22 Aralık 2014 Pazartesi

14 Aralık'ın unutturamadıkları

Tam bir yıldır yolsuzluk ithamlarına cevap veremeyen iktidar partisi, ‘paralel devlet’ söylemini bir perde olarak kullanıyor. 14 Aralık’ta medyaya yapılan operasyon ile bu perde kalınlaştırılmak istendi. Ama esen demokrasi rüzgârı perdeyi araladı. İşte altından gözükenler...Daha 17 Aralık 2014 gelmeden insanlar, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının iktidar marifetiyle örtbas edilmesine izin vermeyeceklerini söylemeye başladı. Muhalefet, sivil toplum kuruluşları ve aydınlar bu konuda açıklamalarda bulundu. Hazırlıklar yapıldı. Fakat 14 Aralık’taki medya operasyonu yolsuzlukların, ülkenin gerçek sorunlarının ve uluslararası gündemin önüne geçti. Bu algı operasyonu ile yolsuzluklar örtbas edilip gündemi Cemaat-AKP tartışmasına kilitlemeye çalışıldı.Hukuksuzlukları ve demokrasi ihlallerini eleştirenler bile bu tuzağa düştü. “Ama Cemaat de…” diye cümleler kurmaya, analizler yapmaya başladı. Öne sürdükleri savlar büyük yolsuzlukları, çözüm sürecini, IŞİD terörünü, taşeron sisteminin azaplarını ötelemeyi gerektirecek şeyler değil. Çok uzağa bakmaya gerek yok, son bir yılın gündemine bakarsak 14 Aralık Medya Operasyonu’nun neleri örtmek için perde olarak kullanıldığını anlayabiliriz.17 ve 25 Aralık gözümüzün önünde cereyan eden bir yolsuzluk operasyonuyduBugün, hükümete muhalif kesimler bile 17-25 Aralık operasyonlarının Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk operasyonu olduğunu değil paralel yapı iddialarını, Cemaat’i konuşuyor. Ülkede büyük bir muhaberat dönemi yaşanmaya başladı, herkes herkesi fişliyor. Öyle ki aynı ofiste çalışanlar, yöneticisinden rahatsız olanlar birbirlerini ispiyonlamaya, iftira atmaya başladı. Hükümetin bazı bakanlarının ve oğullarının işin içinde olduğu adlî bir vaka rejim meselesi haline getirildi. Sonra da bir grup hakkında kin kusulmaya başlandı. ‘Velev ki’ sözünü edilen gruba dair böyle ithamlar var. Polisin yaptığı yolsuzluk soruşturmasıyla ne alâkası olabilir? Tüm bunlar konuşulmuyor. Hâlbuki MİT’in operasyondan aylar önce, o zamanlar başbakan olan Tayyip Erdoğan’a sunduğu raporda bakanların Zarrab’la ilişkisine dikkat çekiliyor, kara para trafiği deşifre ediliyordu.Bugün 17-25 Aralık’ı darbe olarak lanse eden Yeni Şafak da bu konuda haberler yapmış, İran’ın kara parasının nasıl aklandığını anlatmıştı. 17 Aralık, bunların delillendirilmesi üzerine yapılan operasyondu. Reza Zarrab’ın Egemen Bağış, Muammer Güler ve Zafer Çağlayan’a ve oğullarına verdiği rüşvet paralarını, müteahhitlere rüşvet karşılığı tanınan imtiyazları bu operasyonla öğrendi kamuoyu. Operasyonda ortaya çıkan ilginç deliller ise Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’in yatak odasında çıkan paralar, kasalar ve para sayma makinesi oldu. Rüşvet, görevi kötüye kullanma, ihaleye fesat karıştırma ve kaçakçılık suçları işledikleri iddiasıyla evinde, ofisinde arama yapılan ve gözaltına alınanlar arasında işadamları (Ali Ağaoğlu, Reza Zarrab, Emrullah Turanlı), bakan çocukları (Barış Güler, Salih Kaan Çağlayan, Abdullah Oğuz Bayraktar), devlet görevlileri (Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan, Ekonomi Bakanı’nın özel kalem müdürleri Mustafa Behçet Kaynar, Onur Kaya, Çevre Şehircilik Genel Müdürü Mehmet Ali Kahraman, Şehircilik Bakanı’nın danışmanı Sadık Soylu, İmar Planlama ve Kentsel Tasarım Daire Başkanı Turgay Albayrak, Emlak Konut GYO Genel Müdürü Murat Kurum, TOKİ’den birçok isim, Fatih Belediyesi’nden birçok bürokrat, Tabiat Varlıkları Koruma biriminden memurlar…) var.HANİ O PARALARI POLİS KOYMUŞTU?17 