e tekrar dönmesi umduğundan daha fazla ayartıcı sebep taşımaktadır; Camden McQueen. Bir zamanlar okulun ucubesi olarak bilinen Camden tanıdığı çocuğa göre daha iri ve kötüleşmiş, kendi işini yöneten yetenekli bir dövme sanatçısına dönüşmüştür. Ellie Camden'ın hala ona aşık olduğuna güvenirken hesaba katmadığı şey ise karşılıksız aşkın zamanla ne kadar kolay saplantıya dönüşebileceğidir.Camden Ellie'nin onu dolandırma planlarını farkettiğinde ona rededemeyeceği bir teklifte bulunur ama özgürlüğünün bir bedeli vardır ve bu da Ellie ile Camden'ı zorlu bir yolculuktan geçirecektir.***"Bu kitap beni tamamen esir etti." - USA TODAY"Karanlık, cesur ve kesinlikle seksi, Sins & Needles tehlikeli bir yanı olan çağdaş aşk romanı hayranlarının tam aradığı kitap." - Xpresso Reads"Bu kitap okuyucuyu süratli bir yolculuğa çıkarırken keskin dönüşleriyle daha fazlası için yalvarır halde bırakıyor." - Addicted to HeroinesÇeviri: ÜKGYorum:Karina Halle'nin çok merak ettiğim Experiment in Terror serisinin yazarı olduğunu Sins & Needles'ı okurken fark ettim. Tuhaf oldu ama fark ettim sonuçta. Çok farklı türlerde olduğu için büyük ihtimalle benzemiyorlardır Sins & Needles'la ama yine de seriyi askıya almaya devam etme kararı aldım. Nedenlerini birazdan açıklayacağım.Öncelikle kim bu kitabı new adult kategorisine soktuysa baştan yanılmış. Ki Goodreads'de falan hep new adult altında toplamışlar. Ama hayır, arkadaşlar. Bu kitap bildiğiniz adult. Yani tamı tamına bir yetişkin kitabı. Karakterlerin yaşlarına baktığınızda da fark edeceksiniz bunu. New adult'ta karakterler üniversite çağında olurlar. Sins & Needles'ın ana karakteri Ellie ise 25'ini çoktan geçmiş, yetişkin bir kadın. İnanmayın yani öyle herkesin kafasına göre ayırdığı kategorilere. Ben inandım da ne oldu?Kitabın anlatıcısı Ellie Watt, dolandırıcı bir aileden gelen dolandırıcı bir kadın. Evet, Ellie zengin adamları önce tavlayıp paralarını yürütüyor, sonra da kaçıyor. Üstelik bunu yıllardır yapıyor. Ancak Ellie bir vurgununun ardından büyüdüğü kasabaya sığınmak zorunda kalıyor. Onu yetiştiren amcası Jim'in evine geri dönüyor. Tabii tahmin edersiniz ki burada beklemediği biriyle tekrar karşılaşmak Ellie'nin aklının ucundan bile geçmemişti.Erkek karakterimiz Camden McQueen ise bir dövme sanatçısı. Ellie ile tanışıklığı lise yıllarına dayanıyor. O yıllarda sürekli ezilen ve punk kimliği altında kendini bulan Camden'le tekrar karşılaştığında Ellie onu tanıyamıyor çünkü adamdaki değişim dudak uçuklatacak türden. Camden dövmeleri, gelişmiş vücudu ve erkek mankenlere taş çıkartacak suratıyla Ellie'yi oldukça şaşırtıyor. Bir zamanlar çok yakın olduğu fakat yüzüstü bıraktığı Camden'i böyle görmek, hem de kendisini ve servetini yeterince geliştirdiğini öğrenmek onu bir güzel heyecanlandırıyor.Acil paraya ihtiyacı olan Ellie için Camden'in Sins & Needles adlı iyi kazanan dövme dükkanı iyi bir şans olabilir. Tabii önce Camden'e iyice yakınlaşması ve onun yeni hâlinden fazla etkilenmeyi kendine yasaklaması lazım.Kitabı çok anlatıp her şeyi açık etmek istemiyorum. Sonuç olarak çok pis adamlara bulaşmış Ellie'nin yeni umudu Camden'in de çok pis adamlara bulaştığı ortaya çıkıyor. Adeta birbirlerini buluyorlar.Kitap "romantic suspense" türünün hakkını veriyor aslında. Kendinizi kaptırırsınız heyecanlı bir şekilde okuyabilirsiniz. Ben de çok sıkıldım diyemem ama içine fazla giremedim. Şöyle ki; karakterlere daha kitabın başındayken ısınamadım. Bir kere Ellie bana biraz zorlama bir karakter gibi geldi. Hani güçlü bir karakter olmaya zorlanmış ama aslında yaralı bir kadın falan filan. Sevemedim. Camden'i ise daha sert bekliyordum sanırım. Hele ki "küçük" sırrını öğrenince ona ısınacağım varsa da vazgeçtim. Eh, insan karakterleri sevemeyince kitabı da sevemiyor doğal olarak. Yani benim için orta düzeyde bir kitaptı.Aslında suç Karina Halle'nin değil. Belki diğer kitaplarının hakkını vermiştir. Kadın kötü yazmış da diyemem. Benim sorunum karakterlerleydi. Bu yüzden de serinin ikinci kitabını okumayı düşünmüyorum. Sins & Needles oldukça devamını merak ettirecek şekilde bitirilmiş olsa da.Kısacası, romantic suspense sevenlerin göz atmak isteyeceği bir kitap. Ben çok sevmedim ama belki karakterleri severseniz siz benden çok seversiniz.Puan: 3

The Artists Üçlemesi'nin diğer kitapları

Kitap 0,5: On Every Street (novella)

Kitap 2: Shooting Stars

Kitap 3: Bold Tricks

Çekiliş: 

a Rafflecopter giveaway

28 Aralık 2013 Cumartesi

Sürgün, A.Oktay

SÜRGÜN                                                                                                       "Sevgili Sürgün, bulunduğun bütün                                                                                                         kıyılarda"I.Karın yabanıl tınlaması kesilinceHerkes ölülerini toplardepremin, donmuş belleğinve tarihin kalıntısı altından            Ey aşk ve av saatlerinin omurgasını anısız bir haykırışlasavuran gel-git zamanının ay çekimi ölüler            Ey uzun ırmakların, yaz göklerinin, ekim ayının tutsağıve uslanmaz özlemcisi            kalır ardında bozkırın sanrısal sesi            ve yalçın kayalar.Şaşkındır harmanın soylu korosu,ne büyük ilkyazı muştularne dölün güvenli ayak izini;yas'ın ergimesidir duyulan.Sen mevsimden ürken Sürücücoğrafyayı dağlayan,unutuldu ağıt yakıcılaryüreğin başkaldıran ilk Söz'ü;yıldırıcı gecedir fışkıraniris çürümesi ve cıvalanmatopraktan, soğuk su kaynağından            Ey bakır sesli Sürücü, yayılır dağ çeşmelerininserinliği sağ avucundan            koruların hışırtısı diyorum sol avucuna            rüzgâr ve güneşle dövülü kadın yüzlerinin tarrakasıbunlar da            geçip gidiyorsun tahta köprülerden            Sana derim: Gün geldi, inceltiyor bıçağı çakmaktaşınınkavı, taşkınlar ve büyük yangın, ey göğsünde bin yıl            barındıran çoban yıldızının, ilk tekerleğin, su bilimininyılı            tohumun menekşe vakti nicedir yağmalananGücünü ve sabahını kuşanmış vakituykusuz bilgenin, gerilmiş kasın vakti:Sızıyor anısı yitik şölenlerintoprak testilerden, duvar yazılarından.Herkes bilirdi şölen ayını: Mayıs,kırk günlük yoldan gelirdin çavlansı Ozanduru sedefler korosuyla.Oğlağındı tehlikelerve şimşeği yağmur öncesininaşkınsa havayı aydınlatan.Gebelerdi sözün coşkusuylatoprakçıl ve yiğit halkınıve bütün su kaynaklarını            Kavmim derdin, sonsuzun kabuğunu soluyan            gecenin büyülü kemiği kavmim Ey Şair sasılıyorsun Sözlüğü açınca:            Mayıs, beşinci ayı yılın.Dağıldı uğultulu şölen alanı,şimdi ölüm ve yalnızlıksözcüklerinin biricik anlamdaşı            Biçimledi çünkü kendini bozkır, özlemin iyonu da çatırdıyor sürgün yazıcıların alnında;            yel değirmeni, yıkık direkler, susama ve asit akşamının gıcırdayan yük katarları            uçurum dönencesi ve fırtına            keskin bir hüzün kokusu, kadıncıl ve erkek, gurbetçiliğin avadanlığında ve omurunda kentin            ve bitimiyle soydaş olan            ele veremedi o alnı daha,            gümbürdüyor yasasında granitinBayat ekmeğin ve tuzunve toprağın ey Sürücü,malgamamsı han pencerelerininıssızlığa açılan kepenkleriniaç kargaların çığlıklarını anlat bize.Nasıl bir bitkidir afyon            yarasa            nasıl bir kuşve ölü doğan çocuklarınbuğu var mıdır gözbebeğinde?            Anlat lodosun dipsiz kuyusunu da             balıkçının yolunu tıkayan,            kuraklık ve soygun yılını:            kararan su güğümleri, ince boyunlu göçmenler            içimde paslı bir sıkıntı olan kent, hâlâ kulaklarımdao uğuldayan lav, akıp giden tebeşirsi saatler,solgun yüzlere bulaşan yüzyıllık is            geçmişin ve geleceğin sesinde, biz ki yalnızlık veacı bulduk ataların ve toprakların terekesinde            anlat Sürücü ve bildir            sözün anahtarı kimde?Savrulup giderken gördüm herşeyisavrulup giderken:Altın ve buğdaybarbarlık ve kumtaşıl ve beden            Bilmiyorum da Sözlüğümden daha umutsuz bir fırtına, yanyana duruyor öksüzlük ve gurbet, gözyaşının aylası da sevincinki kadar görkemli kullanımları tüketiyorum, nerdeyse avucumda atacak denizin bir siklon ağzına benzeyen kalbi            bir kez daha uyanıyor içimde ağıt            ve gamlı bayram sabahı haliyle taşraYüzünün ağrıyan yanınıdurmadan bir dağa yaslar taşra,çünkü umutsuzluktur yolve ürkünç bir durulukladamlar yalnızlık manzaradan.            Su içmeyecektir artık taşra            doğurmayacaktır da            yalnızca haykıracaktır:Ey gök            acıyı ve konuşmamış ağzı sensin yıllardır mayalandıran            kar kesildi ve ölülerimi topluyorum            çıkıyor kapıların önüne kadınlar, çocuklar, cansıkıntısıkükürdünü tutuşturur sesinbölüşür kuşun kanını çocuk,çiftleşir bir elmas hışırtısıylakadın günlüğünü tutar gurbetin.Karın tınlaması kesilincesiler camın buğusunu yolcu:Donmuş kurt sesidir ova,kemikle büyülenengururla vurulan kurt sesi.Açlığın körelttiği bilgelikyalnız ve obur Phallusçiçek salgını ordadır.İnsan her şeyle ilenir Tanrı'yaköpek havlamaları ve acıyla.            Soylu dünya bilgisidir acı            kendini ete ve tarihe yazanKar kesilincedönüpte en büyük oğul;            kıyının kör gözlü düzyazısını, suskunluğu ve avcının getirmiştirkırık yayını            dinginliğini hayvanın ve aletin            dölyatağının ve sesin;adını kütüğe işleyince:Kazdım ürkünç Kasım göğünübir betimleme sağnağı yeniden:İçimde gezinen üzgün yolcu,klavsen tınlamalarının tayfunuulusların ve ülkelerin karmaşasından gelen,daima kalıyor oteller ve karkentin ve yüreğin ölgünlüğünden.Direnme yuvası ve buluşmadır kentBoris Vian'ın saydam Sözlüğünde,bense ytong diye yazıyorum ve suskundarmadağın olmuş Sözlüğüme;kesiyor özsuyumu otellergeçen zamanın alın kemiğiyleKaçının önünde irkildimkaçının odasında ey durmadan Giden,tasalı gözlerin ve tufanın anısıyla.Biçimlendirdim de elbetyalnız bedeni, yolu, denizaşırıyıgezginliğin yabanıl ormanını ve sulfatasınıaşkım ve silahım olan sözcükle            Yine de büyülenmişiyim o sulfatanınEy göçebe! Duyum ve sürenin kurdu            çay bardakları, faturalar, bir gövde harmanı            kalıyor ardında.Ama onlar da kaçak İbranîgeliyor aynı umutsuzluk soyundangeride bıraktı onlar da sabahın yıkıntısınıkentleri, ölüleri, adlarıdaha da dönecekler dünyanın anaforunda            Dünya! Kaç kez yitirildi gömün bulundu kaç kez,            ulusların tozu parlıyor mavimsi zırhında            diyeti oldun bilgeliğin, sapan ve şiirin sunusu, işte            doruklarını sıralıyorum: Everest ve Filipin Çukuru, uzanıyorumilk limon ağacının gölgesine            hâlâ diridir engebelerini aşan savaşçıların veermişlerin ayaklarındaki sızıİşte yeniden çöle düştü İbranice:Toprak diyor, ekim zamanıyurdum, barınağım ve aşkımdurmadan sizleri arıyorum işte.Bende kaldı hep yiten bedenlerin acısıinanmasam da duygunun simyasınadağ çöktü ve su dondu, bende kaldı.Yolcu! Yurdun olmayacak daha bir süre,yalnızlığın ve büyük susuşunçeliğini kuşan, bekle.Ardında tipiye çevirdi Kasım göğüsözcüklerim de savruluyor işte.Söndürmez artık hiç bir asitgöğün ve gözlerimin yangınını,kar da ürkütemez, yaralı kuş dadüşsel yüzün kadar yüreğimiBen en büyük oğuldönüyordum azgın deniz akıntılarındançürümüş ağaç köklerinin akkorundan.Toplanmıştı ölüler;yazdan kalma bir deniz hayvanınıngarip parıltılı omurgasısürüklenip gelmişti nasılsave irkiliyordu yolcularrastlamakla kendi anlamına:SürgünDaha haritası çizilmemiş, soy kütüğü tutulmayan Sürgüntoprak adamları ve dülger oğluydu ilk ataların,bir armağanı mıydı ki bengi göğüntarih aşılanmıştı alınlarına.Sende yazıldı bakır çağı çölünimzan okunuyor uygarlığın paslanmaz defnesinde.II.Ben en büyük oğul            büyülerim geceyi hançerlekıyıyla doruğun özleminiyüreğin öcünü kille            yüzü sözcükle.            Ey büyü, öncüsü soyumun, tipi kapımızda, düşünceyse bileniyor umutsuzluğun operası ve yarın'ın olduran yalımıyla            Ey büyü! Harmanlayan çölün kumunu ve ormanın tehlikesini, istemi körüklüyorsun bir yandan da            karışıyor yıkılan duvarların uğultusuna kır çiçeğinin yağmurlu sesi, cevherlerin çakmaklanmış simgeleri de kazmanın sondanın hurrasına            yine de biçiyor taşıtların gürültüsü şiirin tamamlanmamış Atlas'ını, naylon ve plastik            tutsağın solgun menekşe gözü, cana kıymayın kristalden altbaşlığı            ah ne zaman kutsanacak bu toplamın Bulucusu?            Kutsayalım ve bilelim: Yalvaçların oldu bütün çağlar. Silahlarımız dursun şurada: Acıya dayanıklı bir Yürek ve yepyeni bir Sözlük            Madencinin lâmbası ve kandili Ozan'ın            aydınlat yolu            Hesaplayan suyun sinüsünü, uyduların yörüngesiyle boyanan Samanyolu dalgacısı            sen ya da kahve masalarına tozlu bir yalnızlık bırakan, resmin çizili bütün ikindi yağmurlarınaKaynak ustası sesleniyorum sana dasana tohumu savuransana durmak bilmeyen Yolcusana Yazıcı;işte her şeyden konuşmanın zamanı:            Eldir ekmek ufağını toplayan ve orağı tutan, yontan fildişini ve bağbozumu akşamının            erguvanını, iklimi derleyen hamaratlık            soylu işçisi dişiliğin            kömür de yok sensiz platin de, akarsuyun aklını karıştıran, dölleyen rengi ve göçmen kuşlar enlemini            nilgindir ereğin ey kireç tenli geceyle söyleşen, bitecek gibi de değil bu her dakika artan hüner, şimdiden leylağın ve fesleğenin kokusuyla yüklü Oğulcuk            nice şeylere yaraşıyorsun cıvataya, törenlere, ölü gömmenin demir dişli acısını da unutmuyorum, dağıtılmış Ekim gecesini şahdamarından tutuşturan Devrim'e ey özdeyişler tarlası            tınısı çağların dikenli derisini kendinden geçirenFlavta            cesaretle yazıyorum Özdeş sözcüğünü            yükselen Kuğu şarkısı            Yürektir mevsimle birlikte göçen. Kaldı ölü kuşlar ve yapraklar            kaldı bir ev: Oğulun ve kızın sevecen yüzü küfleniyor henüz şamandıranın solnu kesen sözlerin anısıyla, Ana da gün adlarından dünyasalın kırını imbikliyor            bir Yazıt olan dünya, bir Tarih olan dünyaYürektir cevapsızlığı yüklenen            Ey yürek            yaz bir yere çöl rüzgârlarının görkemli adını, ölülerini vermeyen denizin hesabını tut            Salı ve Perşembe pazarlarının hesabını tut, tunç ayaklı tütünün ve yelesi kabarmış pamuğun            tut soluyan yaz akşamının perçemini, terini sildi ve çok oldu oturalı toprağa            kara ve soylu zeytini de meze yapıyor ve yüzyılların damıttığı Anadolu hüznünü                                                              ey                                                              daha da taşıyacağımız vazgeçilmez urba,            besini burcunda hazineler savuran belleğin            Temmuz denizinin yarı çıplak bekçisi ve dolunay kolcusu: Bilgin artsın diye acılar            vardın ilk kutup seferinde ve son uzay kenetlenmesindeEy olanaklar:bulunmuş ve bulunacak yazıtlar,kükürt ve buzul yolununey gökgürültüsünü durultan flamalarhırs, istem ve bulgu;dalga mekaniği ve zerdali çekirdeği,onu bulan, gömen ve sulayanmavi gözlü şaşırtıcı çocuk.Tarihi ezberleyemeyen yapan çocukların olanağıve ŞiirYürekledirYazıcılar, size derim:            Kim ki ekiyor ve biçiyor kim ki otlatıyor kim ki kardeşinin çobanı kim ki sözünü ve tövbesini bozmuyor            çiçek üstüne olsun,            kim ki yolunu buldu ve asla dönmüyor kim ki soydaşını kınamıyor ve güçsüzlükten utanıyor kim ki acıyı zorluyor ve şarkı yaratıyor            Esin ve Kurtuluş üstüne olsun;            Ekmek ve İçki üstüne olsun kim ki bir sofra kurdu ve suyunu sebil etti kim ki sözünü kullanıyor ve kardeşçe bir öğüt çıkarıyor ve kim ki aşk ve inan duyuyor ve paylaşıyorSize derim Yazıcılar:            kırağı düşmüş Mart sabahının ve odalarla alanların meyvesini deren kahkahanın Yazıcıları, güçlülük ve doğurganlığın            kanla yazanlar öyküler gerçek olsun diye bilgelik ve hoşgörüyü kuşananlar. Böyle kazanılır acımasız bir bilek, depremsi bir anlalatımla da sarsın Yazgı'nın mazgalınıSilahlandıranlar ve İkramcılarsize derim:            Sabaha gebe gün bitimi, acı da sevince. Gene de kollayın yürek kırgınlığını, telâşını ölümlünün.            Suyun vakti döner, sözcük de bin türlü kullanır, bilinçse sonsuz bir tohum.Size derim: Yasasızlık olmadı mı Yasa?            Kollayın: Çoktur menekşenin çeliğe su verdiği, el kitabı olduğu üzüncün deGezgin büyülüdür fethedilmemişin gizemiylesavaşçının kargısı sonunda uzlaşır ölümle;sense bedenin ve ruhun acısına adandın ey Sürgünanıtın yok ama ülken heryerSimyanın yitik bilgisi SürgünBedeli ödenmemiş, ödenmeyecek SürgünYalnız benzeriyle konuşabilen SürgünYazıcısı çoğalmayan SürgünIII.            Yaşamım sana sunuldu sözcük: Geri çeviren dünyayı, yeniden kuran abanoz kükreme            Gecenin ödağacı tütüyor, kapandı ulular çağı. Gülümsüyor bana yeşilimsi kadavra            Bir andaç: Umutsuzluğuyla dünyanın bir görünümü ve parlıyor şafağın kayatuzu dişlerinin arasında. Daha okunmuyor bildirin ey Muştucu            Bir im: Yazıtı bulunmayacak, yaşamsa iz bırakmıyor kıvılcımlanan acısından. Bengisu da yok toprağın sürülmesinden, demirin dövülmesinden başka            Yarılmış göğsünde çakılları yansıyor Sürgünlük Kıyı'sının körletici, sağırlaştıran manyetik tınlamalarla            ve ürkünç kalıntısı siklon günlerinin:            Kaynağını yitiren Büyük Cümle: Yabanıllıkları karşılayan, her şey işte, yürek ve akıl bağları, kâğıtlarda unutulup giden bütün o gömü; o betik ki ölü sevdaları derliyor, sözleşmeler ve işe sonverme belgeleri ve bulantısı dökümhanelerin, ıssız bayram akşamlarının, daha ağzın içindeyken paslanan o sözler:Şarkıyı bir kılıç gibi sevdimsesini ılıman bir kıta gibi sevdim,bir yabandım ben. Yurtsuzve baharsızizinli bir erdim            ey gemicinin ve şairin şarkısını çevreleyen taşılsı küf, bir yalnızlık hep ertelendi okunması. Ey öncülerin yolunu tıkayan            Leş akıntıları gözlerinde geçmişle iç içe, geleceğe gebelenmiş. Yine de soylu bir alaşım tüyden ve spermadan, bulutsuların gümüşünden ve tozundan patikaların            ve daha Yalvaç'ı belirmeyen oteller soyu: Yoksul, dilencisi iyotun, duyulmuyor yaz güneşinin hışırtısıda, bitkin, toprağı nadaslanmayan            ve tutsaklar            Gerçek Yazıcıları tarihin. Kamaşmış dişleriyle ısırıyorlar bir volkan çiçeğini, kurtulmalıklarını topluyorlar            ah, ne gün olacak o gün            Kıtanın nehirleri de gözlerinde işte, vurup durdu kumsala sürüklediği yıkıntı: Avlanmış bir Yürek, günücüler,            göçmen sürüleriFora            Fora çerçilerin sıkıntısı, eli değmedi daha hiçbir oymacının            yerbilimcinin kazması fora: Hangi zamandan bu göztaşı burçları ağulayan. Oğlak'ı ve ikizler'i ötekileri de            kerterize gelmeyen            nerede doğabilirdik başka?            Fora yol sorma lehçesi: Ekine başlanacak. Ey acemi gündelikçiöğretecekler tınazlamayı sana da. Derin karardı şimdiden, susuşunsa bir uçurum            Ey kadastrocu neler gördün yıkılmış kentlerde? Açıklasın bize yüreğin ve taş yontucunun işleyen keskisi:            Yörüngesini çizen sonsuz bir iç çekme            düşüncenin aleve verilmiş burcu. Ne korkunç doğumlar yaptı badem ağacının tohumunu silip süpüren bora kavşaklarında, tam da çığlıklar yükseliyordu gecenin kimyasından            ve kanayan bir hayvan yarası            Soysuzluk ve Ölüm dedi kardeşini yitiren            Dinliyordu kurt seslerini ve tecimenlerin çığrışmalarını, her şeydi alım-satımı yapılan            Açıklamak istiyorsun ey Bilici daha baskın uğultun kayın ormanının gürüldemesinden            ama gelmedi Vaktin            İniyordu gece fosforu, çakmaktaşından da sert; boşalmış bedenlerin üzerine. Hangi aşkın anısıyla ey Ulu Organ?            Yok ediyor anlamı sis düdüğüBöyle öldüydü ilk semender.IV.            Ey imgelemi her şeyle çiftleştiren kadavra, evrenin gizi kadar çok insanın gizi, ben de ayırdedilemem senden            aynı fırtına göğünün demircisiydi benimle de konuşan, duyuluyordu uğultusu bozkır yelinin            ve çok olmuştu Ozan'ın kandili söneli            Dağlanmıştım ateşiyle tutkuların, bağsızım dedim ey Sirenler' in şarkıları geliyorum dolu-dizgin, sunuyorum erkek gücümü tehlikenin ve özlemin tırpancısına, etimi kerpetencilere ve bu tecimen dünyaya acımı            Ey beni çevreleyen büyü helezonu            sualtı kentlerinin fosforlu büyüsü            Orada gömülü çocukluğum çevir soğuktan kızarmış yüzünü bana, kokusu hâlâ ellerinde sıcak ekmeğinKarartma günleri:            Tahılın gücünü bilmiyor daha okuma-yazman, uçak başka bir adı kuşun, kar da kelebekle özdeş bu çamurlu yolda. Ey kırlar, sen de bir anı olacaksın duru ve parlak dere            Yitiriyorsun ekmek karnesini gözyaşın kış ikindisini ayrıştırıyor. Daha İncil'i yazılmadı bu küçülmenin            Bir leylak kokusu gülümsemesiyle öldü ninen, "Ekmekçi Kadın"ı okumuştun gece. Halk hikâyelerinin ve masalların bilgesiydi, yoldaşlarıysa cin ve peri tayfası            bir ölü daha var şarapçının kapısında bulunan. Barınaksız, yüzünde bir çakal sürüsünün ulumasıyla donan. Çekişiyordu delilikle            savurduydu bir güz öğlesinde geçmişinin gömüsünü: Parasız yatılı ilk gençlik, Öğretmen Okulu'nun müzik bölümü kartalın kanat çırpışlarıyla açılan ele geçmez ferç            fazla bir şey de bilmiyordun ey İspirtocu, bir bardak şaraba eski tangolar çalan            Çocukluk tokalaşmadık nicedir, ökseler kuruyorsun hâlâ, arının balı gökkuşağının efsanesi de geliyor avlağına. En eski gerçeğin gezegenlerarası gidip gelmeler            bir kez bile irkilmedin ölüler toprağıyla            Fatihler geçti üzerinden parlıyor tolgaları gözalan doruklarda. Kavimler daha da parlak, bakırın ve plastiğin bulucusu utkuyla bozgun arasında            Bense kanıyorum cübbesinde yiten ermişin esrimesiyle. Cüzzamlının umutsuzluğu da bende, tayfanın anaforları çevreleyen sevinci de            etimde kentlerin sustalısı. Bir çavlan sanki kanım.            Sarsılıyorum giziyle yakamozun, bedense hep yalnız kalıyor.V.            Ay doğdu, yedi taşkın ve yedi kuraklık oldu            Ey kuyu suyunun acı tadını gezdirenler            Ey yok edilen ormanların yasıyla içenler            Ve dağıldı kardeş sofrası ve korku düştü içlerine            Biri "kaygım kılavuzluk ediyorsun bana, hiçbir beden O beden değil" dedi            Biri, "Bengilik yok, yaşamsa yaşadığımızdan başka şey değil" dedi            Biri, "Ey aldatılmış Çinici ne görüyorsun gözlerimde ölümden başka?" dedi            Yakındı kardeşlerini yitiren Küçük:            Yuvamız ne oldu?            Anılarımız ne oldu?            Nedir bizi şartlayan amansız Yasa?VI.Unutulmayacak ayrı düşmüş soydaşların yazıları:"Kaçıncı yaz? Geçti hüzünler bırakıp ardında;istiridye kabukları ve o serin mavilikumutsuz akşamların saldırdığı güneşçekişip durmuştu nasıliçimdeki sonsuzluk duygusuyla.Geçti: Yaz ve sedef omuzlu çocukların sesi,dinginlik ve alkolden kadırgalarve ihtiyar postacının ölüm haberi.Zaten bir haber çağıdır bu kilden zamansaçmalığa, frengiye, ölüme alışan.Alışan yalnızlığa. Alışıp da öz bedenindenacıyla büzülmüş bir taşıl çıkaran.Buydu bana kalan andaçtoprağın söyleşmelerive tarihin yorgun bakışından.Nereye döndümse zımparaladı anlamı başlıklaro boy afişleri ve amansız tecimadım başında da bir ilan.Aşk belki de hiç olmadı, özgürlük de öyle,sunuldum şölenine ey Mutsuzlukgövdemden daha ağır yüz bin belgeyle.Dokunulmuş bir eşya duygusuartık iyice sararmış bir parşömenbuydu işte kalan banabütün o metalsi rahimlerden..."Ben derim: Paslanmaz her zaman şarabın tadıcan vermez gün de bir hayvan inilltisiyle;kayıklar sallanır, bir martı güneşe çarparhavada aşkın ve dünyaya güvenin sözleri.Bıçağın keskin soluğu, bir göktaşı olan sesimtelefon numaraları ve semt adları ezberler:Kurtuluş ve hıncahınç Dolmabahçe alanı,ah öpüşle yumuşatılacak bu sertlikyalnızlığın demiri de dövülecek kabul et.Altında bir orman kıpırdıyor bu kararmış yüreğinbu susamış ağızda pınarların yeşimden çiçeği.Ben de dinledim kaç gece ölü çocuk sesleriniakşamı bir uçurummuşçasına taşıdım yıllarcave konuştum taşılsı sözcükler soyuyla.bitirildi sonsuz bir iç çekmeyle Temmuz.Ey yüreksiz beden, intihara benzer zamanEy bilinç: Ayrılığın yalımdan mühürü güzve kötü manşetler ve giden dostlarla sarsılan.İşte tutuldu su yolları ve sunuş olduişte oyuyor kendini zamana o kederli yüz.Yine de derim: Sıcaktır her zaman ekmekşiir bir muştudur ağıt olsa da;yaz göllerinin kadifeden muştusuyumuşak kar sesinin doğurgan muştusu,tarihle hesaplaşan yürek ve el gücününtoprak altındaki nemli tohum muştusu.Derim: Şöleni var silahın ve dölyatağınınilk yağmurun, ilk oğulun, ilk Hayır'ın.Al gel geçmişinin gömüsünü...Yol ağızda kalakalmış bir soydaş yazısı daha:"Ey alçak gönüllü koca, yitirdik yürek bilgeliğinin gizini,sesimiz kurumuş bir ağaç kökü            türküm de kavrulan bir başak.            Unutulmayacak            çavdar ekmeğinin, huysuz kış akşamlarınınve alkolün yaralı anısı            Alkol: Yüzümüze sinen yas mevsimi. Ergeç noktalayacak olan günlerin iskeletinde çırpınan imgelemi. Bu imgelem ki tarih öncesine ait            korkunç ne bulduysa:            Tirşe gözlü bir soy, akkor memeli SütanaBitki örtüsünde bakışınız, işte kısır kaldı kadınlarve orman            saydam deniz kuleleri, tan yerinin güzülden doruğu, akik elli göl üreticileri, ey Ece ağzında ilkyazı getiren, baharat kokan küçük çarşılar, Dirlik ve Özveri'nin demini çeken, kendini sınayan mercan gökler, söz dizimleri yanılgılarlaindi kargış.            Ey ölü çocuklar ve Kız-analar yılı. Ey Kız-ana, kuşandım seni yurtsuzluğun burcunda, solgun alnının demiri avcumda zonkluyor hâlâ            al gel rahminden o sonsuz çığlığını ve suçla:            Kimdi bana insanlığın soylu bir geleceği olacak diyen?"Cevapla bu cevapsızlığıey yanardağ kesilmekte olan Usta.Dondurulmuş kırlangıçların değilküflü çarşıların değilafyonlanmış ölüm işçilerinin değil,akar suların, ergiyen madenlerinhünerine sunulmuş granitinçoğala çoğala yol bilgisi edinenlerinkahkahasının billûr çanı kar gecesini tutuşturançocukların vaktidir senin vaktin.Vaktindir:Ey kadın tuzu ve ekmeği hazır et,hazır et kutsanmış bereketinio yeraltı bilgini ve imbiklerden çekilmişo ayrılık Sezgi'ni;durdu kükürtken gıcırtısı Eylül denizininkesildi ardında boğulmuş kuyularbırakan kum fırtınası ve hipnozlu kar.Dölle şimdi bu atalar toprağındaedimle inancı,aldanışla yeniden buluşu.Haykır son defa ve buluşsun SözlüğünKamunun güvenli kollarıyla.Vaktindirey şakağında buzullar uğuldayan Usta...            

ÜKG Blog Tur: Sins & Needles | Kitap Tanıtımı

Herkese merhaba!

Bu senedeki son turumuzda inceleyeceğimiz, yurt dışında çok sevilen Artist üçlemesinin ilk kitabı, Sins & Needles hakkında tur öncesi biraz fikriniz olsun diye tanıtım hazırlayalım dedik. Kitabın konusunu ve diğer detayları bu yazıda bulabileceksiniz. Yorumlarımız, alıntılar, ön okuma ve diğer paylaşımlarımızı ise 28-31 Aralık tarihleri arasında gerçekleşecek olan blog turunda inceleyebilirsiniz. Ayrıca bu tur bizim ilk İngilizce turumuz yani kitabı orijinal dilinde okuduk ve her zamanki gibi size en iyi şekilde tanıtmaya çalışacağız. Bir de çok sorulduğu için burada da belirtelim, kitabın ülkemizdeki yayın hakları alındı. Bunun dışında kim aldı ve ne zaman yayınlanır gibi soruların cevabını henüz biz de bilmiyoruz.

Sins & Needles

Yazar: Karina Halle

Seri: The Artist Trilogy #1/3

Yurt Dışı Yayın Tarihi: Ocak, 2013

Tür: Aşk, Macera, Yetişkin

Goodreads Puanı: 4.16 (11.150+ oylama)

Sayfa Sayısı: 438

Not: Türkiye'deki yayın hakları alındı.

  Ellie Watt hayatına sürekli sıfırdan başlamaya alışık biridir. Soyguncu bir çetenin kızı olarak çocukluğunu ailesinin son dolandırıcılığı için kullanılmaya alışık şekilde geçirmiştir. Şimdi daha büyümüş, akıllanmış ve dolandırıcılığı sanat haline getirdiği hayatından emekli olmaya hazırdır. Ama kuru topraklardan oluşan California'daki Palm Valley'e tekrar dönmesi umduğundan daha fazla ayartıcı sebep taşımaktadır; Camden McQueen. Bir zamanlar okulun ucubesi olarak bilinen Camden tanıdığı çocuğa göre daha iri ve kötüleşmiş, kendi işini yöneten yetenekli bir dövme sanatçısına dönüşmüştür. Ellie Camden'ın hala ona aşık olduğuna güvenirken hesaba katmadığı şey ise karşılıksız aşkın zamanla ne kadar kolay saplantıya dönüşebileceğidir.

  Camden Ellie'nin onu dolandırma planlarını farkettiğinde ona rededemeyeceği bir teklifte bulunur ama özgürlüğünün bir bedeli vardır ve bu da Ellie ile Camden'ı zorlu bir yolculuktan geçirecektir.

***

"Bu kitap beni tamamen esir etti." - USA TODAY

"Karanlık, cesur ve kesinlikle seksi, Sins & Needles tehlikeli bir yanı olan çağdaş aşk romanı hayranlarının tam aradığı kitap." - Xpresso Reads

"Bu kitap okuyucuyu süratli bir yolculuğa çıkarırken keskin dönüşleriyle daha fazlası için yalvarır halde bırakıyor." - Addicted to Heroines

Çeviri: ÜKG

BAŞ KARAKTERLER

ALINTI

24 Aralık 2013 Salı

Kitap Yorumu: Eğer Yaşarsam - Gayle Forman

Bazı kitaplar vardır, konusunu okursunuz ama ya anlayamazsınız ya da beyniniz algılamanızı istemez. Yine de bir nedenden kitaba çekilir, sonuç olarak da okursunuz. Eğer Yaşarsam/If I Stay de benim için böyle kitaplardan. İki seneden fazla süredir kitaptan haberdarım, listemde bekletiyorum ancak bir türlü okuyamıyorum. Ne olduysa iki gün önce oldu; dün okumaya başladım ve bugün bu yazıyı yazıyorum.Daha önce muhtemelen söylemişimdir ama tekrarlamakta bir sakınca yok: Asla ağlamak için kitap okumam. Kitabın bana vereceği her duyguyu saygıyla karşılarım. Eğer Yaşarsam'ın beni üzeceğini tahmin etmiştim ama ağlatacağını tahmin edememiştim. Planlarıma hiç uymadı bu. Bilseydim, kitabı otobüste okuma gafletine düşmezdim. Kendimi çok zor tuttum. Okurken baştan sona Mia'nın hüznünü kendinizinkiymiş gibi hissediyorsunuz.Mia'nın muhteşem bir hayatı olmasa da, oldukça normal hattâ bazı yönlerden kıskanılacak bir hayatı olduğu olduğu söylenebilir. Sevgi dolu bir ailesi, eğlenceli bir en yakın arkadaşı ve tapılası bir erkek arkadaşı var. Ve geleceği de oldukça parlak. Küçüklükten beri çello çalan Mia, henüz on yedi yaşında olmasına rağmen başarılı bir müzisyen. Ve mükemmele yakın hayatı bir günde paramparça oluyor.Hall ailesini yok etmenin eşiğine getiren bir trafik kazası oluyor. Mia ailesine ulaşmaya, hayatta olup olmadıklarını anlamaya çalışırken kendi yaralı bedenini görüyor. Ve Mia komada olduğu tüm süre boyunca yakınlarının yaşadıklarını/yaptıklarını dışarıdan izliyor.Herhalde kime sorulsa görünmez olmayı ister. Biz orada yokken insanların bizim hakkımızda neler düşündüğünü kim öğrenmek istemez ki? Tabii Mia'nın durumunda bunun hiç de üzerine atlanılası bir fikir olmadığı aşikar. Mia yakınlarının acı çektiğini görüyor. Yarı canlı bedenine bakıp kendine acıyor. Hastaneden uzaklaşamasa da geçmişi düşünüp hayatını tekrar gözden geçiriyor.Gayle Forman, "bir insanın hayatının bir günde nasıl yıkılabileceğini" çok güzel anlatmış. Öyle çok süslü kelimelerle de değil, basit ama etkili biçimde. Mia ve ailesinin hayatlarını şekillendiren müziği de harika kullanmış.Bir de Adam faktörü var tabii. Mia'nın eşsiz, müzisyen erkek arkadaşı. Adam öyle bir yerde giriş yapıp son noktayı öyle bir koyuyor ki ona hayran olmadan edemiyorsunuz. Üstelik kendisi YA kitaplarında sevdiğim nadir "Adam" isimli karakterlerden. İsme karşı ön yargı oluşturmak üzereydim ki gelip günü kurtardı.Eğer Yaşarsam/If I Stay, bir yandan sizi derin bir hüzne sokarken diğer yandan umut da veriyor. İster istemez kendinizi Mia'nın yerine koyup "Öyle bir durumda ben neyi seçerdim? Yaşamayı mı yoksa ailemi mi?" diye sorguluyorsunuz.Kitap şu sıralar filme çekiliyor. Tam tarihi belli değil fakat 2014'te vizyonda olması bekleniyor. Mia'yı Chloë Grace Moretz, Adam'ı ise Jamie Blackley canlandırıyor. Şu tatlı resmi eklemeden duramıyorum. Görünce bile duygulandım:

Eğer Yaşarsam'ın devam kitabı Sen Gittiğinde/Where She Went'e galiba başlayacağım en yakın zamanda. Okumam gerektiğini şiddetle hissediyorum. 

Puan: 5

23 Aralık 2013 Pazartesi

Diyarbakır’da karnımız da doydu gönlümüz de

‘Bayram Çöreği Diyarbakır Mutfağı’ kitabının lansmanı için geçtiğimiz hafta Diyarbakır’daydık. Termometreler -10’u gösterse de gerek misafirperverlikte birbiriyle yarışan Diyarbakır insanı, gerekse tadı damağımızda kalan leziz yemekler içimizi ısıtmaya fazlasıyla yetti.Sisten dolayı gidişimiz bir hayli olaylı oluyor. İki saatlik yol, dört saatlik rötar. Neyse ki hava öğlene doğru muhalefet etmekten vazgeçiyor ve kadim kent Diyarbakır’a ayak basıyoruz. Ziyaretçilerine ‘kıyak’ geçen ilginç bir soğuğu var. Sıcaklık -10’u gösterse de İstanbul’daki kadar üşümüyoruz ilk gün. (İkinci gün artık misafir değilsiniz dercesine hava inanılmaz soğuyor.) Vakit kaybetmeden şehrin meşhur lezzet duraklarından biri Kaburgacı Selim Amca’ya gidiyoruz. ‘Merakla beklenen kaburga dolması servis edilene kadar sıcacık pide ekmeği, mehir (yoğurtlu ayran çorbası), bostana, hemen akabinde ikram edilen içli köfte ve bumbar dolmasıyla ‘bastırılıyor’ midelerimiz. Garsonlar nar gibi kızarmış kaburga dolmasını görsel bir şölen eşliğinde görücüye çıkartıyor. Biz yutkuna duralım kaburga parçalanmak üzere yan masaya alınıyor. Servise hazır hale getirildikten birkaç dakika sonra hakkından geliyoruz. Ağızda dağılan yumuşacık oğlak etinden midir, pilavın içindeki badem, baharatlar ve nefis tereyağı aromasından mı ‘son kaşığın’ sonu gelmiyor bir türlü. Midemizde nefes alacak hava boşluğu kalsın diye irmik helvasının sadece tadına bakmakla iktifa ediyoruz. Programdaki ara vakitlerin kaybı midemize pahalıya mal oluyor. Zira bir an önce bizlere Diyarbakır mutfağının ön plana çıkan yöresel yemeklerini tanıtacak ev hanımı Münevver Aslanhan’ın evinde akşam yemeğine gitmemiz gerekiyor.Havasından mıdır, suyundan mı, bu coğrafyada herkes çok samimi. Kuru bir ‘Hoş geldin’ seremonisiyle yetinmiyor, ilk defa gördükleri onca insanı tek tek bağrına basıyor Aslanhan ailesi. Soluklanmak için salona giriyoruz. Maaile İstanbul’dan gelen misafirleri etrafında pervane oluyor adeta. Münevver Hanım’ın telaşesi hepimize tebessüm ettiriyor. Kâh yaptığı yemeklerden bahsediyor, kâh mutfağa koşturup son rötuşları yapıyor. Masada mübalağasız dirseğimizi koyacak yer yok. Diyarbakır’a has, görünüşüyle tıka basa dolu midelerimizi bile iştaha getiren yemeklerle donatılmış sofra. Patlıcan ve soğan dolması, kişnişli mercimek çorbası, kabak meftunesi, haşlama içli köfte (yumurtalısını tercih etmiyorlar), sac ekmeği patile, duvaklı pilav, çeşit çeşit salata ve burma kadayıf. Gelmeden hemen önce restorana gittiğimizi öğrenen Münevver Hanım, haklı olarak bu duruma bir hayli içerliyor.Bundan olsa gerek mutfakla salon arasında mekik dokumaları sırasında sık sık, “Bu yemeklerin hepsi bitecek, yoksa hayatta göndermem!” kabilinden tehditkârane tembihlerde bulunuyor. Elimizde olmayan nedenlerden ötürü olsa da onca hazırlığı görünce epey mahcup oluyoruz. Hiç tanımadığı insanlara evini düşünmeden açan Diyarbakır’ın gönüllü kültür elçisi Münevver Hanım ve aile bireylerinin gönlü olsun diye bütün yemeklerin ucundan da olsa tadına bakıyoruz. Kabak meftunesi ve duvaklı pilav (Duvak pilavı özel günlerde yapılan bir yemek. Zira Diyarbakırlılar misafirin önüne asla sade pilav koymazmış) bize göre birinciliği paylaşıyor. Yemek faslını hızlıca sona erdirip ayrılıyoruz. Zira bir sonraki durağımız Diyarbakır gezimizin ana amacı olan Metro Toptancı Market’in katkılarıyla çıkan ‘Bayram Çöreği Diyarbakır Mutfağı’ kitabının basın toplantısı. Toplantının yapılacağı otele doğru yol alırken yalnızca Münevver Hanım’dan Diyarbakır mutfağına ve dolayısıyla kültürüne dair öğrendiğimiz onca bilgiyi göz önünde bulundurunca, yüzlerce Diyarbakır yerlisi kadınla bizzat görüşülerek ortaya konulan bu kitabın şehrin tanıtımına ne denli büyük bir katkıda bulunacağını düşünmeden edemiyoruz. Zira uzun ve titizce yürütülmüş bir çalışmanın ürünü olan ‘bayram çöreği’nde Diyarbakır yerlisi yüzlerce kadının tarifi bulunuyor. Kitabın editörü Nihan Aras, hepsiyle bizzat görüşmüş. Üstelik yalnızca merkezi değil ilçeler hatta köyleri bile gezmiş. Buradan hareketle çalışmanın bilimsel kaygıdan uzak olmamakla birlikte halk kültürünü temel alarak yürütülmüş olduğu söylenebilir.Bayram çöreği, Diyarbakır mutfağıyla ilgili yazılmış ilk eser değil ancak onu diğerlerinden ayıran en önemli özellik, 256 tarifin şehrin tamamına gidilerek yazılmış olması. Bundan dolayı kitap yalnızca 9 bin yıllık bir medeniyetin mutfağına dair bilgi değil, bölgenin etnik ve dini kimliği, kültürel değerleri ve sosyal hayatı hakkında da ipuçları veriyor.Not: İki günlük Diyarbakır gezimizin son günü kısa şehir turuyla geçiyor. Nice sanatçı ve bilim adamı yetiştiren kültür, sanat ve peygamberler şehrine veda ederken düşündüğümüz tek şey, bu kadar kısa sürede bile onca yıllık önyargılarımızı yerle bir eden samimi insanları, tarih kokan mekânları ve rayihası damağımızda kalan muhteşem yemekleri oluyor.

17 Aralık 2013 Salı

Fazıl Say, İlk Şarkılar

Fazıl Say'ın Önsözü:

Türkiye’deki Sanatseverler ile, bir yorumcu olarak yüzlerce- binlerce kez buluştum, klasik müziğin en mühim bestecilerinin eserlerini tüm Türkiye’de seslendirdim, bunun yanında kendi bestelerim, gerek piyano için, gerek Oratoryolarım (Nazım ve Metin Altıok) ve gerekse Senfonilerim (İstanbul Senfonisi, Mezopotamya ve Universe) ile pek çok konserde yine kitlelerle buluştuk. 

En büyük merakım şiir okumaktır. Ben şairlerin arasında büyüdüm. Cemal Süreya, Metin Altıok babamın çok yakın dostlarıydı, amcam kadar yakınlardı, onların o yıllarda Ankara’da Tavukçu lokantasında uzun sohbetlerine hep şahit oldum, vakit geç olunca beni sandalyelerin üzerinde uyuturlardı. 1970’ler Ankara’sı… 7-8 yaşımdaydım. Bu şairleri bestelemek benim için hep büyük bir zevk, büyük bir onur, büyük bir yaşam görevi olmuştur, şarkı albümlerim nice farklı şiir, nice farklı şairler ile devam edecektir. Şunu söylemeliyim ki, yaklaşık 20 yıl önce bestelemiş olduğum bu şarkılarım ile Türk müzikseverlerinin karşısına çıkmak benim için “özel” bir durumdur. Bu gecikme için özür dilerim. Aynı şekilde; Bu şarkılarımın, ülkemizin en sevdiği müzik formu olan “şarkı” hususunda da, Türkiye’nin müziği açısından özel bir yere oturacağını ümit ediyorum. Bu şarkılara uygun sesi – (yorumcuyu) bulmak çok uzun zaman aldı benim için. Çünkü sadece müziği değil, şiiri de mükemmel yorumlayabilen bir soliste ihtiyacım oldu, ve yıllarca aradığım sesi bulamadım. 1994 yılında şarkılarımı o yıllarda yaşadığım Berlin’de bestelemiştim, (birinci versiyonudur) Pınar Demirel ile şarkıları Almanya’da pek çok konserde seslendirmiştik. Pınar ile yolları ayırdıktan sonra, bu 20-30 şarkıdan Nâzım Hikmet’e ait olanlar 2001’de NAZIM ORATORYOSU’nun, Metin Altıok’a ait olanlar ise 2003’de METİN ALTIOK AĞITI’nın temellerini oluşturdu. Şimdi 10 şarkı derledik, Serenad Hanım’ı çok beğeneceğinizi ümit ediyorum. İlk kez şarkılarımla sanatseverler ile buluşmaktan büyük mutluluk ve heyecan duyuyorum.

             

18. ÜKG Blog Turu: Kırık Camlar Üzerinde Dans - Ka Hancock

18. Blog Tur kitabımız Ka Honcock'un Feniks Kitap'tan çıkan bol acılı Adana kıvamındaki kitabı Kırık Camlar Üzerinde Dans.07.12.13| Yorumbaz - Ön Okuma07.12.13 | Romancekolik - Yorum08.12.13 | Kitap Esintisi - Yorum09.12.13 | Zimlicious - Yazar Hakkında09.12.13 | Sevgili Kitap - Yorum10.12.13 | Kitap Hayvanı'nın Günlüğü - Yorum 10.12.13 | Kitab-ı Sevda - Yorum10.12.13 | Kağıt Kız - Yorum

Kendi kurallarını koyan bir aşkın inanılmaz hikâyesi...Her evlilik bir danstır Lucy. Bazen komplike, bazen sevgi dolu, çoğu zamansa olaysız. Ama Mickey'le dansınız kırık camlar üzerinde gibi olacak. Acı verecek. Ve sen, ne acıdan kaçabileceksin, ne de bir sonraki adımda canının daha az acıması için ona daha sıkı tutunup az camlı bir yere ilerleyebileceksin.21 yaşındaki Lucy, Mickey'le karşılaştığında Mickey'nin kendisi gibi sorunlarla boğuştuğundan habersizdi. Lucy ailesinden miras kalan kanser ile Mickey'e ise annesinden miras kalan bipolar bozukluğu ile boğuşmak zorundadır.Sıradışı bir evliliğin yalın bir portresi Kırık Camlar Üzerinde Dans, okuru insan kalbinin derinliklerinde unutulmaz bir yolculuğa çıkarıyor.

Uyarı: Eğer her şeyden çabuk etkileniyorsanız bu kitabı okumadan önce kendinizi hazırlamanız gerekebilir.Lucy, Mickey'le 21 yaşında tanıştı ve onunla tanıştığında hayatında bu kadar anlam ifade edeceğinden ve en az kendisi kadar büyük sorunlar altında olduğundan habersizdi.Birbirlerine yavaş yavaş âşık oldular. Lucy, Mickey'nin sorunlu hayatını öğrendiğinde onu hiç yadırgamadı. Hattâ gösterilebilecek en yakın alakayı gösterdi. Mickey ise bu genç kadına her geçen gün daha fazla âşık olmaktan kendini alamadı.Evet, Mickey'nin bipolar bozukluğu var. Eskiden "manik depresyon" da denilen, duygudurumunda bozukluğa yol açan psikiyatrik bir rahatsızlık. Mickey'e annesinden miras kalan bu hastalık onun çoğu zaman hiç yapmak istemediği şeyler yapmasına, duygu durumunda ani değişimlere yol açıyor. Mickey böyle durumlarda kendini kontrol edemiyor.Lucy ile ilk tanıştıklarında Mickey böyle bir dönemin içindeydi. Neyse ki kendisini olması gerekenden mutlu hissediyordu. İnsanları eğlendiriyordu. Lucy ile iyi zaman geçirdiler. Ancak Lucy ona numarasını verdiğinde Mickey'nin onu aramamasının bir sebebi vardı. Kızının hastalığının diğer hallerini görüp kaçmasından korkuyordu.Bipolar bozukluğun kalıcı bir tedavisi yok. Mickey dengesini sağlayabilmek için sürekli ilaç kullanmak zorunda. Ve belli dönemlerde hastalık yine nüksediyor, durdurulamaz hale geliyor ve Mickey'nin tek çaresi kliniğe yatmak bile olabiliyor.Lucy ise üç kız kardeşten en küçüğü. Anne ve babalarını kaybetmiş bu üç kız, birbirlerine tutunarak büyümüşler. Lucy'nin annesi kanserden yaşamını yitirmiş. Ve gelin görün ki, kanser genetik. Yani annelerinden kızlarına geçmiş. Kız kardeşlerde de çıkıyor aynı kanser. Önce ablasında. Sonra Lucy de... İlk tedaviyi atlatıp normal hayatına geri dönüyor. Ama tekrarlaması mümkün.Lucy ve Mickey'nin evliliği tüm bu sorunlara rağmen çok güçlü. Birbirlerine yardım ediyorlar, her şeyi kontrol altında tutmak için kurallar koyuyorlar. Ve birbirlerini sevmekten asla vazgeçmiyorlar. Ne yazık ki beklenmedik bir sürpriz onları altüst etmeye yetiyor.Her evlilik bir danstır Lucy. Bazen komplike, bazen sevgi dolu, çoğu zamansa olaysız. Ama Mickey’le dansınız kırık camlar üzerinde gibi olacak. Acı verecek. Ve sen, ne acıdan kaçabileceksin, ne de bir sonraki adımda canının daha az acıması için ona daha sıkı tutunup az camlı bir yere ilerleyebileceksin…Hayatlarını altüst eden bu sürpriz aslında onlara umut da olabilir. Fakat yine her şey üst üste geliyor ve ilişkileri tekrar sınavdan geçiyor. Defalarca.Kitap çok acıklı. Aynı zamanda çok etkileyici. İlk sayfalarda başlıyorsunuz kendinizi Lucy'nin yerine koymaya. "Onun yerinde olsam ben ne yapardım?" diye düşünüyorsunuz. Yazım yanlışları vardı ancak kitapta ve bu çok dikkatimi çekti. (Takıntılıyım bu konuda bayağı.) Umarım diğer baskılar olur da düzeltilir. Bunun dışında, dediğim gibi çok etkileyici bir kitap. Her satırı sizi ağlatmaya müsait.Çekiliş:

a Rafflecopter giveaway

Alerjim mi var, sinüzitim mi?

Hapşırma krizleri, gözlerde kızarıklık ve durmak bilmeyen burun akıntıları… Alerjik rinitin alâmeti olan bu belirtiler özellikle mevsim geçişlerinde kendini fazlasıyla belli ediyor. Hastalık kimi zaman da kendisine çok benzeyen sinüzit ile karıştırılabiliyor.Mevsimsel alerjik rinit ya da saman nezlesi en sık görülen alerjik hastalıklardan. Dönem dönem gözleriniz kızarıyor, burnunuz kaşınıyor, hapşırma krizlerine girip kendinizi bitkin hissediyorsanız siz de alerjiden muzdarip olabilirsiniz… Alerji belirtileri vücudun bağışıklık sisteminin yabancı bir maddeye (alerjen) yanıt vermesiyle başlar. Bunu da alerjenin giriş yerine antikor göndererek yapar. Alerjen ve antikor arasındaki savaş yüzünden kanda çeşitli kimyasal maddelerin salınımı başlar. Bu kimyasallar da alerjik hastalık belirtilerine yol açar. Anadolu Sağlık Merkezi KBB Uzmanı Prof. Dr. Nesil Keleş, alerjik rinitin sık rastlanılan bir hastalık olup, son 10 yılda bu sıklıkta büyük artış olduğunu söylüyor. Allerjik rinitin en önemli belirtileri arasında hapşırma, gözlerde ve burunda kaşıntı, burun tıkanıklığı, burun akıntısı ve bazen de baş ağrısı sayılabilir. Bazı hastalarda işitme problemleri, boğaz ağrısı, ses kısıklığı ve öksürük de görülebiliyor.Dönemsel ya da sürekli olabilirAlerji yakınmaları bazı kişilerde bütün bir yıl boyunca sürerken, bazılarında belli mevsimlerde artış gösterir. Mevsimsel alerjik rinit ya da bahar nezlesi olan hastaların şikayetleri daha çok ilkbahar ve sonbahar aylarında ortaya çıkar. Buna en sık neden olan allerjenler çim, ağaç ve yabani ot polenleri. Yıl boyu alerjik rinit yakınması olanlarda ev tozu akarı, küf mantarları ve hayvan tüyleri en sık rastlanılan alerjenler. Yapılan son araştırmalara göre hava kirliliğinin de rahatsızlığı tetiklediğini söylüyor, Nesil Keleş.Alerjik rinit hayatı tehdit eden bir hastalık olamaması ve alınan bazı ilaçlarla geçici iyileşme sağlanabilmesi nedeniyle nadiren ciddi problemlere yol açıyor. Buna rağmen, alerjik rinit hastaların sosyal yaşamını ve sağlığını önemli oranda etkiliyor. “Sıklıkla hastaların yarısında yılda 4 aydan fazla alerjik rinit belirtileri vardır ve bu da yaşam kalitesini ciddi ölçüde bozar. Rinit aynı zamanda erişkinlerin iş, çocuklarınsa okul hayatını da olumsuz etkiliyor.” diyor, Nesil Keleş. Aynı zamanda başka hastalıklarla beraber de görülebiliyor. Astım, sinüzit, çocuklarda burun tıkanıklığı nedeniyle diş ve ağız yapısında gelişme bozuklukları, orta kulak hastalıkları ve besin alerjileri alerjik rinitle birlikte görülebilen hastalıklar arasında.Sinüzitle karışabiliyorAlerjik rinit teşhisinde detaylı araştırma çok önemli. Hastanın yaşı, hangi ortamlarda şikayetlerinin arttığı, daha önce hangi ilaçları kullandığı ve özellikle ailesinde alerjisi olan başka kimse olup olmadığı mutlaka sorulmalı. Alerji genetik bir hastalık olduğundan ailede başka bireylerde de olması tanıda çok yardımcı olur. Daha sonra ayrıntılı bir kulak burun boğaz muayenesi ve alerji testleri uygulanıyor. Alerji testleri deri testleri ya da kanda alerjenlerin incelenmesi yöntemleriyle yapılıyor. Alerjik rinit belirtileri sıklıkla sinüzit ile karışabiliyor. Bazı alerjik rinitli hastalar sinüzit teşhisi nedeniyle gereksiz yere yıllarca antibiyotik tedavisi alabiliyor. Ya da tam tersi, yoğun tedaviye rağmen alerjik rinit yakınmaları düzelmeyen, baş ve yüz ağrısı, yeşilimsi burun akıntısı gibi yakınmaları olan hastalar da aslında sinüzit olabiliyor.Tedavisi nasıl yapılıyor?Alerjik belirtilerin kontrolü, birden fazla tedavi yönteminin birlikte uygulanmasıyla sağlanıyor. Alerjenle karşılaşmanın önlenmesi öncelikli hedef. Daha sonra ilaç ve aşı tedavisi uygulanıyor. Ancak tedavinin vazgeçilmez şartı alerjik yakınmalara neden olan alerjenden uzaklaşmak. Burun spreyleri ve alerji hapları da gerekli görülürse öneriliyor. Aşı tedavisindeyse alerjik belirtilere yol açan maddeler giderek artan dozlarda uygulanarak, kişinin söz konusu alerjene karşı bağışıklığının güçlenmesi amaçlanıyor. Fotoğrafın büyük halini görmek için tıklayınız..Neler alerji yapar?Çok farklı maddeler alerjen olabilir. Polenler, gıdalar, mantar, toz, hayvan tüyleri, kimyasal maddeler, bazı ilaçlar alerjik reaksiyonlara yol açabilir.Saman nezlesi, polenler nedeniyle oluşur. Türkiye’de en sık rastlanılan alerjen çim polenleri.Ev tozu akarı, evcil hayvanlar, bazı kimyasal maddeler gibi alerjenlerin yol açtığı belirtiler sıklıkla kış aylarında evler kapalıyken artar.Küf mantarları da polenler gibi allerjik reaksiyonlara neden olurlar. Hem ev içi hem ev dışında bulunurlar. Ev bitkileri ve banyo gibi nemli ortamlar mantarların bulunduğu yerlerden.Renkli veya kokulu çiçekler nadiren de olsa alerjiye neden olurlar.Alerjenleri uzaklaştırmak için…Klimalardaki filtreleri sık sık değiştirin.Polenlerin çok olduğu ilkbahar ve sonbaharda evinizin pencere ve kapılarını kapalı tutun.Evinizin içindeki bitkileri uzaklaştırın.Evinizde tüylü hayvanbeslemeyin.Kuştüyü veya yünden yapılan yastık, yorgan ve yatak yerine sentetik olanlarını kullanın.Sigara içmeyin ve yanınızda içirmeyin.