28 Mayıs 2016 Cumartesi

Gelişen Komedya, Melih Cevdet Anday

Melih Cevdet Anday, Gelişen KomedyaTiyatro üstüne konuştuğumuz bir gün, Memet Fuat, o konuşma sırasında sözünü ettiğim yazılarda ileri sürülen düşünceler ilgisini çekmiş olacak ki, bana tiyatro üstüne bir kitap hazırlamamı öğütledi; bu kitapta, ona sözünü ettiğim yazılar ve daha başkaları bir araya getirilecek, bunlara yorumlar ve açıklamalar eklenecek, elden geldiğince bir bütün sağlanmıya çalışılacaktı. İşte elinizdeki kitabın ortaya çıkması böyle oldu. Beğenilirse başarısı Memet Fuat'ındır, beğenilmezse benim güçsüzlüğüme verilsin.

Tiyatro sevgisinin, özellikle gençler arasında, gün geçtikçe arttığını görüyoruz. Buna nice sevinsek yeridir. Ancak tiyatro gibi yüce bir sanata girerken yalnızca sevgi gücü ile yetinmek doğru olmadığına göre, bize şimdi tiyatro edebiyatı, tiyatro tarihi ve tekniği üzerine bilgi veren kitaplar çok gerekli. Şu basit kitapla ben de bu çabaya katılabilirsem ne iyi! «Basit kitap» derken, yersiz bir alçakgönüllülüğe özeniyorum sanılmasın.

Derlediğim yazılarda aydınlarımızın bilmedikleri bir şey yok. Bu bakımdan birçokları bu kitabı gereksiz bulduklarını söyliyebilirler. Ancak sevdikleri ve atıldıkları bu sanatı öğrenmek için durmadan kitap ariyan gençlerin sayısı onlardan çoktur. Ben daha çok o gençleri düşündüm. Eflâtun ile Aristo'nun tiyatro konusunda çatıştıklarını gösteren iki parça ile başladım kitaba, oradan Shakespeare'e geçerek dram üstüne bilgi veren üç yazı topladım, üçüncü bölümü de komedyaya ayırdım. Bu bölümün sonuna koyduğum bence çok ilginç olan yazıda, komedya ile tragedyanın kesiştikleri kuramı işlenmektedir. Böylece üç bölüm arasında ayrı gayrı kalmamakla bir çeşit uyumlu sonuca varılmış oldu. Tiyatroyu öğrenmek istiyenler, bu yazılarda, meraklarını büsbütün artıran birtakım ipuçları bulabilirler sanıyorum. Temel sorunlar her zaman gereklidir.

Kitabı tamamladıktan sonra elime alınca ona daha ne gibi yazılar ve konular eklenebilir diye düşündüm, gönlümce olan tasarı onu gözümde büsbütün küçülttü. Kaynak bilgilere ve çağdaş güçlü yorumlara dayanarak tiyatronun gelmişini geçmişini vermek gerçekten yararlı bir iş olacaktır. İlerde yapmak isterim.

Melih Cevdet Aııday

İLK ÇAĞDA

BİR TARTIŞMA

Bu bölümde Efîâtun'un Devlet'inden, Aristo'nun Poetika'suıdan alınma iki parça ile Francis Fergusson'dan çevrilmiş bir yazı yar. Devlet'de Sokrates konuşuyor, Poetika'da ise Aristo yazıyor. Eflâtun ile Aristo'nun tiyatro konusundaki düşünceleri, her parça sonunda özetlendi, böylece Francis Fergusson'un yazısına geçilmeden Önce onların çatıştıkları yerler belirtilmiş oldu. Her iki parçada da konumuzla ilgili olmıyan yerler atlanmıştır. Fergusson'un yazısı için ayrıca özetleme ve belirtme yoluna gidilmedi. Öteki bölümler için aynı yöntem uygulanmıştır, ilk parçada Sokrates, Adeimanthos'Ia karşı karşıya.

Devlet'ten

«Şairler, masalcılar olmuş, olan ya da olacak bir şeyi anlatırlar, değil mi?»

«Başka neyi anlatabilirler?»

«Anlattıklarını ya doğrudan doğruya,ya taklit yolu ile, ya da her iki türlü anlatmazlar mı?»

«Kavrıyamadım, daha açık konuş.»

«Benim hocalığıma da diyecek yok doğrusu. Bilmiyorum açık konuşmasını! Öyleyse meslenin bütününü bırakalım da, konuşmasını bilmiyenler gibi bir parçasını alalım. Ne demek istediğimi bir örnekle anlatmıya çalışayım: İlyada'nın başlangıcını bilirsin. Şair orada Khryses'in Agamemnon'a kızını serbest bırakması için yalvardığını, Agamemnon'un kızdığını, istediğini elde edemiyen Khryses'in Akhai'lılara beddua ettiğini anlatır, değil mi?»«Evet.»«Şunu da bilirsin öyleyse: «Birçok Akhai'lılara, en çok da öndeleri Atreus oğullarına yalvarıyordu» sözlerine kadar olan parçayı şair kendi ağzından anlatır. Bir başkasının konuştuğu sanısını uyandırmak istemez bizde. Ama sonrası için, kendi Khryses'miş, konuşan da Homeros değil, ihtiyar rahipmiş gibi davranır, bizde öyle bir sanı uyandırmıya çalışır. Ilion'da, Itaka'da, bütün Odyssea'da olup bitenler hep bu yoldan anlatılır.»«Öyledir.» ,« Şair bize başkalarının söylediği sözleri, bu sözlerin nerede, nasıl söylendiğini anlattığı zaman, yaptığı iş bir anlatmadır sadece.»«Tabî.»«Ama şair bu sözleri söylerken, kendisi değil, bir başkasıymış gibi davranırsa, nedir o zaman yaptığı şey? Bir başkasının yerine geçmek, sözünü bir başkasının kişiliğine elinden geldiğince uydurmak değil mi?»«Evet.»«Peki, bir insan sesini, davranışını bir başkasına uydurmıya çalıştı mı ne yapmış olur? Benzemek istediği kimseyi taklit etmiş olmaz mı?»«Olur.»«Demek ki Homeros da, bütün şairler de anlatmalarında taklide başvururlar.»«Evet.»«Ama şair kendini hiç gizlemezse, anlattıklarına taklit karışmaz. Gene, nasıl olur? Kavrıyamadım, dememen için anlatayım: Homeros, Khryses'in, kızı için kurtulmalık getirerek Akhailıların ayaklarına kapanmıya geldiğini söyledikten sonra, kendisi Khryses olmuş gibi değil de, Homeros olarak konuşsaydı, işe taklit karışmaz, bu.bir anlatma olurdu, örneğin şöyle (ama ben vezinsiz konuşacağım, şair değilim) «Rahip geldi, tanrılardan Akhailıların burunları kanamadan Troya'yı almalarnı diledi. Kurtulmalığı alıp kızını serbest bırakmalarını istedi. Sözlerini bitirince, Akhailılar rahibe saygılarını ve bu işe razı olduklarını bildirdiler. Fakat Agamemnon küplere bindi. Hemen kalkıp gitmesini, bir daha da oraya ayak basmamasını, yoksa ne anasının, ne de rahip kılığının kendisini koruyamıyacağını söyledi. Kızını bırakmak şöyle dursun, ihtiyarlayıncaya kadar, Argos'da yanıbaşında alıkoyacağını da ekledi sözlerine. Evine sağ salim dönmek isterse, kafasını kızdırmadan çekip gitmesini buyurdu, ihtiyar bunları duyunca ürktü, bir şey demeden kalkıp gitti. Ama ordudan uzaklaşınca Apollon'a bütün yüreği ile yalvarıp yakardı. Tanrı adlarını sayıp döktü, ona şimdiye kadar sunduğu adakları, kurbanları hatırlamasını, bunlardan hoşnut kaldıysa, oklarını Akhailıların üzerine yağdırıp döktüğü gözyaşlarının acısını çıkarmasını diledi.» işte dostum taklide başvurmadan düpedüz anlatma böyle olur.»«Anladım.»«Şunu da anla öyleyse, bir destandan kişilerin sözleri dışında, şairin dediklerini çıkarır da, yalnız konuşmaları bırakırsak, deminkinin tam tersi bir anlatma yapmış oluruz.»«Haaa! Şimdi anladım. Tragedyada gördüğümüz çeşit budur.»«Tam üstüne bastın. Demin anlatamadığımı kavradın şimdi. Demek şiirin iki türlü anlatma yolu varmış: Biri, dediğin gibi tragedya ve komedya'daki taklit yolu, öteki, şairin olanı biteni kendi anlatması. Bu çeşit de dithyrambos'larda görülür sanırım. Her iki çeşidin de bir araya geldiği olur, destanlarda ve başka şiirlerde olduğu gibi. Anladın mı şimdi düşüncemi?»«Evet, şimdi anladım ne demek istediğini.»

21 Mayıs 2016 Cumartesi

Kitap Yorumu: A Court of Thorns and Roses - Sarah J. Maas

The Iron Fey serisinden sonra genç yetişkin edebiyatı içinde şöyle güzel bir peri temalı kitap okuma fırsatı hiç bulamadım. Zaten karşıma çıkmadı da. Julie Kagawa'nın Talon'da yarattığı hayal kırıklığından sonra genç yetişkin türü içinde, çok merak ettiğim yeni kitapları okumaya bile korkar olmuştum açıkçası. Zira hâlâ o hayal kırıklığını hatırladıkça içim sızlar. Her neyse, Sarah J. Maas biliyorsunuz ki Türkçeye de çevrilen Cam Şato'nun yazarı. Cam Şato kütüphanemde duruyor uzun zamandır fakat henüz okumadım. O yüzden bu benim ilk Maas kitabım olacaktı. Esasen konu ilgimi çekmesine rağmen yukarıdaki nedenlerden ötürü okumak niyetinde değildim lakin Sevgili Kitap'ın feci etkili ısrarlarına dayanamadım. Neyse ki hiç pişman etmedi bu kitap beni.

Kitabın türüne genç yetişkin dedim ama pek çok genç yetişkin kitabından daha karanlık ve daha olgun. O yüzden Goodreads'de bir sürü okur, kitabı new adult, yani yeni yetişkin kategorisine sokmuş. Bir nevi haklılar aslında, bir yandan da değiller. Bana göre bu kitap tam ikisinin arasında, çok iyi bir yerde duruyor. Ve kitabın o normal genç yetişkinlerden çok daha karanlık havasını ve daha mantıklı, daha olgun karakterlerini sevdim ben. Tüm bunlar ve kitabın kurgusu harika bir okuma süreci yarattı, zevkle okudum kitabı. Hiç sıkılmadan, hiç bırakma isteği duymadan...

A Court of Thorn and Roses aslında günümüzün popüler teması retelling, yani masalların yeniden uyarlanmasına selam çakanlardan. Bunu belki gözünüze soka soka yapmıyor ama hangi masala göndermeleri olduğunu anlıyorsunuz ister istemez.

Kitap, Feyre'nin bakış açısıyla anlatılıyor. Feyre on dokuz yaşında, yaşamını avcılık yaparak yaşamını sürdürmeye çalışan, bir yandan da ailesinin tüm sorumluluğunu omuzlarında taşıyan bir kızcağız. Prythian'ın ölümlülerin yaşadığı kısmında kalıyorlar. Bu diyarda, insanlar ve periler farklı bölgelere ayrılmışlar ve aralarında bir sınır var. Yüz yıllar önce insanlar ve periler arasında bir savaş gerçekleşmiş ve o günden beri özellikle insanlar tarafı, karşı taraftan korkuyor ve onlardan olabildiğince uzak durmaya çalışıyorlar. Aralarında perilere dair pek çok mit dolaşsa da onlar hakkında kesin bir bilgi bulmak neredeyse imkansız. Periler ise tamamen farklı bir varlık içinde, yüz yıllardır kendi topraklarında hüküm sürüyorlar. 

Hayatında tek bir peri bile görmemiş olan Feyre, bir gün ormanda avlanırken dev bir kurda rast geliyor. Çok fazla düşünmeden o tuhaf kurdu öldürüyor ancak bunu yaptıktan sonra bile kurtta bu diyara ait olmayan şeylerin olduğunu biliyor. Çok fazla zaman geçmeden başka bir dev kurt evlerine geliyor ve Feyre'ye iki seçenek sunuyor: Ya ölecek ya da kurtla beraber Peri Diyarı'na gelip orada ölene kadar bu kurdun kölesi olacak. Elbette ikinci seçeneği tercih ediyor. Kurtla birlikte onun dünyasına gittikten sonra bu kurdun aslında bir peri, hem de soylu bir peri olduğunu ve Bahar Sarayı'ndan olduğunu öğreniyor. İşte bu kısımlarda kitap Güzel ve Çirkin sinyalleri göndermeye başlıyor. Genç kızı bir sebepten kendi yanına zorla alan bir "beast" yani "canavar"... Soylu Fae Tamlin'i zaman geçtikçe daha çok tanımaya başlıyor Feyre, aynı zamanda Peri Diyarı'nın korkutucu ve büyüleyici dünyasını da keşfediyor.

Periler arasında bir tür hastalık yayılmış, bu sebeple hepsi yüzlerinde birer maskeyle dolaşıyorlar. Aynı zamanda diyarda bir gizem kol geziyor. Kimse Feyre'ye tam olarak bir şey söylemiyor elbette. Tamlin'in ona giderek daha iyi davranması, hatta sürekli yanında gezen tilki maskeli Lucien'e bile ısınmaya başlaması ve diyarın güzellikleri Feyre'nin buraya ve Tamlin'e daha çok bağlanmasına ön ayak oluyor. 

Kitaptaki diyarı çok sevdim. Zaten haritalı fantastiklere ayrı bir zaafım var. Bu kitabın da özellikle Peri Diyarı'nı anlatışına hayran kaldım. Sarah J. Maas sadece perileri anlatmakla kalmamış, onlarla beraber yaşıyan çeşit çeşit yaratıkları da eklemiş kitabına. Dediğim gibi, kitabın karanlık atmosferini de çok sevdim. Perilerin pek çok kitapta olduğu gibi sadece güzellikleriyle değil, zalimlikleri ve vahşilikleriyle de anlatılmalarından memnun kaldım. Feyre, çok farklı olmasa da sevilesi bir karakter. Fazlasıyla fedakâr. Tıpkı "Güzel" gibi. Tamlin de bir o kadar bağlanılası bir karakter. Bir de muhtemel ikinci adam Rhysand var elbette. Kötü adam karizmasından fazlasıyla nasibini almış.

Eskiden olsa tıpkı Iron Fey serisine yaptığım gibi kitapa 5 unicorn verirdim. Fakat o zamandan bu zamana unicorn kriterlerim biraz değişti. Bu sebeple biraz puan kıracağım. Yoksa okuması çok keyifli, kendi türünde fazlasıyla başarılı bir kitap A Court of Thorn and Roses. Devam kitabını heyecanla bekliyorum. Ayrıca DEX Türkçe olarak çıkardığında da bir kopyasını edinmek isterim. 

Puan: 4,5

Tango, Zbigniew Rybczyński