Aralık 2013 günü toplam 80 kişi gözaltına alındı. Operasyonun simgesi haline gelen ayakkabı kutusundaki paralar, Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan’ın evinde yapılan aramada ortaya çıktı. Aslan, bu paraların Makedonya’da Balkan Üniversitesi ve Osmancık’ta imam hatip lisesi yapımında kullanılması için toplanmış hayır paraları olduğunu söyledi. Havuz medyası ve iktidar çevreleri bu söylemin arkasında durdu. Havuz medyası ve iktidar, oğul Güler’in yatak odasındaki 7 adet kasayı, paraları ve para sayma makinesini polis koydu dedi. Fakat enteresandır yaklaşık bir yıl sonra, geçen hafta paraların faiziyle iade edilmesine karar verildi. Aslan’ın avukatı da müvekkilinin paralarını istedi: “El konulan paranın içerisinde, bağış paralarının yanı sıra Süleyman Aslan’ın kendi kişisel parası da var.” Bu karar tabii ki paralel paranoya konuşulduğu için pek gündeme gelmedi.25 ARALIK’TA NE OLDU?17 Aralık 2013’te operasyon olurken ilginç gelişmeler de yaşanmıştı. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan, oğlunu arayıp evdeki paraları sıfırlamasını söyledi. Geçtiğimiz hafta BBC’nin İngilizceye çevirip yayınladığı bu konuşmanın sebebini kamuoyu 25 Aralık’ta öğrenecekti. Çünkü savcı ikinci dalga operasyonu yapmaya hazırlanmıştı. Gözaltına alınacak listede 41 isim vardı. Fakat operasyona Başsavcılık el koydu. Yapılamadı. Hürriyet’in haberine göre Muammer Akkaş’ın bu 41 kişiye yönelttiği başlıca suçlama; çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, tehdit, rüşvet ve nüfuz ticareti, ihaleye fesat karıştırmak, resmî belgede sahtecilik. Savcı, Bilal Erdoğan için de şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrı evrakı hazırladı. Ancak emniyet, savcının bu talimatını yerine getirmedi. Bilal Erdoğan, ifadesini 5 Şubat’ta verdi. Sonrasında Emniyet’te büyük görevden almalar yaşandı. Nihayetinde 17 Aralık yolsuzluk soruşturması, 11 ay süren incelemeden sonra 17 Ekim 2014’te takipsizlik kararıyla sonlandırıldı. Gerekçe, usule uygun delil toplanmaması, suçun unsurlarının oluşmaması. 25 Aralık yolsuzluk soruşturması içinse 2 Eylül 2014’te takipsizlik kararı verildi. Bilal Erdoğan da dahil 96 şüpheli hakkında kovuşturmaya yer olmadığı belirtildi.EMNİYET VE YARGI SİNDİRİLDİ, PEKİ MECLİS KOMİSYONU?İşte 14 Aralık’ta medyaya yapılan operasyonun kodları burada saklı. Çünkü yargı ve emniyet ayağı böyle sindirildi fakat 17-25 Aralık’a dair TBMM’de kurulan komisyon ilgilileri dinliyor. Gerçi TBMM tarihinde bir ilk yaşandı ve Cemil Çiçek’in başvurusuyla yayın yasağı getirildi ama anlatılanlar medyaya sızıyor. Tekrar kamuoyunda gündem oluyordu. 14 Aralık’ta yapılan operasyonla gündem, yolsuzluklardan çekilip paralel paranoyaya getirildi.Ak Saray için harcanan paralar ve imar tartışmalarıAk Saray, aslında Başbakanlık Konutu olarak yapıldı. Çünkü Kızılay’daki hizmet binası yetersiz kalıyordu. Birçok Başbakanlık birimi için Ankara’nın değişik yerlerinde ek hizmet binaları tutulmuştu. Bu sebeple 2006’da yeni bina için çalışmalar başlanmıştı. AOÇ’nin Beştepe mevkiinde başlanan inşaat, epey tartışmaya sebep oldu. İmarının hukuka aykırı olduğu, AOÇ’ye zarar verildiği gerekçesiyle açılan ve kesinleşen davalara rağmen yapıldı. Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı adaylığının kesinleşmesiyle konutun Cumhurbaşkanlığı’na ait olmasına karar verildi. Çankaya Köşkü içinse Ankara kulislerinde önce Başbakanlık’ın olacak diye konuşuldu sonra Cumhurbaşkanlığı’nda kalmasına karar verildi. Tartışma bunlarla da kalmadı: Sarayın kaçak olduğu iddiası, maliyeti ve tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı’nın konutunun adının Ak Saray olması....Soma’ya dair ne yapılıyor?13 Mayıs 2014’te, Soma’da, 301 madenci iş ve işçi güvenliğinin sağlanmadığı madende yaşanan kaza sonucu yaşamını yitirdi. Kaza, Türkiye’deki birçok yanlışı ortaya çıkardı. İşçilerin çalışma şartları, taşeron işçilik sisteminin garabetliği, maden işletmecilerine dair şaibeli durumlar, insan hayatının değersizliği... Türkiye ilk bir-iki ay bunları çok tartıştı. Peki, biliyor musunuz sonrasında ne oldu? İşçilerin özlük haklarında iyileştirilme yapıldı mı? Aileleri?.. Soma maden faciasına dair hazırlanan iddianamenin neden reddedildi? Bakanlıkların ilgili kamu görevlilerinin yargılanmasına izin vermediğini biliyorsunuzdur herhalde. Bir de Erdoğan’ı protesto eden işçiyi tekmeleyen müşaviri Yusuf Yerkel’e bu konuya dair bir yaptırım uygulandı mı? Soma’da yaşananlardan ders çıkartılmadığı, İstanbul’da bir inaşaatın 32. katından yere çakılan asansörle ortaya çıktı. Sorumlular hakkında ne yapılıyor, düzenlemeler oldu mu? Hükümetin o kadar verdiği sözün üzerinden çok geçmeden Ermenek’te olanlara ne demeli? Hesabını kim soracak?IŞİD isyanlarda: Bizi unuttunuz!Absürt haberler yapan internet sitesi Zaytung, iki gün önce bir haber geçti. “Eskisi kadar gündeme gelmeyi başaramayan IŞİD’de moraller bozuk: Sizin için bir hevesmişiz meğer, her şey gibi bizi de tükettiniz.” Bu absürt haber gerçeğe dair çarpıcı bir eleştiri aslında. Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede önemli gelişmeler oluyor. Irak, Suriye, ABD, Rusya, İran ve bölge ülkelerinin yöneticileri sık sık Ankara’ya geliyor ama Türkiye’nin gündemi paralel paranoyaya kilitli kalmış. Aydın ve entelektüeller, iddiada bulunan iktidarın tüm devlet imkânlarını ortaya koymasına rağmen kanıtlayamadığı iddiaları konuşuyor.İç güvenlikSon 3 ayda Türkiye’de faili meçhul 63 cinayet oldu. Kurban Bayramı’nda yardım dağıtanlar linç edildi. Devlet halen bu vakaları çözemedi. Doğu ve Güneydoğu’da PKK yol kesiyor, kimlik soruyor. Polisin sokaklara girmemesi için şehir merkezlerine hendek kazıyor. Devlet memurları Doğu’da can güvenliklerinden endişe ettikği için dışarı çıkamıyor. Bölgede terör örgütünün kendi valisini atadığına dair cılız da olsa basına yansıyan haberler ve görüntüler var. ‘Çözüm süreci’ her kesimin desteklediği bir politika. Fakat içeriği, neyin ne olduğuna dair sürecin paydaşlarının bile tam olarak bilgisi yok. Kandil’den tehditler yapılıyor. Neyi ima ettiklerine dair medyada doyurucu nitelikte bir analiz veya haber yok. Kobani olayları neydi peki? Kobani’de IŞİD zulmündeki halk için yardım çağrısı yapmak maksadıyla ve peşmergelerin Türkiye’den geçmesi için koridor açılsın diye sokaklara çıktığını söyleyenler şehirleri yaktı yıktı. Bir anda başlayan olaylar bir anda sonlandı. Neydi arka planı? Neden bir anda sonlandı? Koridora hayır diyen devlet yöneticileri sonra neden izin verdi? Hâlâ Kobani’de mazlumlar zor durumda. Bunlar konuşulmuyor.VIP torpil, milyonluk Mercedes14 Aralık operasyonu olmazdan önce Türkiye iki konuyu konuşuyordu: Biri muhalefetin dile getirdiği VIP torpil iddiaları diğeri Diyanet İşleri Başkanı’nın yeni arabası. Diyanet Vakfı’nın mı yoksa devletin mi aldığı, fiyatını, din adamının pahalı bir makam aracını kullanmasının uygun olup olmadığı... Aslında bu tartışma buz dağının su yüzeyindeki kısmı. Çünkü her yılın bir süre Sayıştay’ın birçok kamu kuruluşunu ve yatırımlarını denetleyemediği tartışılıyor. Kim nereye ne kadar harcıyor bilinmiyor? Bilinenlerin de hesabı sorulamıyor. Torpil iddiaları havada kalıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder